“Perde kapanmasa görecektiniz” | Şule Tüzül

Mayıs 23, 2022

“Perde kapanmasa görecektiniz” | Şule Tüzül

Hep deriz ya: Bu ülke ya da bu dünya hâlâ ayakta duruyorsa güzel insanlar sayesinde… O insanların da çoğunu tanımıyoruz. Tanıdıklarımızı zaman içinde unutuyoruz. İyi ki unutmayanlar, iyi ki kadir kıymet bilenler var da hatırlıyoruz. Onlar sayesinde sadece o güzel insanları değil, asıl kıymetli olanın ve asıl emeğin ne olduğunu, bir şeylere bir ömür adamanın ne demek olduğunu, yaşamın nasıl daha güzel ve anlamlı olacağını da hatırlıyoruz…

Elimde çok özel bir kitap var. O kadar özel ki, yanlış bir kelime yazacağım diye ödüm kopuyor. Bu ülkenin insanı olarak içinde yazanların çoğunu bilmediğim için de büyük bir mahcubiyet içindeyim. 

Perde Kapanmasa Görecektiniz. Kent Oyuncuları’nın 1959-1986 yılları arasında geçen hikâyesi. Yazan Deniz Yüce Başarır, Kent Oyuncuları’ndan Kâmran Yüce’nin kızı. Aslında Kent Oyuncuları’nın hikâyesi 2014 yılına kadar sürüyor. Deniz Hanım, Kent Oyuncuları’nın belleği olan babasının 1986 yılındaki vefatına kadar olan dönemi, babasının arşivinden faydalanarak yazıyor. Kitap ismini Kâmran Yüce’nin 1955’te yayımlanan Gölge isimli kitabındaki kitapla aynı isimdeki şiirin bir dizesinden alıyor. 

Deniz Yüce Başarır, bir tiyatrocunun kızı olarak, haliyle Türkiye’nin sanat ve kültür dünyasının içine doğuyor ve o dünyanın içinde büyüyor. Doğumunu, biz onu sanatçı olarak biliyoruz ama aynı zamanda doktor olan, Alaeddin Yavaşça yapıyor. Gerisini siz düşünün. Seslendirme, çevirmenlik, metin ve reklam yazarlığı, televizyon programlarında yapımcılık ve sunuculuk, yayınevi yöneticiliği ve kurucusu gibi pek çok görevi icra eden Deniz Hanım’ı ben, kendisi tarafından hazırlanıp sunulan, hiçbir bölümünü kaçırmadığım, en sevdiğim podcast’lerden biri olan Ben Okurum isimli programı ile tanıdım. Ben Okurum’da öyle harika bir iş yapıyor ki, hayran olmamak elde değil. Bu nedenle Perde Kapanmasa Görecektiniz çıkar çıkmaz hemen aldım. Deniz Hanım’ın sesine o kadar aşinayım ki, gözlerim satırları takip ederken kitabı Deniz Hanım’ın sesinden dinledim diyebilirim. Kimi zaman mahcubiyetle, kimi zaman gözlerim dolu dolu, kimi zaman gülümseyerek ülkenin bilmediğim bir tarihinin içinde yolculuk yaptım. Deniz Hanım’ın, Ben Okurum’da olduğu gibi bu kitapta da karşılaştığım, samimi dili ve yaptığı işin niteliğinden taviz vermeyen duruşunun yanı sıra, anlattığı dönemlere dair kişisel yorumları, babasıyla ilişkisine dair hikâyeler, babasına özlemi, hüznü ve acısı, Perde Kapanmasa Görecektiniz’in ne kadar özel bir eser olduğunu her satırda okuruna hissettiriyor. Bazen dayanamıyor, sayfalar arasında babasına mektuplar yazıyor, 2022’den haberler veriyor. Ara sıra da kitapta yer alan isimlere doğrudan sesleniyor. 

Deniz Hanım’dan bu kadar bahsetmemin nedeni ise, içinde kendisinin de kahramanlardan biri olarak yer aldığı bir hikâyede kendini neredeyse sahnenin en arkasına gizleyerek hikâye anlatışındaki tevazu. 

Deniz Yüce Başarır, Türkiye’de pek de yapılmayan bir işi yapıyor. Bu ülkeye ömrünü vermiş pek çok insan, öldükten sonra unutulur. Yaptıkları da. Kimse onları yarınlara taşıyacak işlere emek harcamaz. Zaten bu kadar unutkan bir toplum olmamızın bedelini ödemiyor muyuz? Ödüyoruz, hem de ne ödeme… Deniz Yüce Başarır, bu kitapla bir anlamda hepimiz adına bir sorumluluğu yerine getiriyor. 

Kent Oyuncuları 1961’de Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Kâmran Yüce, Genco Erkal, Çolpan İlhan ve Çiğdem Selışık’tan oluşan çekirdek kadro ile kuruluyor. Aslında birlikte uzun bir geçmişleri var, sadece isimleri değişiyor tiyatroları 1961-1962 sezonuna girerken. 2014 yılına kadar da bugün tanığımız birçok ismin içinden geçtiği bir aile oluyor Kent Oyuncuları. 

Yıldız Kenter, kendimi bildim bileli hayran olduğum, 2019’daki ölümünün ardından hikâyesini hep merak ettiğim insanlardan biriydi. Perde Kapanmasa Görecektiniz onun nasıl büyük bir sanatçı olduğunun hikâyesi aynı zamanda. Kitapta, Yıldız Kenter’in hayatını anlattığı Hep Aşk Vardı’dan alıntılara sıkça yer veriliyor. Perde Kapanmasa Görecektiniz’i okuduktan sonra kendisine hayranlığım katbekat çoğaldı. Yıldız Kenter’in ilk sahneye çıkışı 1948 yılında. Sahnede bulunmasının 35’inci yıl kutlamasında sahneye 12000’inci kez çıkacağını söylüyor. En son 2012 yılında görüyoruz onu sahnede. Kelimenin tam anlamıyla ülkeyi aydınlatan insanlardan biri. Dokunduğu herkesin hayatını olumlu yönde etkiliyor, yüzlerce öğrencinin tiyatrocu olmasını sağlıyor. Bir ömür tiyatroya nasıl adanır’ın büyük hikâyesi onun hayatı. 

Yıldız Kenter ve Kent Oyuncuları yaşadıkları dönemi etkilemiş, yaşadıkları dönemde onların hayatlarını ve tiyatroyu. O dönemde basın tiyatroya çok önem veriyormuş. Halk da tiyatroyu seviyor. Nasıl sevmesin; Kent Oyuncuları, tiyatro aşkıyla, tüm imkansızlıklara ve çok zor koşullara rağmen, ülkenin her yerine gidiyor. Günde birkaç saat uykuyla geçen günler aylar boyunca tiyatro için çalışıyorlar. Çoğu zaman günde iki oyun sahne koyuyorlar. Dolayısıyla tüm ülke onları tanıyor ve hayran. Gazetelerde dergilerde sürekli hem tiyatro ve oyunlarına hem kendi özel hayatlarına dair haberler çıkıyor. Öyle zamanlar oluyor ki, eğer Yıldız ve Müşfik Kenter Ankara’da bir oyun sahneye koyuyorlarsa insanlar İstanbul’dan izlemeye geliyorlar. 1960’larda Kenterleri izlemek isteyen insanlar sabahın altısında bilet gişesinin önünde kuyruklar oluşturuyor. 1962-1963 sezonunda bir dergi en sevilen oyuncu anketi yapıyor, Yıldız Kenter hiç gitmedikleri şehirlerden bile oy alarak en sevilen oyuncu seçiliyor. Kâmran Yüce, Elbistan’ın Uncular Köyü’nde askerlik yaparken tiyatrocu arkadaşlarının desteğiyle köye okul yaptırıyor. 

Diğer yandan o dönemde de siyasetin sanatın bakışı aynı. Sanatı ve kültürü kendilerine tehdit olarak görüyor bizim siyasetçilerimiz maalesef. O dönemde de tiyatrocuların önündeki en büyük engel siyasetçiler. Turnelerde kimi zaman kapılarda karşılanıyorlar, kimi zaman gidilen yerin belediye başkanı istemiyor tiyatroyu. Akıl almayacak derecede güç koşullarda tiyatro yapmaya çalışan bu insanlardan devlet %35 vergi alabiliyor. Eğlence vergisi! Düşünebiliyor musunuz? Bu da yetmiyor, siyasetin estiği rüzgarlara göre o dönemde de tiyatronun yöneticileri, oyuncuları devlet tarafından birçok baskıya ve olumsuz uygulamaya maruz bırakılıyor. Ne üzücü ki bugün de değişen bir şey yok…

Ya bin bir emekle kurulan tiyatro binalarının kapanması! Nasıl bir değer bilmezlik! İşte bu kitabın ortaya çıkışı da böyle bir kapanış hikâyesinin güzel bir sona bağlanmasıyla oluyor. Kent Oyuncuları, dünyanın hiçbir yerinde olmayacak bir şeyi başarıyorlar; hiçbir devlet desteği olmadan (bir de bahsettiğim gibi vergi yükü altında) kendi tiyatro binalarını inşa ettiriyorlar. Kelimenin tam anlamıyla kan, ter ve gözyaşıyla ortaya çıkan bir tiyatro binası. Harbiye’deki bu binada ilk defa 1968’de sahne alıyorlar, Hamlet ile. İşte yıllar sonra imkansızlıklar nedeniyle kapanan o tiyatro binasına, 2019 yılında Yıldız Kenter’in ölümü üzerine düzenlenen törende Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu sahip çıkacağını söylüyor ve sözünde de duruyor. Deniz Yüce Başarır da o sahneden kimler geldi kimler geçti’nin hikâyesini yazmaya karar veriyor. Ne kadar da iyi yapıyor. Kitabın bir yerinde şöyle diyor Deniz Hanım: 

“Kent Oyuncuları’nın kuruluş hikâyesi diye çıktığım şu yolda, kimler neler çıkıyor karşıma! Tiyatronun renkli dünyası siyasetle karışıyor kimi zaman, sahne üstündeki parıltılı yıldızlar sahne arkasının gölgede kalan kişileriyle birleşiyor kimi zaman da, şarkılar beni söylüyor, şiirler babamı… Bir değil bin dönem geçiyor hafızamın beyaz perdesinden… Geçmişe dair yazmak, Fransız yazar Annie Ernaux’un Seneler adlı kitabında dediği gibi ‘artık asla olmayacağımız zamandan bir şey kurtarmak’… Daha dünya üstünde olmadığı zamana dair bile anıları oluyor insanın işte böyle. Çünkü o ‘benden önce’ devri ‘senden sonra’ da sürüyor…”

Kitapta sadece Yıldız Kenter ve ekibinin değil, tanıdığım birçok ismin de bu ülke için ne kadar kıymetli şeyler yaptığına tanık oluyoruz. Başta Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Genco Erkal, o dönemlerde tiyatroya başlayan isimlerin neredeyse tamamının ailesi oyuncu olmalarına izin vermiyor, tiyatrocu olmak o zamanlar ayıp. Yıldız Kenter ve dönem arkadaşları sayesinde bu bakış açısı değişiyor. Bugün isimlerini saygıyla anladığımız birçok tiyatro sanatçısı tiyatro için mücadeleyi önce ailelerine karşı veriyorlar. Onlar sayesinde Türk Tiyatrosu var.

Kitapta o kadar kapsamlı, o kadar çok isim var ki. Deniz Hanım büyük bir titizlikle herkesi tarihe not düşüyor. Bu isimler arasında sadece oyuncular yok, tiyatronun görünmez kahramanları çevirmenler, grafikerler, yazarlar, ışıkçısından dekorcusuna sahne arkası emekçileri de var. Türk tiyatrosunun temellerini attığı gibi gelişmesinde en önemli isimlerden biri olan Muhsin Ertuğrul, Türkiye’nin görsel belleği olan fotoğrafçılardan Ozan Sağdıç, kültür sanat tarihimize damga vurmuş isimlerden Ayten Gencer (Alpman), İlham Gencer, çevirmen ve oyun yazarı kimliğiyle Adalet Ağaoğlu, Tuncel Kurtiz, Nisa Serezli, Engin Cezzar, Gülriz Suriri, Ayla Algan, Erdal Özyağcılar, Ali Poyrazoğlu, Mustafa Alabora, Kemal Sunal hikâyeleriyle Perde Kapanmasa Görecektiniz’in sayfalarında karşımıza çıkan isimlerden bazıları. 

Kitapta anlatılanlar hemen her sayfada yer alan fotoğraflarla destekleniyorlar. Öyle güzel ve öyle anlamlı fotoğraflar ki. 

“Perde kapanmasa görecektiniz” demiş Kâmran Yüce. Perde Kapanmasa Görecektiniz kitabı olmasa bu ülkeye ve tiyatrosuna dair tarih yazan yüzlerce insanı ve yaptıklarını unutacaktık. Kitabın ortaya çıkmasına pek çok isim destek vermiş. Deniz Yüce Başarır’a ve onlara okur olarak ve bu coğrafyanın bir insanı olarak teşekkürü borç bilirim. 

Sevgili Deniz Yüce Başarır, yüreğinize, emeğinize sağlık. O kadar güzel bir insansınız ki. Kent Oyuncuları, yaşamları boyunca içlerinden taşan güzelliği ülkenin dört bir yanına dağıtmışlar, çoğaltmışlar. Perde Kapanmasa Görecektiniz’i okuduktan sonra görüyorum ki siz onlardan bu mirası almışsınız, güzellikleri çoğaltmaya devam ediyorsunuz. İyi ki varsınız… 

edebiyathaber.net (23 Mayıs 2022)

Yorum yapın