Düşündüğüm için mi varım yoksa var olduğum için mi düşünüyorum? | Elif Kaymazlı

Ağustos 28, 2023

Düşündüğüm için mi varım yoksa var olduğum için mi düşünüyorum? | Elif Kaymazlı

Doğu Batı Yayınları tarafından çıkan, Özlem Doğan çevirisiyle dilimize kazandırılan Rene Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşmalar adlı eseri ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ üzerine yazılan amaçlarının açık ifadesidir. Descartes bu kitabını ilk 1637 yılında yayımlatmıştır.

Yöntem üzerine konuşma Descartes düşüncesinin tarihsel varoluşunu ortaya koyan bir kitap olmakla birlikte bir tür hikâyedir de. Arayışın en temel ve en derin hikâyesi…

Kitabın dili oldukça akıcı ve anlaşılırdır. Felsefenin temel sorularına ışık tutan ve okuyucuları kendi düşüncelerini sorgulamaya iten bir kitaptır. Bu kitabı okuyarak, Descartes’ın felsefi dünyasına girebilir, onu daha yakından tanıyabilir ve onunla beraber bilginin izini sürerek ona ulaşabilirsiniz.

Kitap altı bölümden oluşmaktadır.

-Birinci bölümde, filozofun bilimle ilgili çeşitli değerlendirmeleri

-İkinci bölümde, araştırdığı yöntemin temel kuralları

-Üçüncü bölümde, söz konusu yöntemlerden çıkardığı ahlak anlayışına dair birtakım kaideleri

-Dördüncü bölümde, Tanrı’nın ve insan ruhunun varlığını doğrulamak için Descartes’in ileri sürdüğü ve onun metafizik anlayışının esaslarını oluşturan nedenleri

-Beşinci bölümde, incelediği fizik konularının yapısını, özellikle kalbin hareketlerine ve tıpla ilgili bazı sorulara dair açıklamaları, aynı zamanda insan ruhu ile hayvanların ruhu arasındaki farklılıkları

-Altıncı bölümde, doğanın araştırmasında filozofun vardığı noktadan daha ileri gitmek için yapılması gerektiğine dair inandığı şeyleri ve bu söylevi yazmaya iten nedenleri ele almıştır.

Fransız felsefeci 1596 yılında Fransa’nın Touraine bölgesinde La Haye kentinde doğmuştur. Hukukçu olan babası ilerde onun da kendisi gibi hukukçu olmasını istediği için La Fleche Kraliyet Yüksekokulu’na göndermiştir. Bu okulda felsefe üzerine donanımlı bir eğitim almıştır. Sonrasında 1616 ‘da Poitiers Üniversitesi’nde okumuş ve hukuk diplomasını almıştır. Ne kadar babasının isteğini gerçekleştirmiş olsa da yazarlık ve felsefe yönünde ilerlemek için karar vermiştir. Otuz yıl boyunca savaşlar nedeniyle birçok orduda gönüllü subay olarak görev almıştır. Birçok ülkeyi gezmiştir ve Felemenk’te yaşamaya kararı vermiştir. İsveç kraliçesi Kristina’nın özel öğretmeni olarak Stockholm’a gitmiş iklimin sertliğine dayanamamıştır. 1Şubat 1650 yılında zatürreden vefat etmiştir.

“ …sıklıkla ziyaret edilen şehirlerde bulunabilecek her türlü rahatlığa sahip olarak, en ıssız çöllerde olabilecek kadar yalnız ve sakin bir hayat yaşadım.”

Descartes, kuşkucu bir yaklaşım benimseyerek, bilginin kaynağına, doğruluğuna ve güvenilirliğine dair farklı teorileri ele almıştır. Filozofun yöntemi kuşkuculuk temeline dayanır, onun kuşkusu yöntemli kuşkudur: doğruyu elde etmek için kuşkulanmak gerekli bir eylemdir. “Her şeyden kuşkulanabilirim, ancak kuşkulanamayacağım bir şey vardır, o da kuşkulanan ben’in kendisidir.”. Kitapta, Descartes’ın “Cogito, ergo sum” (“Düşünüyorum, öyleyse varım”) sözleri ile ifade ettiği gibi, kendisinin var olduğu ve aklının varlığını kesin olarak kabul ettiği görüşüne yer verilir. Ayrıca, bilgi edinmenin doğasını ve yöntemlerini incelerken, matematiksel yöntemleri örnek alarak, bilginin doğru olduğunu kesin bir şekilde kanıtlayacak bir yöntem önerir. Bu metoda “analitik yöntem” adını verir ve ona göre, bir sorunu parçalara ayırarak ve her parçayı ayrı ayrı analiz ederek doğru sonuçlara ulaşmak mümkündür. Descartesçı yöntemin temel kuralı apaçık olmayan hiçbir şeyi doğru diye kabul etmemektedir. Amacı, bütünün içinde temel olanı ya da en basit olanı bulmak, o en basit olandan bileşiğe doğru ilerlemektir. Descartes’ın bu eseri, felsefe tarihinde çok önemli bir yere sahiptir ve modern felsefe, matematik ve bilim üzerinde büyük bir etki bırakmıştır Aristo merkezli Skolastik felsefeye meydan okuyan Descartes, modern felsefenin kurucusu olarak bilinir. “Düşünüyorum, o halde varım” cümlesi, onun şüpheci yönteminin özeti olarak açıklanabilir. Buradaki amacı, aklın doğru yönetimi için herkesin izlemesi gereken yöntemi öğretmek değil, fakat yalnızca, kendi aklının nasıl yönettiğini göstermek istemektedir.

Descartes eylemlerinde kararsız kalmamak ve mümkün olduğunca mutlu bir hayat yaşamak için geçici bir ahlaki kurallar belirlemiştir. Bu ahlaki kurallar şunlardır:

*Birincisi, kendisini bulunduğu ülkenin yasalarına, geleneklerine ve dinine uymaya karar vermiştir. Bu şekilde, toplumla uyumlu bir yaşam sürdürebileceğini ve ahlaki kararsızlıktan kaçınabileceğini düşünmüştür.

*İkincisi, en muhtemel olanı seçmek suretiyle, karşılaştığı her durumda kararlı ve kesin bir şekilde davranmaya karar vermiştir. Bu şekilde, iradesini güçlendirebileceğini ve pişmanlık duymaktan kurtulabileceğini düşünmüştür.

*Üçüncüsü, kendisini her şeye alıştırmaya ve her durumu kabullenmeye karar vermiştir. Bu şekilde, mutluluğunu dış koşullara bağlı olmaktan kurtarabileceğini ve iç huzuruna kavuşabileceğini düşünmüştür.

Descartes’in bu üç kuralın dayandığı tek şey kendini yetiştirmeye devam etme amacıdır. Onun felsefi arayışının bir sonucu değil, kendini geliştirmeye adamanın ön koşuludur. Descartes, bu ilkelere dayanarak, aklını kuşkudan arındırmak ve kesin doğrulara ulaşmak için çaba göstermiştir. Descartes’in kendisi için koyduğu bu kurallara ne kadar bağlı kaldığı ise tartışmalı bir mevzudur.

Çocukluğundan beri kitapların içinde olan ve onlardan beslenen Descartes, kitaplar aracılığıyla doğru bilgiye ulaşacağını düşünerek, öğrenmek için büyük bir arzu duyarak okumayı ve ardından araştırmayı sürdürmüştür. Yüzyıllar öncesinde yazılan eski hikâyeleri okumanın inceliği zihni canlandırdığından, tarihteki önemli olayların bilinci geliştirdiğini, yargı yetisine yardımcı olduğunu belirtmiştir. “Güzel kitapları okumanın geçmiş yüzyıllardaki erdemli insanlarla sohbet etmek gibi olduğunu biliyordum ki o insanlar o dönemin aktörleriydi.”

Düşüncelerimizin farklı oluşları bazılarının akıllı olmalarından dolayı değildir. Düşünme üzerine farklı yolları kullanıyor ve aynı şeyler üzerine düşünce yürütmüyor olmamızdan kaynaklıdır. İyi bir zihne sahip olmak düşünsel bir eylem yapmak için yeterli değildir. Önemli olan onu iyi kullanmayı öğrenmektir. “ En büyük ruhlar en büyük kötülükleri işleyebildikleri gibi, en büyük faziletleri de sergileyebilirler.” Descartes bu eserinde, aynen bir yapının temeli gibi, bilimsel bilginin zemini için sağlam bir dayanak arayışı içindedir. Descartes, üzerinde çalıştığı çeşitli disiplinlerden değişik yöntemler öğrendiğini, fakat kesin bilgiye ulaşmakta yetersiz kaldığını ifade etmiştir. Ona göre, Geometri ve cebir yöntemsel olarak kullanılamayacak kadar soyuttur,  şekiller ve rakamlarla sınırlıdır. Dolayısıyla doğru ve kesin bilgiye ulaşmak için kapsamlı olarak geçerli olabilecek kısa bir yöntemsel kurallar listesi hazırlamıştır. Bu kurallar şöyledir:

Birinci kural: Hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemeye karar verdim, yani bana açık ve seçik olarak doğru olduğu gösterilmedikçe.

İkinci kural: Her sorunu mümkün olduğu kadar çok parçaya ayırmaya karar verdim, böylece daha kolay çözülebilecekti.

Üçüncü kural: Düşüncelerimi sırayla düzenlemeye karar verdim, yani en basit ve en kolay anlaşılan nesnelerden başlayarak, adım adım en karmaşık ve en zor anlaşılanlara doğru ilerlemeye.

Dördüncü kural: Her yerde tam olmaya karar verdim, yani hiçbir şeyi atlamamaya ve her konuda kesinlik sağlamaya.

Descartes’in bu yöntemsel kuralları, matematikteki analiz ve sentez yöntemlerinin felsefeye uygulanması olarak görülebilir. Descartes, bu yöntem sayesinde, kuşkuculuğu aşarak, kesin doğrulara ulaşabileceğini düşünmüştür. İnsanların doğru bilgiye ulaşmaları için zihinlerini gereksiz bilgilerden temizlemelerini gerektiğini varsaymıştır.  Doğru bilgiye ulaşmak için yapılması gereken bir eylemdir bu.

Hayatta ispatı olmayan hiçbir şeyi kabul etmeyen Descartes, her zaman şüpheci bir tutum içinde olmuştur. Descartes, bu şüpheciliğinden dolayı Tanrı’nın varlığını da sorgulamıştır. Descartes, Tanrının varlığını kanıtlamak için insan zihninde doğuştan var olan Tanrı düşüncesini kullanmıştır. Descartes’e göre, insan zihnindeki Tanrı düşüncesi eksiksiz ve mükemmel bir varlığa aittir ve bu düşünümün kaynağı da ancak Tanrı olabilir. Descartes, Tanrının varlığını kabul etmeden fiziksel evrenin varlığını kabul etmenin imkansız olacağını düşünmüştür. Çünkü duyuların yanıltıcı olması nedeniyle, dış dünyanın varlığı görüntülerden ibaret olacaktır. Ancak Tanrının varlığı ve iyiliği sayesinde, insan zihni dış dünyayla kabul gören doğru düşünceler elde edebilir. Kuşkuculuğu aşmak için Tanrının varlığına inanarak, aynı zamanda Tanrının varlığını da rasyonel bir şekilde kanıtlamaya çalışmıştır. Descartes’ın Tanrı kavrayışı, hem destekçileri hem de eleştirmenleri tarafından sıkı bir şekilde tartışılmıştır. Descartes Tanrı’ya ‘ben’den giderek ulaşmıştır. Böylece dünyayı özgürce yaratan Tanrı fikrine inanarak ve ondan, onun varlığından maddesel dünyayı resmetmiştir.

Descartes tarafından üç yüz yıl kadar önce ortaya atıldığından beri,  felsefenin temel şüphelerinden birisi olan “zihin-beden sorunu” insan varlığının özünde, salt fiziksel bir varlık mı, yoksa özünde düşünen bir varlık mı olduğu sorunudur.  Beynimizin nasıl düşünce üretimine başladığı ya da düşünmenin ilerleyişiyle nasıl bir bağı olduğu üzerinedir. Descartes zihinsel ve fiziksel olan arasında yapmış olduğu bu ayrımla modern felsefede ikicilik (düalizm) akımının öncüsü olmuştur. İkicilik zihinsel ve fiziksel olanın ya da zihin ve bedenin birbirine indirgenemez iki ayrı töz olduğunu savunan, ontolojik bir görüştür.

Descartes’ın bu eseri, felsefe tarihinde önemli bir yere sahiptir ve modern felsefe, matematik ve bilim üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Descartes’ın felsefesi, hem onun çağdaşları hem de sonraki nesiller tarafından yoğun bir şekilde tartışılmıştır. Descartes’ten etkilenen bazı önemli filozoflar şunlardır:

 * Spinoza, Descartes’ın zihin-beden düalizmini reddederek, her şeyin tek bir madde olan Tanrı’nın öznitelikleri olduğunu savunmuştur. Spinoza, Descartes’ın Tanrı’nın varlığına dair kanıtlarını da eleştirmiş ve Tanrı’nın gerekli bir varlık olduğunu ileri sürmüştür. Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Spinoza, Descartes’ın ahlak felsefesini de geliştirerek, insan duygularını ve tutkularını rasyonel bir şekilde analiz etmeye çalışmıştır.

* Leibniz, Descartes’ın mekanik evren anlayışını ve zihin-beden ilişkisini sorgulamıştır. Leibniz, evrenin en küçük parçacıkları olan monadlar tarafından oluşturulduğunu ve bunların her birinin Tanrı tarafından verilmiş bir amaç doğrultusunda hareket ettiğini iddia etmiştir. Leibniz, Descartes’ın matematiksel yöntemini de takdir etmiş ve sonsuz küçükler hesabını geliştirmiştir.

* Locke, Descartes’ın doğuştan gelen fikirler tezini reddederek, insan zihninin doğuştan boş bir levha olduğunu ve bütün bilgilerin duyu deneyiminden geldiğini savunmuştur. Descartes’ın sezgisel yöntemi, onun felsefede kesin ve sağlam bilgiye ulaşmak için izlediği bir yöntemdir. Descartes, sezgiyi, “zihinde hiçbir kuşkuya yer bırakmayan bir açık seçikliğin zihinsel olarak görülüşü ya da anlaşılması” olarak tanımlamıştır Locke, Descartes’ın sezgisel yöntemine karşı da çıkmış ve bilginin derecelerine göre sınıflandırılması gerektiğini öne sürmüştür.

* Hume, Descartes’ın rasyonalist felsefesine karşı empirist bir yaklaşım benimsemiştir. Hume, insan zihninin duyu deneyiminden başka bir şey bilmediğini ve nedensellik gibi kavramların alışkanlıklardan ibaret olduğunu ileri sürmüştür. Hume, Descartes’ın Tanrı’nın varlığına dair kanıtlarını da çürütmeye çalışmış ve dinin akla dayanmadığını savunmuştur.

*Kant, insan zihninin hem duyu deneyimine hem de aklın kategorilerine ihtiyaç duyduğunu ve bunların arasında sentetik a priori yargılar kurabileceğini iddia etmiştir. Kant, Descartes’ın metafizik sorularına da sınırlı bir cevap vermiş ve insan aklının bu sorulara kesin bir yanıt bulamayacağını söylemiştir.

Levinas ‘Sonsuz fikrini’ Descartes’tan almıştır. Sartre,  ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ diyen Descartes’e karşı çıkmıştır. “Bilinç kendisini şeylerle ilişkisinden bağımsız olarak bilemez ve ego düşünümün bir ürünüdür” demiştir. Descartes için Hegel gerçek bir değerbilirlikle “modern felsefenin kurucusu” demiştir. Her şeyden kuşkulanan Descartes için Aziz Augustinus kuşkuyu ortadan kaldırmak için “kuşkulanıyorsam varım” demiştir. Descartes da her şeyden şüpheye düşe düşe “cogito ergo sum”a yani “düşünüyorum öyleyse varım“a ulaşmıştır. Platon’un yorumuna göre, “ tek gerçeklik ruhtur; beden ise insanı gerçeklikten koparan, maddi dünyaya bağlayan bir hapishanedir.” Descartes ise,  “ beden ve ruhun birbirlerinden yapıca farklı iki ayrı töz” olduğunu savunmuştur.

Kitapta yer alan bazı tezler özellikle Tanrı’nın varlığı ve insan ruhunun doğası ile ilgili olanlar, günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. Kitap, felsefeyle ilgilenin ya da ilgilenmeyin mutlaka okunması gereken bir klasiktir.

 “…yapabildiğim ölçüde faydalı olmak istiyorum, eğer yazdıklarımın bir değeri varsa, ben öldükten sonra insanlar istedikleri gibi faydalanabilirler”

edebiyathaber.net (28 Ağustos 2023)

Yorum yapın