“Bela Davulları” üzerine | Seçil Duyan

Mayıs 17, 2023

“Bela Davulları” üzerine | Seçil Duyan

Figen Alkaç’ın öykülerini okumaya başladığımda daha ilk satırlarda içsel bir yolculuğa çıkacağımı  hissettim.  

Zarife’nin içe dönmeleri ile yolculuğum derinleşti. Annesine sesini duyuramayan, kardeşlerinin bir  kuyuda ölüme terk ettiği Yusuf gibi, hayal kırıklıkları ve yalnızlıkların üstesinden gelmek için tekdüze  bir döngüye dönüşen hayatından Cinci Kadriye’nin ipine tutunarak hayatta kalmayı başaran Zarife.  Zarife’nin hikayesi; kendi hikayesini yazamayanların, yazsa dahi gizli özne olanların, hayatı  yakalamak için uykuya kaçanların hikayesidir.  

“Fenalığı Az Yabancı” öyküsü, annelerin kuşaktan kuşağa kızlarına genleriyle aktardığı mutsuzluk  halini düşündürdü bana.  

Yaşam bir ipse üstünde yürümek marifet ister. “Aşağı bakma, daima ileri bak ve gülümse.” Bu olsa  olsa bir akrobatın mottosu diyebileceğimiz sözcükler değildir aslında, çoğu insanın mottosudur. Peki,  mümkün müdür bir ipin üstünde yürüdüğünü bildiğin halde başının dönmemesi, midenin  kasılmaması? Hiç yılmadan, tıpkı bir akrobatın disiplin ve ısrarı ile tekrar tekrar denemeli ve  vazgeçmemelisin. Belki altta bir ağ olsa daha kolay olurdu. O zaman bacağın titremez, miden  kasılmazdı.  

Yaşam yolunda yürümek daha zordur. Düştüğünde seni tutacak bir ağ yoktur. Sen heyecanlısındır ve  karşıya geçmekten başka şansın olmadığını iyi bilirsin. Herşeye rağmen hayata inanmak  zorundasındır. Düşmeyeceğine inanmak ve böyle düşününce ince bir ip değildir yürüdüğün artık  geniş bir yoldur. Kenarlarında uzun kavaklar olan geniş bir yol. Saçlarında tatlı bir esinti hisseder ve  geriye dönüp bakarsın. Göz göze gelirsin annenle. İstediğin “devam et” bakışına ihtiyacın vardır.  çünkü bakmak çok şeydir. Bakmak da bir dokunmaktır, cesaret verir. İşte o anda kuşaktan kuşağa  aktarılan gen, yüzyıllardır sessizliğini koruyan fay hattı gibi harekete geçer. Nadiren şöyle fısıldar  “Ben geçtim, sen de geçebilirsin.”  

Fenalığı Az Yabancı öyküsünde ise Sünbül kendisine bakan kızına güven vermez. Geçmişte ya başarısız  olmuştur ya da o ipten geçmeye yeltenmemiştir. Çünkü cesaret etmek kadın için zordur. Zorluk  sadece kendinden ya da korkularından ötürü değildir. Sokaklar, komşular, korkan diğer kadınlar,  korkmayanı yargılayan kadınlar, erkekler ve herkesten ötürüdür. Korkan korkutur ve ben hiç  denemediği için bu kadar öfkeli kadınlarla karşılaştım kitapta. 

Bir kıyıda akşamüstü uzaktan geçen gemileri izlerken, hayat yorganın kenarındaki leke gibi saklı  durur her daim. Elbisendeki sabun kokusudur hayat. Sen annenin hayatını tekrar ederken karşı  kıyıdaki hayatları merak edersin. Böylece kuşaktan kuşağa aktarılan mutsuzluk kat kat olur, nefes  alamayacak hale gelirsin. Belki bu yüzden sonunda dilini çekip kopartmaya çalışırsın. Bu belki  isyandır belki de kendini reddetmek.  

Öyküler ardı ardına gelirken benzer duyguları yaşadım. Gerçek ile hayal arasındaki köprüyü  kaybettim. Yazar bazen nesneleri kullanarak köprüleri başarı ile inşa ediyor. O nesneler  çoğunlukla yazarın iç sesi olup size fısıldıyor.  

Bir öyküsünde “Ben hala niye öğretilmiş bir dille algılıyorum hayatı? Yeter artık yeter!” diyerek  gözyaşlarında boğulan Gülper’e de hak verdim. Uzun süre bu cümle üzerinde düşündüm. Çoğu zaman  kendimizi ifade edemediğimizi, sözcüklerimizin kimi zaman kifayetsiz kaldığını düşünerek  hayıflanırım. Bu cümleyi okuduğumda sonunda hazineyi bulan define avcısı gibi mutluydum. Kısıtlı  sözcüklerle zincirlenmiştik. Herkes gibi düşünmek çoğu zaman kolay olan olsa da bize dayatılanı  reddetmek yeni söylevler geliştirmek lazım.

Kaynak: Bela Davulları, Figen Alkaç, Yitik Ülke Yayınları, Öykü, 128 s. Temmuz 2007 

edebiyathaber.net (17 Mayıs 2023)

““Bela Davulları” üzerine | Seçil Duyan” üzerine bir yorum

Yorum yapın