Özge Lokmanhemin: “Hayat Apartmanı benim çocukluğumu, lise yıllarımı ve Kuzguncuk’ta avukatlık yaptığım dönemi anlatıyor”

Mart 11, 2025

Özge Lokmanhemin: “Hayat Apartmanı benim çocukluğumu, lise yıllarımı ve Kuzguncuk’ta avukatlık yaptığım dönemi anlatıyor”

Söyleşi: Serkan Parlak

Özge Lokmanhekim ile Fom Kitap etiketiyle yayımlanan yeni çocuk kitabı “Hayat Apartmanı” hakkında konuştuk.
S.1. Özge Hanım yeni çocuk kitabınız “Hayat Apartmanı” geçtiğimiz günlerinde Fom Kitap etiketiyle okurla buluştu. Edebiyatla ve özelinde çocuklar için hikâyelerle ilişkiniz nasıl başladı, nasıl gelişti ve bugünlere nasıl geldiniz?
Edebiyatla tanışmam ilkokula başladığım yıllar, öncelikle iyi bir okurdum. İlk okuduğum kitabı da romanı da saklıyorum. Ayşegül Mutfakta ilk resimli kitabım, Hellen Keller ilk romanımdı. Sonra şiir sevdim ve ortaokulda şiir yazdım, okul dergisinde şiirlerim yayınlanıyordu. Lise yıllarımda Hey Girl dergisinde öykülerim yayınlandı. Üniversiteden mezun olduktan sonra uzun yıllar avukatlık yaptım. Avukatlık yaptığım dönemde de sık sık seyahat ediyordum. Bu dönemde gittiğim şehirlerden de o şehirleri anlatan çocuk kitapları satın alıyordum. O dönemde Forbes, İstanbul Life, Elele ve Time Out Istanbul başta olmak üzere pek çok dergide seyahat yazıları yazıyordum. Anne olduktan sonra Milliyet Gazetesi’nin Cumartesi ekinde çocuklu yaşam ve seyahat köşesini yazmaya başladım. Pek çok dergide çocuklu yaşam ve çocukla seyahat yazıları yazdım.
Parents dergisinde de “Okusun da Büyüsün” isimli, çocuk kitapları çocuk edebiyatı hakkında paylaşımlar yaptığım köşemi yazdım. O dönemde ülkemizde çocuklar için Türkçe seyahat kitapları, farklı atlaslar vb yok denecek kadar azdı. Ben de oğlumla seyahat ediyordum ve bizim gibi dünyayı merak eden aileler için
bir şehir günlükleri serisi kaleme aldım. Sevgili karikatürist dostum Gökçen Eke de çizimlerini yaptı. 5 kitaptan oluşan Kemal’in Şehir Günlükleri serisi böyle doğdu ve ben de çocuk edebiyatına sadece okur olarak değil yazar olarak da adım atmış oldum.
S.2.“Hayat Apartmanı”nı yazarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Gözlemleriniz, deneyimleriniz, okumalarınız metinlerinize nasıl yansıdı?
Hayat Apartmanı benim çocukluğumu, lise yıllarımı ve Kuzguncuk’ta avukatlık yaptığım dönemi anlatıyor. Kitaptan örnekler verecek olursam, her bir karakter benim hayatımdaki birileri aslında. Necla Nine ve Hayri Dede bana ninem ve dedem gibi sevgi gösteren Margaret ve Dennis, Necla Nine rahmetli babaannemin
de adını taşıyor, satranç ustası Sinan çocukluk arkadaşım mesela. Kitapta geçen bostan fikrini Kuzguncuk Bostanı verdi bana. Kitaptaki her bir karakter, yaşam benim hayatımın bir parçası diyebilirim. Sanırım o günlere özlem duyuyorum. Güneş batana dek sokakta oyun oynadığım, en alt kattaki komşunun evinin
camından sırayla su istediğimiz, birimizin parası olunca bakkaldan hepimiz için sakız aldığımız çocukluk günlerimizi şimdiki çocuklar maalesef yaşayamıyor. Şehir hayatı pek çok sebepten çok farklı artık.

S.3. Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor? Hikâye, gezi yazısı ya da farklı türlerde denemeler yazarken seçimlerinizi nasıl yapıyorsunuz?

Ben bir fikirle yazmaya başlıyorum. Önce o fikri kafamda evirip çeviriyorum. Sonra sürekli notlar alıyorum, mutlaka deftere yazıyorum. Eğer yazma sürecim bir müddet devam ediyorsa o zaman oradan bir hikâye çıkabilir diye peşini bırakmıyorum.
Gezi yazısı yazarken de gözlerimi kapayıp o şehirde tekrar yürür gibi yazmayı tercih ediyorum. Bu yüzden çok detaylı yazılarım aslında. Yolda gördüklerim, bir yere giderken pas geçtiğim yerler hep yazılarımda kendine bir yer edinir benim. Genelde bir derdim oluyor, onun üzerine düşünürken yazıyorum. Örneğin, Dedem ve Ben aslında babamın hastalık döneminden sonra yazdığım bir kitap. O zaman kaybetme korkusu üzerine düşündüğüm bir dönemdi, bu hikâye çıktı. Hayat Apartmanı yaşlandıkça çocukluğuma duyduğum özlemi anlatıyor çünkü bir dönem eskiyi çok düşünür oldum.

S.4. Özge Hanım, çocuk anlatıcı Mehmet’in bakış açısı üzerinden Hayat Apartmanı’ndaki dokuz katta yaşayan ailelerin farklı yaşam biçimleri üzerinden gelişen samimi komşuluk ilişkilerine tanıklık ediyoruz. Yalın ve akıcı bir dille kurguladığınız bu sıcak hikâye üzerinden aile, dostluk, arkadaşlık, komşuluk, apartman hayatı, insanlık halleri ve toplumsal bağlar gibi temalara yoğunlaşmanızın nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu değerler modern şehir hayatında aslında unutmaya başladığımız hatta bir kısmımızın da ister istemez unuttuğu değerler. Artık komşularımızı tanımadığımız, çocuğumuzu pek kimselerin evine bizsiz göndermediğimiz, daha korumacı ve daha yalnız yaşadığımız bir dönem bana göre. Çocukken tam tersini yaşadığım için mutlu, oğlum yaşayamadığı için de aslında üzgünüm. Modern dünyada biz zaman zaman empatiyi, güler yüzü, yardımlaşmayı unutuyoruz ya da önceliklendiremiyoruz. Benim zamanla derdim olduğu için belki bu kitap benim neslimin çocuklarıyla, çocukluğuyla şimdiki çocuklar arasında bir bağ kurar, zamane çocukları da apartmandaki komşuları merak eder, tanışmak ister, belki ailelerini buna ikna eder, belki bir tanesi bu mesafeli, sadece grup yazışmalarıyla sınırlı komşuluk ilişkilerini değiştirmek yönünde adım atar, kim bilir…
S.5. Kitabınızı resimleyen illüstratör Başak İşbilir’le birlikte nasıl bir çalışma yöntemini hayata geçirmeye çalıştınız?
Ben Başak’ı uzun zamandır takip ediyor ve resimli kitap çizimlerini beğeniyordum. Instagram hesabında bir dairenin duvarını, kedisini çizdiği bir post paylaşmıştı yıllar evvel. Bu kitabın metnini yazdığımda Başak’ın çizeceğini o çizimi gördükten sonra biliyordum. FOM Kitap da beni bu konuda destekledi ve Başak ile çalışmayı kabul ederek teklif götürdü. Başak ile farklı şehirlerde yaşıyoruz. Online bir toplantı yaptık, ben ona beğendiğim örnekleri, çizimleri ve fotoğrafları gösterdim. O da bana aklındakileri anlattı. Sonra hep yazıştık, ben ona beğendiğim ayrıntıları hep ilettim. Çizim sürecini editörümüz Melih Günaydın ve Başak birlikte görüşerek yürüttüler. Ortaya içime sinen, çizimlerini çok beğendiğim bir kitap çıktı.

S.6. Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu günleri edebiyat aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?

Edebiyat, böylesine zorlu dönemlerde hem bireysel hem de toplumsal düzeyde dayanıklılığımızı artıran en güçlü araçlardan biri olabilir. Çünkü edebiyat, yalnızca bir kaçış alanı sunmaz; aynı zamanda yaşananları anlamlandırmamıza, duygularımızı işlemenize ve başkalarının deneyimlerine empatiyle yaklaşmamıza
yardımcı olur. Salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler gibi küresel sorunlar karşısında edebiyat, farklı bakış açılarını görünür kılar ve sesini duyuramayanlara alan açar. Örneğin, göç üzerine yazılmış bir roman, okuyucuya istatistiklerin ötesinde, gerçek bir insan hikâyesini deneyimleme fırsatı verir. Savaş üzerine yazılmış bir şiir, trajedinin soğuk gerçekliğini yumuşatmadan, ama onu anlamamızı sağlayarak aktarır. İklim kriziyle ilgili distopik ya da gerçekçi eserler, farkındalık yaratabilir ve harekete geçmeye teşvik edebilir.
Türkiye ve dünya özelinde düşündüğümüzde, edebiyatın en büyük katkılarından biri de ortak duygular etrafında bir bağ kurmasıdır. Kendi acılarımızın evrenselliğini görmek, yalnız olmadığımızı hissetmek, umudu kaybetmemek edebiyat sayesinde mümkün olabilir. Dolayısıyla, evet, edebiyat bu zorlu süreçleri daha az hasarla atlatmamıza yardımcı olabilir. Ama bu, yalnızca edebiyatın var olmasıyla değil, onunla nasıl ilişki kurduğumuzla da ilgili. Okuyarak, yazarak ve paylaşarak edebiyatı daha güçlü bir iyileşme aracı hâline getirebiliriz.


S.7. Özge Hanım, çocuk edebiyatı alanında başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?

Zor bir soru. Severek okuduklarımdan ilk aklıma gelenler, David Walliams, Joseph Coelho, Mac Barnett, Michael Rosen, Lauren Child, Annie MG Schmidt ve Sam Usher. Kütüphanedeki Aslan, Aç Tırtıl, Jip ve Janneke ve Ayşegül’ün Tiny olarak basılan Flemenkçe serisi başucu kitaplarım arasında.

S.8. Son günlerde neler okudunuz? Önümüzdeki dönemde kurmaca türlerde yeni üretimleriniz olacak mı?

Bir süredir Türk kadın yazarların kitaplarını okuyorum severek. Sinem Sal’ın Mihrap, Melisa Kesmez’in Çiçeklenmelet ve Seray Şahiner’in Vatan Millet Samatya isimli kitaplarını okudum. Çocuk kitabı olarak ise Sydney Smith’in Hatırlıyor Musun?, Mariaio Ilustraio’nun Kayıp ve Sam Usher’in henüz Türkçeye çevrilmemiş Clang! Kitabını okudum.
Talat Parman’ın Ergenlik ya da Merhaba Hüzün kitabına da yeni başladım. FOM Kitap ile yine birlikte çalıştığımız bir hikâyem var. Bu sefer bir çocuk ve bir kedinin birlikte büyümesini, dostluklarını ve ayrılıklarını anlatıyorum. Dileğim 2025 bitmeden onu da küçük okurlarla buluşturabilmek.

edebiyathaber.net (11 Mart 2025)

Yorum yapın