Mine Soysal’a 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Şubat 8, 2023

Mine Soysal’a 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

1.Neden çocuklar için yazıyorsunuz? 

Çocukluk ve gençlik çağı, insanın okurluk fırsatını yaratan eşi benzeri olmayan bir süreç. Çocuk zihniyle kurmacanın olanaklarının muhteşem karşılaşmalarına, yaratıcı çarpışmalarına şans tanıyan bir başlangıç. Çağımızın çocuğunu, gencini edebiyat metninde kalmaya, okumayı sürdürmeye ikna etmek başlı başına zor bir deneyim. Her şeyi canınızın istediği, aklınıza geliverdiği gibi yazamazsınız. Hem edebiyatın kıstaslarına sadık kalarak hem de özgün çizginizi daha da geliştirerek yazmak; bunu yapmaya çalışırken farklı yaşların değişken beceri ve ihtiyaçlarını gözetmek; günceli, gündeliği ya da fantazyayı yeni bir dille, farklı bakış açılarıyla yorumlayarak kurgulamak kolay değil. Sanıyorum, edebiyat verimini özellikle ilkgençlik çağına odaklayan biri olarak benim kalemimi bileyen, yaratıcı süreci belirleyen bu zorluklar silsilesi. Benim için bütünüyle baştan çıkarıcı, öncelikli bir neden. 

Öte yandan, çocuk ve gençlik edebiyatının özüne kendiliğinden sinen iyicilliğe hepimiz çok muhtacız. En korkunç, en katlanılmaz gerçeği bile konu ederken metne, umuda, yaşama sevincine dair belli belirsiz alt okumalar döşemek ve bunu asla didaktizme savrulmadan becermek önemli. Yaratıcı kurgu, dilsel, duygusal, düşünsel olanaklarını kullanarak hayatı anlama ve anlamlandırmayı kolaylayabilir. Her şeyin yaşanabilir olduğunu, buna karşın insanın sorunlarıyla baş etme gücününse tahmin edilemez olduğunu duyumsatabilir. En karanlık gecenin ardından bile güneşin yeniden doğacağını hatırlatmak, hayatın daha iyi, daha huzurlu devam edebileceğine inandırmak –biraz faydacı gibi görünse de– ülkemizde türlü nedenle erkenden örselenen çocuklarımız için yaşamsal değerde olabilir.

Benim gençlik edebiyatındaki ısrarımın temelinde tam da bu yatıyor: Onlara kitaplarımla dokunmak ve her an, “Sakın vazgeçme, cesur ol!” demek istiyorum. Her koşulda hayallerinin peşinden gidebileceklerine inansınlar; kendi geleceklerini kendilerinin inşa edebileceğine güvensinler istiyorum. Edebiyatın özellikle ilkgençlikte eşsiz bir kaldıraç olabildiğini yaşadım, biliyorum.

2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı? 

60’lı yılların ortası. İlkokul birinci sınıfın sonunda benim dışımda bütün yaşıtlarım okumayı çözmüş, zamanın büyük icadı“kırmızı kurdeleler” takılmış… Öğretmenimin yaz tatili için anneme, “Ne yap yap, tatilde aşsın bu sorunu, ikinci sınıfta beni uğraştırmasın!” düsturu çektiğini, “Bol kitap okunacak!” siparişi verdiğini hatırlıyorum. Türkçe’ye yeni çevrilen “Ayşegül” dizisiyle o yaz tatilinde işte bu nedenle tanışmıştım. Resimleri çok güzel, ama metinleri korkunçtu. Galiba “Dört Mevsim” kitabındaydı, “bulunduruluyordu” sözcüğünü okumaya çalışırken ölüp gidecektim az kalsın. 

Okumayı söktüm sökmesine ama bu ızdıraplı başlangıçtan sonra uzun süre elime kitap almadım. Zaten o yıllarda çocuk edebiyatı kitapları da sayılıydı. Arada çocuk klasiklerini denesem de beni asıl ortaokulda karşılaştığım yetişkin edebiyatı tavladı. Nazım Hikmet ve Ahmed Arif’in şiirleri, Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat’ın anlatıları, Sevgi Soysal’ın ve Jack London’ın romanları, Gorki ve Çehov’un öyküleri, Aziz Nesin’den Agatha Christie’ye sayısız yazar, şair, düşünce insanı girdi hayatıma… Asıl okuma serüvenim 70’lerin başında bana yeni  dünyalar sunan bu usta isimlerin kitaplarıyla başladı. Beni ben yapan izlerini bugün de taşıyorum.

Gerçek anlamda çocuk kitabı okumalarıma çok sonraları yetişkin yaşlarımda, profesyonel amaçlarla başladım. Behiç Ak’ın 1994’te YKY’nin yayımladığı resimli öykü kitabı “Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı”nı elime aldığım günü hiç unutamam.30 yıl önce müthiş etkilendiğim o kitabın bugün yayıncısı olmaktan onur duyuyorum.

3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu? 

Böyle bir şey düşündüğümü hiç hatırlamıyorum. Bu dediğiniz, hiç olmadı bende. Büyülenerek okuduğum, aman bitmesin diye yavaşladığım, aylarca etkisinden kurtulamadığım çok kitap okudum ömrümce. Ama yazarına, şairine, o muhteşem zihinlere daha da hayran olmak dışında, “Ah bunu ben yazmalıydım!” benzeri şeyler düşünmedim. O kitapların her biri bana, benim gibi milyonlarca okura sunulmuş şahane birer armağandı.Onların okuru olmuş olmak yeterince mutluluk vericiydi. Hiç bu tarz kişisel bir aidiyet arzusu hissetmedim açıkçası. 

4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz? 

İşim gereği çok sayıda kitabı aynı anda farklı nedenlerle okuyorum. Bugünlerde beni her yönüyle sarıp sarmalayan romanlar var Günışığı Kitaplığı’nın tezgâhında. İçlerinden biri, Julia Green’in “The Children of Swallow Fell” adlı çocuk romanı. Önümüzdeki aylarda Azade Aslan’ın titiz çevirisiyle okurla buluşacak. Günümüzün kaotik dünyasında bir anda her şeyi kaybedebilme olasılığımızı ve her koşulda hayata tutunma gücümüzü duyumsatan bir kitap. Üstelik hikâyesini iç karartıcı distopik bir kurguyla değil, tersine, bir İtalyan kentinden İngiltere kırsalına uzanan pastoral bir lirizmle, zarif bir dille anlatmayı başarıyor. Geçenlerde Gülşah Özdemir Koryürek’in naif resimli öyküsü “Zarif ve İnce Şeyler Toplayıcısı”nı (Resimleyen: Maya Kurdoğlu, Sıfırdan) okumuştum. Şimdi sırada Mavisel Yener’in çocuklar için denemeler kitabı “Aklımda Tuhaf Sorular” (Resimleyen: Mavisu Demirağ, Tudem) var. 

edebiyathaber.net (8 Şubat 2023)

Yorum yapın