Sevgi Saygı: “Hayatın getirdiği, dayattığı her zorlukla baş edebilmenin yolu sanattır bence.”

Mart 24, 2020

Sevgi Saygı: “Hayatın getirdiği, dayattığı her zorlukla baş edebilmenin yolu sanattır bence.”

Sevgi Saygı ile çocuklara yazdığı son romanı “Turne Dedektifleri” üzerine konuştuk.

Söyleşi: Serkan Parlak

Romanın çatısını turne tiyatrocularının yolculukları üzerinden kurma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti?

Sevgili Atıf Yılmaz’a asistanlık yaparken, İstanbul dışında çekilen filmlerde, kısa süreyle de olsa bir arada yaşayan ekiplerin nasıl kaynaştığını, yorulduğunu, eğlendiğini görmüştüm zaten. Ama bundan daha sıcak bir ortamı Hakan Pişkin’in tiyatrosu için yazdığım “Başkan” adlı oyunla, Safranbolu Festivali’ne gidişimiz sırasında yaşadım. Dekoru taşıyanlar, ışığı yapanlar, oynayanlar sadece o topluluğu oluşturan, sanat için yola çıkanlardı. Bir tarlayı ortaklaşa ekmek, biçmek ve ürünü paylaşmak gibi… Harikaydı. Sanırım bu duyguları aktarmak istedim. Herkesin çoluk çocuk, sanatın içinde olduğu bir topluluk.

Romandaki çocuklar tiyatro ve edebiyatla iç içeler. Özellikle ergenlik sorunlarıyla baş etmede sanatın türlerinin rolü nedir sizce?

Sadece ergenlikte değil, yaşamın her evresinde, hayatın getirdiği, dayattığı her zorlukla baş edebilmenin yolu sanattır bence. Sorunlarımız, binlerce yıldır değişmedi. İnsanın değişimi doğanınkinden daha mı yavaş acaba diye kuşkuya düşüyorum bazen. Evrimde hep gecikiyoruz gibi…  Sanat bize yalnız olmadığımızı gösterir. Dayanma, direnme gücü verir. Değiştirmekten başka çaremizin olmadığını hatırlatır. Dünyanın diğer ucunda biri, senin gibi acı çekiyor ama mücadeleyi bırakmamışsa, sen de artık tek değilsindir. Öğrenirsin, ilerlersin.

Suçun gerçeğe uygun yöntemlerle açığa çıkarılması, merak ve şüphe duygusunun canlı tutularak çocukların ilgilerinin süreklilik kazanması önemli. Çocuk yazınında polisiye kurgular üretirken çocukların zihinsel gelişimlerine yönelik en önemli unsurların bunlar olduğunu düşünüyorum ne dersiniz?

Bu saydıklarınız, bir kitabın keyifle okunmasını sağlar bence. Keşke zihinsel gelişimi sağlayacak yeterlilikte, güçte olsa kitaplar. Olmadığını, yaşadığımız her gün kanıtlıyor sanki. Bunun nedeni, insanın mayası mı, beyni mi bilemiyorum. Beyni hâlâ keşfedemediğimizi söylüyor uzmanlar. Daha soyut bir kavram olarak sözünü ettiğimiz zihinlerimizi geliştirmek, onun sırlarını çözdüğümüz zaman mümkün olacak sanırım. Galiba sorunların var olan beyinlerimizle çözümlenemeyeceğine inandıkları için yapay zekâya umut bağladılar. Peki, bu yapay zekâyı hangi beyin programlayacak?

Son dönemde olumlu gelişmeler olsa da çocuk yazınında polisiye türünün ihmal edildiğini düşünüyor musunuz?

Çocuk yazınında ihmal edilen, çocuklar bence. Büyümeyecekleri, hayatla baş etmeyecekleri bir bahçede yaşayacaklarmış gibi davranılıyor. Bunun tam tersi hayatları olan çocuklar da ihmal ediliyor. Onlara sunulan da kendi acıklı hayatları. Onların eğlenmeye hakları yok sanki. Bakış açımızı, davranış biçimimizi değiştirdiğimizde türler de gelişecek diye umuyorum. Ama ülkemizde bu biraz daha yavaş olur.

Kahramanlarınızın aileleriyle ilişkileri pozitif, sorunlara yaklaşımları ise yapıcı. Sayfaların içine girdikçe olup bitenler ve diyaloglar üzerinden onları daha iyi tanıyoruz. Ayrıca mizahi bir yaklaşımınız da var hep. Bunların yanı ısıra Down Sendromu, İşitme Engelliliği gibi temalar da kurguda yer alıyor. Bütün bunları tasarlarken nasıl bir yaklaşımınız ve yönteminiz var?

Göz çıkarmamak. 😊

Ekipte yer alan çocuklar dijital dünyanın nimetlerini çok iyi kullanıyor. Örneğin, YouTube kanalı olan bir çocuk var. Çocuk yazınında dijital dünyayla olan ilişkiler nasıl ele alınıyor? Bu konudaki yönteminiz nedir?

Çocukların bazıları bu nimetleri bizden daha iyi kullanacaklar diye umuyorum. İnanıyorum. Çevre için, iklim için, sanat için, insanlık için… Çocuk yazınında nasıl kullanıldığına dair çok net bir bilgim yok. Bu konuyu araştırmacılara bırakıyorum.

Bir gününüz nasıl geçer, çocuklar için yazarken size neler ilham verir?

Sürekli aynı şeyleri yapmaktan sıkılırım. “Her gün oturur on sayfa yazarım” diyen yazarlardan olamadım. Ödev gibi… Yazma isteğim geldiğinde oturur, o duygunun beni sürüklediği yere kadar çalışırım. Ama her duygu geçicidir. Sonra ahşap, taş boyama ya da o sırada ilgimi çeken başka bir hobi ile uğraşırım. Her türlü malzememi dağıtabileceğim bir atölyemin olmasını düşlerim. Ama bu düşler yarım kalır, çünkü kediler rahat bırakmaz, köpeğim hadi beni gezdir diye baskı yapar. Arada onlarla kavga ederim. Köpeğim Mavi’nin umurunda olmaz, oyuna çevirir, kediler sıkı karşılık verir. Böylesi bir hayattan epey konu çıkar.

Son olarak şunu sormak isterim: Masanızda neler var, önümüzdeki yıl sizden neler okuyabiliriz?

Masamda asla tek proje olmaz. İki ya da üç proje, aklıma geldiği zaman buyur edilenler, başa baş gider, sonra biri hızlanır. Onun hızına ayak uydur bitiririm. Sıra diğerlerine gelir. Elimde ON8 için iki proje var. Biri bitiş çizgisine yakın duruyor. Ama diğeri tek kalacak. Vahim bir durum. İki at olmadan araba gitmiyor. Bir arkadaş bulmak zorundayım ona. Kimin daha hızlı olacağını da zaman gösterir.

edebiyathaber.net (24 Mart 2020)

Yorum yapın