Dilge Güney’in “Düdüklü Tencere Orkestrası” | Cahit Ökmen

Kasım 24, 2022

Dilge Güney’in “Düdüklü Tencere Orkestrası” | Cahit Ökmen

“Göbecik Gezegeni”nde konfeti yerine barbunya kabukları uçuşuyor; çaydanlık, ipteki çamaşırlar bile dans ediyor!

Muzaffer İzgü’nün kitaplarını okurken, direnci ışıldayan bir yaşama sevinci kaplar içinizi. Düş ve gerçekliklerin umut dolu, sımsıcak bir gülümseyişle sarmaş dolaş olduğu dünyalarda dolaşırsınız.  Hayat kumaşını soldurmaya ayarlı gerçeklikler; anlatı kişilerinin yaşam içinde kazanılmış doğallığına, sorunlarla baş etmede özel ve yaratıcı bir güce dönüşmüş neşelerine ve düş güçlerinin genişliğine çarpınca  o ayarlar bozuluverir. Mizah, o yakıcı gerçekliklerin içini boşaltmaz, tam tersi insanların onlarla mücadele motivasyonunu canlandıran, tazeleyen bir etki yaratır. 

Bilgi Yayınevi’nin düzenlediği “2021 Muzaffer İzgü Çocuk Romanı Yarışması”nda “Birincilik Ödülü” alan Düdüklü Tencere Orkestrası, tam da yukarıdaki bağlam içine yerleşen, büyük ustanın yapıtlarının ruhuyla örtüşen bir kitap. Yarışma jürisine bu dört dörtlük seçimi için alkışlarla selam olsun!

Çocukların, “başarı” tanrısına tapan ebeveyn hırslarıyla çocukluklarını yaşayamaması kitabın işlediği temel sorunsallardan biri. Bu tutumun mağduru çocuğun adının “Aliciğim”olarak yeğlenmesinin nedenini o kadar iyi anlıyorsunuz ki! Çocuğu adıyla sarıp sarmalıyorsunuz sanki! Dilge Güney’in yaşamın ve dilin nüanslarını sezen ve bunu duygu dolu ve gülümseten ayrıntılarla işleyen yaratıcılığı buna benzer bir çok anlatımla okuru kucaklıyor. 

Işıl ve Aliciğim yazlıkta tanışan iki ailenin çocukları: 

Saçlarının rengi ve topuzunun biçimiyle, Işıl, Aliciğim’in annesine Nar teyze ismini yakıştırıyor. Nar teyze, “taşlı, pullu, aynalı, evlerindeki avizeye benzer” elbiseler giyen, şatafatlı ve zengin yaşamıyla varlık-kimlik bulan, hayattaki en önemli şeyin “başarı” olduğuna kafayı takmış bir anne. Cezalandırmayı merkeze koyduğu bir eğitim anlayışıyla, oğluna nefes aldırmadan ders çalıştırıyor. Baba derseniz, yine Işıl’ın yakıştırmasıyla Poğaça Bey, “ekrana bakarken çığlık atsan duymayacak” kadar telefon bağımlısı, olan bitene kayıtsız bir baba. Işıl’ın anne babası ise birbirlerine duydukları sevgi ve güveni çocuklarına da yansıtan, kendileriyle ve yaşamla barışık, eğlenceli bir sağduyuya, insanı merkeze alan bir olgunluğa sahip insanlar. 

Işıl ve Aliciğim’in “aşk”a bakışlarındaki yaklaşım farklılığı, içindeki kızgınlık ve doyumsuzlukla Nar Teyze’nin Işıl’ın gözüne “hep şiş balon” gibi görünmesi, bir alt metin üretiyor aslında; ebeynlerin kendi kişisel mutsuzluklarının, iletişimsizliklerinin bedelini çocukların ödediği, farklı ebeveyn ilişki modellerinin çocuklar üstündeki etkisi sezdiriliyor.

Totaliter ve sözde demokratik yönetimlerin her zaman işine gelen toplumsal ayrıştırma, kutuplaştırma, ötekileştirme… insanlığı çürüten ayrıntılarla dile ve yaşama nüfuz etmiştir. Zihinleri ve kalpleri bu ayrımcılık enjeksiyonlarıyla kurutulan insanlar, başkalarından üstün ve farklı olduklarına yönelik zavallı bir pay çıkararak, nasılı-niçini sorgulamaktan uzak yaşamlarında ilkel bir “aidiyet refleksiyle” kimlik bulurlar. 

İnsan neye aittir oysa? 

Düdüklü Tencere Orkestrası, farklı ailelere ve yaşam biçimlerine sahip şahane çocukları aracılığıyla yanıtlıyor bu soruyu: İnsan, arkadaşlığın dayanışma ve neşesine, sevmeye, paylaşmaya, gülmeye, oyuna, dansa, farklılıkları yapıcı ve yaratıcı bir yaşam zenginliğinde birleştirerek, hayatı bir “göbecik gezegenine” dönüştürme enerjisine ve coşkusuna… aittir. 

Işıl, Alicik ve Gelincik’in çocuk dünyalarının birleştiriciliği, Dilge Güney’in şenlikli dil ve yaşantı aurası aracılığıyla romandan taşarak zehirli, ayrımcı kalıpları paramparça ediyor, bu kalıpların yozluğuna, içi boş kibrine yönelik farkındalık yaratıyor. 

Gelincik, bir Roman çocuğu… Nasıl da “ben yaşamın içinden fışkırıyorum” diyen bir doğallıkla işlenmiş, yaşamın pratiğinden süzülmüş deneyiminin neşesiyle, canlılığıyla, dobralığı, sınır-sınıf tanımayan çekincesiz doğruculuğuyla nasıl da yanı başımızda nefes alıyor…

Düdüklü Tencere Orkestrası’nın kuşkusuz en belirgin özelliklerinden biri, karşılıklı konuşmalarda, durum ve yaşantılarda yaratılan baş döndürücü bir mizahla çok eğlenceli bir kitap olması. Babanın, Nar teyzenin eğitim anlayışına karşı düzenlediği “yıkıcı operasyon” muziplikleri, Gelincik’in yaşamının ayrıntılarını dile getiriş biçimi, Nar teyzenin tatlı sözler söyleme anlayışı… okuru sayfalar boyunca kahkahalara boğuyor. 

Olay örgüsündeki merak uyandıran düğümlerin çözülüş biçimi de sürprizlerle dolu: Roman boyunca Işıl’ın yaşantısında “şiirsel bir gizem” yaratan, arka bahçedeki yıldız ağacının sır düğümü öylesine şaşırtıcı ve esin verici bir biçimde çözülüyor ki… Yine, “zutturik” küpenin saklambaç oyunu da çocukları telaştan telaşa sürükleyerek romanın kurgusunda başat bir öge olarak yer alıyor.

“Mavi Yıldız” adlı kitabıyla 2018 Gülten Dayıoğlu Vakfı İlkgençlik Roman Ödülü’nü de alan Dilge Güney, farklı öykü türlerini ve anlatımları deneyişteki başarısına Düdüklü Tencere Orkestrası’yla mücevher bir halka ekliyor.

İçinizde kıpır kıpır dolaşan dokuz sekizlik bir ezgiyle çevirin sayfaları… “Göbecik, kahkaha ve barbunya kabukları adına”

edebiyathaber.net (24 Kasım 2022)

Yorum yapın