“Yalnız Bir Radyo”nun “pişman insanları” | Burak Soyer

Ocak 13, 2024

“Yalnız Bir Radyo”nun “pişman insanları” | Burak Soyer

Tecrübeli radyocu Reha Özcan’ın, “Pişman İnsanlar Cemiyeti” adlı radyo programından yola çıkarak yazdığı, “Pi Cemiyeti ve Yalnız Bir Radyo Hikâyesi”, insana ait ne varsa, yazarın içinden geldiği gibi satırlara döktüğü yazılardan oluşan bir kitap.

Reha Özcan, 20 Temmuz 1988’de Tokat’ın Turhal ilçesinde doğmuş. Babasının memur olması sebebiyle çocukluğunu ve eğitim hayatını Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde geçirmiş. Babası hayatını kaybedince erken yaşta iş hayatına atılmış. Eğitimini dışarıdan sürdürürken birçok meslekte çalışarak tecrübe edinmiş. Yaşadığı şehrin yerel radyosunda çalışmaya başlamış. Askerlik görevinden sonra İstanbul’a gelmiş ve 2010 yılında Radyo Mega’da ilk ulusal radyo programını yapmaya başlamış. Sonrasında Number One, Kanaltürk, Halk Radyo, Kral Radyo ve Kent FM’de yayıncılığa devam etmiş. Radyo programlarının haricinde İstanbul’daki birçok eğlence mekânında müzik direktörlüğü yapmış. Markalara ve şirketlere kurumsal danışmanlık ve dijital reklamcılık alanında danışmanlık hizmeti veren Özcan, karışık bir ruh hâli içinde bulunduğu bir dönemde “Pişman İnsanlar Cemiyeti” adlı radyo programı fikrini bulmuş. Bunu yol arkadaşı Aytek Teoman ile birlikte 1 Aralık 2016’da hayata geçirmiş ve her perşembe gecesi dinleyicilerinin sesi olmuş. Reha Özcan’ın Destek Yayınları’ndan çıkan “Pi Cemiyeti ve Yalnız Bir Radyo Hikâyesi” adlı kitabı da, bu programdan ilhamla ortaya çıkmış. Reha Özcan’ın yalnızlık, aşk, yaşam, bağlılık ve daha pek çok konuyu düzyazı, öykü bazen de serbest şiir biçimleriyle yazdığı denemelerinden oluşan kitap, insanın kendiyle ve hayatla olan bağından kesitler sunuyor.

Kitaptaki yazılar aklına “o ân” gelmiş gibi, biz okumaya başlarken, Reha Özcan da yazmaya başlamış gibi akıyor. Bazen her şeyin üzerimize çöreklendiği bir gecenin sessiz karanlığında yarını beklemenin sabrını derman eyliyor. Bazen içimizde ukde kalmış pişmanlıkların, gelip geçen zamanın içinde kaybolup gitmesine neden izin verdiğimizi sorguluyor. Döngüler içinde kıvranıp giderken, yine o o ukde kalmış pişmanlıkların güzellerine, güzel olabilecekleriyle medet umarak içimizi yeşertiyor. Hayatımızda olup bitene verdiğimiz değerin kıymetini çok geç olmadan fark etmenin kattığı iyiliğe dokunup, “keşke” lafını tedavülden kaldırırcasına saf sevgi için el uzatmak gerektiğini anlatıyor. Ayıplarcasına göz diktiğimiz başkalarının mutluluğunu hissedebilmenin değerinden dem vurup, dipsiz bir kuyuya saplanıp kalmış takıntılı düşüncelerde kaybolan “bizi”, suretler arasında değişmeyen buruk gözlerin kendisiyle süzüyor aynadan kendini. Varı da, yoku da aynı kapıya çıkıyor Özcan’ın kitabında. “Bize…”

“Pi Cemiyeti ve Yalnız Bir Radyo Hikâyesi”, yalnız kalabalıkların arasında dolaşan satırların, dokunduğu her kişiden, her şeyden bir şeyler kaparak büyüyen yoğunluğuyla dokunuyor insana. İyilik de var, güzellik de. “Kötülük” değil ama “kötü olma hâli” var. Ama en çok kimler gelip kimler geçtiyse bu cemiyetten, hepsinin Reha Özcan’da bıraktığı izler var…

edebiyathaber.net (13 Ocak 2024)

Yorum yapın