Cogito Ergo Sum | Serkan Parlak

Ağustos 27, 2020

Cogito Ergo Sum | Serkan Parlak

Descartes’ın modern felsefeye, bilime, matematiğe ve özellikle de analitik geometriye olan katkıları bugün bile gerçekliğini korumaktadır. Descartes’ı filozof yapan en önemli nokta, o güne kadar var olan otoriteyi hatta kendi algılarının kesinliğini bile inkâr etmesidir. İnsanın yaratılışına mantıklı bir açıklama bulamadığı için sürekli şüphe içinde kalmıştır. Durumlar değiştikçe tecrübe edilen şeylerin de değişmesini şüphe etmemizi gerektiren sebep olarak görmüştür. Ona göre doğru ve kesin bilgiye şüphe yöntemiyle ulaşılabilir. Önce her şeyden şüphe eder, şüphe ede ede şüphe edemeyeceği bir noktaya gelir, şüphe etmenin düşünmek olduğunu kavradıktan sonra varacağı son nokta ise açık olan gerçekliktir: Düşünüyorum, öyleyse varım.

 “Descartes zihnin özünün düşünme, maddenin özünün ise hareket olduğunu ileri sürmüştür.”Bu ifade bize onun kesin bilgiye ulaşmayı amaçlarken merkeze aklı ve düşünceyi aldığını göstermektedir. Duyuların bu amaca ulaşırken insanı yanıltacağına inanmaktadır. Yıldızların uzaktan bakıldığında küçük görünmesi ama gerçekte büyük olduklarını öğrenmemiz, hasta olduğumuzda yemeğin gerçek tadını alamamamız, arkasından yürürken tanıdık sandığımız kişinin aslında o olmadığını yanına gittiğimizde anlamamız, anne ve babamızın her şeyi bilmediğinin farkına varmamız… Bu örneklerden yola çıkarak bize söylenen şeylerin gerçekliğinden şüphe etmeye başladığımızda büyümüşüz demektir. İnsan düşündüğünün farkında olan bir varlık olarak inandıklarının yanlış olduğunu ve kendisinin bunların farkına varamadığını düşündüğü anda Descartes’ın felsefesini uygulamaya başlar. Her şeyden şüphe eder. Aslında Matrix filminin felsefesi de Descartes’ın yazdıklarına dayanmaktadır. Felsefî açıdan değerlendirme yapamayan kişi filme saçma diyebileceği gibi illüzyon dünyasına savaş açan kişinin de aslında Descartes olduğunun farkına varamayacaktır. İllüzyonun farkına varabilmek de ancak şüphe ederek olacaktır. Çünkü bir şeyden şüphe etmeden onu kesin olarak bilip ya da bilmediğimizi anlayamayız. Doğru bilgiye de ancak akıl ve bilinçle varılabilir.   

“Descartes genellikle doğa bilimlerini geliştirmek için aklın kullanılması gerektiğini vurgulayan ilk düşünce insanı olarak tanınır.” Bu ifade bizi bilginin kaynağının akıl olduğunu öne süren rasyonalizm akımına götürür. 17. yüzyıl felsefesi Rönesans’ı temel almıştır. Rasyonalizm için Yeni Çağ düşüncesinin temellerini kurmuş, bilimsel gelişmelerin önünü açmış olan akım da denilebilir. Rasyonalizmin babası ve 17. yüzyıl felsefesinin kurucusu olarak da kabul edilen Descartes modern felsefî tartışmayı da başlatan ilk düşünürdür. İşe şüphe ile başlar ve şüphe edilemeyecek son noktaya geldiğinde ortaya çıkan düşüncenin kendisinden şüphe edilemez oluşu onun yöntemi olur. O zaman her türlü bilginin başlangıç noktası, düşünceler ve bilincimizde olanlardır. İnsan mantığına güvenen Descartes’ın aksine, insanların büyük çoğunluğu sorunları çözebilmek için onları küçük parçalara ayıran soruları bulma konusunda dikkatsizdir. Ona göre dünyada iyi gitmeyen şeylerin, örneğin savaşların, hastalıkların, açlık ve sefaletin sebebi aklını yanlış kullanan, mantıksız hareket eden insanların çok olmasıdır. Aklını kullanarak, düşünerek, şüphe ederek hareket eden insanlar bu kötü durumlara da çözümler bulabilir. Bu bizi “şüpheler metodu” denilen yönteme götürür. Descartes bir dönem bilimsel metotları bırakarak gözlem yapmak ve insanlarla konuşmak için sürekli yolculuk yapmıştır. Rastlantılar sayesinde kendini değerlendirme çabası göstermiştir. En derin soruların bile kişinin içine dönerek çözülebileceğine inanan Descartes soğuktan korunmak için girdiği sobanın içinde kendi felsefesinin gerçeklerine ulaşmıştır. Bir filozofun sessiz bir odaya ve mantıklı bir akla ihtiyacı olduğunu söyler. Bu sayede insanların kendi ruhlarını anlamalarına yardımcı olunabilir.

En zayıf ruhlu insanlar bile yeterince çalışıp iyi yönlendirilirlerse bir alanda ustalık kazanabilirler. Düşünüyorum, öyleyse varım; bize bunalımlardan, önyargı ve geleneklerden bağımsız bir varoluş görüşüne sahip olabilmenin düşünmek ve çalışmak sayesinde olabileceğini de göstermektedir.

*Düşünüyorum, o halde varım.

edebiyathaber.net (27 Ağustos 2020)

Yorum yapın