Mesut Balık’tan, “Kadife Hayaller” adlı öykü

Şubat 4, 2012

Mesut Balık’tan, “Kadife Hayaller” adlı öykü

 

Tıkır tıkır çalışan makinanın gürültüsüne Haşim Usta'nın gür sesi karıştı:

 

-Oğlum iki çay söyle de neşemiz yerine gelsin.

 

Murat'ın gözlerinin içi güldü.

 

-Tamam ustam, dedi, hızlıca sandalyesinden kalktı ve adeta koşarcasına dışarıya attı kendini. Karşı kaldırıma geçerken hemen ilerisindeki ahşap evin bahçesine bir göz attı. Fakat aradığını bulamamış olmanın hayalkırıklığı ile kahveye doğru yöneldi.

 

Ustasının çay istemesi iyiye işaretti. Demek ki öfkesi geçmişti. Çok titiz birisiydi Haşim Usta. Kolay mı? Yıllarını vermiş, çalışmış çabalamış en sonunda bu dükkânı açmış. İşe erken başlanacak, müşterinin istekleri kusursuzca yerine getirilecek, derli toplu olunacak… Delikanlı elinden geldiğince dikkat etmeye çalışsa da yine de bir yerlerde hata yapıyordu işte, bu sabah olduğu gibi. Oysa ne sevinçle başlamıştı güne.

 

-Terziler Sarayı'na birer çay, birisi açık olacak Şevket Abi.

 

-Tamam paşam emriniz olur, hemen gönderiyorum.

 

Yaşlı emektar, kahve ocağının başında çırağının elindeki tepsiye çayları yerleştirmekle meşguldü.

 

Murat fazla oyalanmadan tekrar taş kaldırımlara bıraktı kendini. Az sonra rengarenk çiçekleri çevreleyen o alçak duvarla karşılaştı. İçinde barındırdığı onca güzelliğe rağmen yine de bir eksiği vardı bu bahçenin. Delikanlı dört bir yanından kuşatan hayalkırıklığının arasından dükkâna girdi ve doğruca dikiş makinasının başına geçti. Her zamanki gibi azimle işine koyuldu.

 

Şimdi bu sandalyede oturuyor olmak onun için birden fazla mutluluk nedeni idi.  Öncelikle ustasının gözü gibi baktığı, yıllardır üstüne titrediği makinanın başına geçme izni sonunda çıkmıştı. Bir nevi terfi etmiş sayılırdı. Evde dedesine bunu anlatınca o da sevinmiş, duygulanmış, gözleri dolmuştu. Murat'ı mutlu eden diğer bir değişiklik ise artık dışarıyı daha rahat görüyor olması idi. Kaç zaman, sırtı dükkânın o kocaman vitrinine dönük çalışmıştı. Dışarıdaki hayattan, duvarın tavanla buluştuğu yerdeki ince uzun pencereden haberdar olabiliyordu. Bazen o küçücük açıklıktan güneşin gölge oyunlarının, yağmur damlalarının, kar tanelerinin, sararıp yere düşen yaprakların seyrine dalardı. Kimi zaman da yemek sonrasında balkonlardan dökülen ekmek kırıntılarına dadanan kuşları izler, özgürlüklerine imrenir, onlarla uzaklara kanat çırpardı. Neyse ki ustası onun bu halini farketmez her zaman yaptığı gibi ya müşterileriyle ya da gazetedeki haberlerle meşgul olurdu. Murat terfi edeliden beri ustasının da zaman zaman masasının başında sessizlestigine, gözlerinin şu küçücük dükkânın çok uzaklarındaki diyarlara çevirdiğine şahit olmuştu. Kim bilir o nelerin ve nerelerin hayaliyle oyalanıyordu.

 

Murat'ın da kendine göre hayalleri vardı tabii. Kumaşları birbirine eklerken kendi emellerini de birbirine bitiştirir fakat yine de birşeyler eksik kalırdı hep. O elle tutulmaz, kimselerin karışamadığı diyarlarda dolaşmak ona ayrı bir mutluluk verirdi. Bazen saatlerin su gibi akıp geçtiğinin farkında bile olmazdı. Uzun süre çalışmaktan boynuna ağrı girince başını kaldırır, eliyle hafifçe okşar, kafasını sağa sola çevirir ve o anda dükkânın en güzide parçası ile karşı karşıya gelirdi. Ustası “bu gördüğün kadife çok kalitelidir, ona da ancak özel bir müşteri sahip çıkar” demişti, çalışmaya başladığı ilk günlerde. Murat için onun kalitesinden ziyade rengi çok etkileyiciydi; derin bir gecenin lacivertliği. Onunla karşılaşınca sanki her yer birdenbire kararıyor ve genç delikanlı kendini uçsuz bucaksız gökyüzünün altında tek başına buluveriyordu. Kimi zaman da vitrinin adeta bir tablo gibi çerçevelediği karşı evin bahçesindeki çiçeklerin başını okşayan Mehtap'ı farkediyordu. İşte o zaman boynundaki ağrıyı hissetmez oluyordu.

 

 Onunla ilk kez nasıl karşılaşmıştı peki? Bir gün bir müşterinin siparişlerini vermek için dükkândan çıktığında, yıllardır hayallerinin arasına gizlenmiş o güzellik bahçe duvarının gerisinde birden bire görünüvermişti. Hiç konuşmamışlardı, sadece birkaç saniye süren göz göze gelme anından başka bir birliktelikleri de olmamıştı. Murat için bu kısacık an koskoca bir ömrü kaplayacak yeni hayaller kurmasına yetmişti bile. Öyle güzel bir yüzü vardı ki. İçi içine sığmayan delikanlı onun isminin ancak Mehtap olabileceğini düşündü. O günden sonra onu da hayallerine dahil etmişti. 

 

Neler neler hayal etmezdi ki? O lacivert gecesi kadifeden kendisine güzel mi güzel bir ceket dikecek. Maaşından biriktirdiği para ile süt beyazı bir gömlek alacak. Bayramlarda taktığı lacivert çizgili mavi kravatını takıp dışarıya çıkacak. Herkes onun şıklığından gözünü alamayacak, gören bir daha geri dönüp dönüp bakacak. İşte böyle bir zamanda Mehtap bahçedeki o mis kokulu çiçeklerin arasından kendisine doğru uzanacak ve…

 

-Oğlum müşterinin siparişleri hazır mı ?

 

Murat, hayaller denizin derinliklerinden telaşla gerçekliğin yüzeyine çıktı ve ustasının suretiyle karşılaştı.

 

-Buyrun efendim, buyrun.

 

Murat makinanın pedalını bırakıp başını kaldırdığında dükkânı inceden inceleyen şık giyimli, ne istediğimi bilirim, istediğimi de alırım edasıyla etrafı inceleyen genç bir adam ile ustasının sarılıp samimiyet gösterdiği ufak boylu, göbeği ceketinin düğmelerine sıkıntı yaşatan, saçları ağarmış bir beyefendi gözüne ilişti. Haşim Usta onları masasının karşısındaki sandalyelere buyur etti, kendisine de “müşterilerimiz ne içmek isterler bir sor bakalım” anlamına gelen bakışlarını yöneltti. Murat her zamanki gibi aceleyle sandalyesini terketti, konuklara doğru yöneldi, siparişleri alıp dışarıya çıktı. Bu sefer göz ucu ile değil dikkatlice, sararıp dökülmekte olan yaprakların arasında son güzelliklerine sahip çıkmaya çalışan bahçeye baktı fakat arzu ettiğini göremedi. Uzunca bir zamandan beri kadifenin lacivertliği ile mehtabın aydınlığı birbirini süsleyemiyordu. Murat, o acımsı duygunun yine kalbinin çeperlerine hücum ettiğini hissetti. Dükkâna geri döndüğünde ustası genç adama ellerindeki kumaşları göstermekle meşguldu. “Ustam çayları söyledim” dedi ve hemen işinin başına geçti. Müşteri lacivert kadifenin yanında bir müddet durdu. Murat'ın yüreği duracakmış gibi oldu. Kumaşı ellerinin arasına alıp evirip çevirince sanki kendi boğazı sıkılıyormus gibi hissetti. “Dükkanımızın güzide kumaşlarından, ne zamandır sizin gibi özel bir talibini bekliyor” diyen ustası dört dönüyor “demek tekstil işiyle ugraşıyorsunuz” diyerek özellikle bu konu ile de ilgilendiğini belli etmeye çalışıyordu. Genç adam kendinden emin bir ses tonuyla kısaca “bu kumaşı beğendim” dedi, ve Haşim Usta müşterinin ölçülerini alması için çırağına gözleriyle işaret etti.

 

Belki de ilk defa içinden çalışmak gelmedi Murat'ın. Elinde olsa müşteriyi fikrinden vazgecirip başka bir kumaşta karar kılması için yalvarırdı, ama yapamadı. Genç adamın ölçülerini alıp kâğıda işlerken ellerinin titrediğini farketti ve kalbi her an atmaktan vazgeçecekmiş gibi geldi.

Haşim Usta müşterilerini uğurladıktan sonra soluğu çırağının yanında aldı. “Bu sipariş bizim için çok önemli” dedi. Aman gözünü seveyim bir hata filan olmasın. Bu hafta yetiştiririz diye söz verdim. Nihat Bey askerlik arkadaşımdır. Uzun yıllar oldu görüşmeyeli. Tekstil işine girmişler, ihracat, ithalat paraya para demiyorlarmış. Bakarsın bize de bir kapı açılır işleri büyütürüz.

 

-Tamam ustam sen merak etme.

 

-Aferin evladım, göreyim seni. Maşallah bizim Nihat'in oğlu ben en son gördüğümde küçücük birşeydi. Şimdi büyümüş de evlenecek yaşa gelmiş. Dünya ne küçük, sen gel bizim karşıdaki komşunun kızına talip ol. Sağolsunlar onlar da nişan elbisesi için bizim dükkânı tavsiye etmişler.

 

Haşim Usta'nın yüzündeki mutluluğa tezat Murat içinde yükselen hüznün dışarıya taşacağını, her yeri kaplayıp sonbaharın rengine boyayacağını hissetti. Gözlerindeki boşluğu ustasından kaçırdı. Birden dışarıya fırlamak kendinden geçinceye kadar koşmak istedi. Fakat  istemeye istemeye, mahkum oldugu sandalyesine tekrar geri dondu. 

 

 

Yine bir gün, ömür takviminden ayrılıp sonbaharın sessizliğinde yitip gitmek üzere. Murat neredeyse başını hiç kaldırmadan olanca gücüyle çalışmıştı. Boynuna o çekilmez ağrı saplandığında ise bakışlarını vitrinin gerisindeki dünyadan kaçırmış, yüzünü ne zamandır ihmal ettiği küçük pencereye çevirmişti. Bazı acılar ne yapılırsa yapılsın bir türlü dinmiyordu.

 

-Oğlum, ben şimdi çıkıyorum. Akşama misafir gelecekmiş, yengen birkaç şey tembih etti. Çarşıdan onları alıp eve geçeceğim. Canın ne çekerse ilerideki lokantadan sipariş ver. Uykun gelince eve git yat. Sabah ben erkenden dükkânı acar ceketin eksik kalan kısımlarını tamamlarım. Aman dikkat et bir hata filan olmasın, sonra askerlik arkadaşımıza rezil olmayalım,tamam mı?

 

-Tamam ustam.

 

Telaşla dükkândan ayrılan ustası çıkmadan önce “dedene gecikeceğini haber ver, giderken de kapıyı kilitlemeyi sakın unutma diye” sıkı sıkı tembih etmişti. Murat yaşamın heyecanı silinmiş cılız bir ses tonuyla “peki ustam” diye cevap vermiş ve dükkânın emektar makinasının başına geçip istemeye istemeye tekrar çalışmaya koyulmuştu.

 

Lacivert gecesi kadifeyi eline aldıkça içinde birşeylerin koptuğunu, uçsuz bucaksız bir uçuruma yuvarlandığını hissetti. Parçaları birbirine eklerken, ilerisindenki rafta kendisine güzel hayaller yaşatmış olan o kumaşın yavaş yavaş kaybolduğunu, farklı birşeylere dönüştüğünü anladı.

Bu can sıkıcı durumun yükünü hafifletebilmek için başka şeyler düşünmeye çalıştı. Dedesinin hatıraları ile kendi hayallerinin iç içe geçtiği küçük evlerindeki akşam vakitleri belirdi zihninde. Sonra birden haber vermesi gerektiğini hatırlayarak telefona sarıldı. Dedesi sesindeki neşesizligi farketmiş, birkaç kez 'neyin var' diye sormuş, o da sadece yorgun olduğunu fakat önemli bir siparişi yetiştirmek için çalışmak zorunda kaldığını söylemişti. Bu akşam dedesi yemeğini yalnız yiyecekti. Birgün gelecek bu dünyadan göç edecek bu sefer Murat sofrada tek başına olacaktı. Kim bilir belki de kirası daha ucuz başka bir eve taşınmak zorunda kalacaktı. Hatıralarının ona ulaşamayacağı uzaklara çok uzaklara giderdi belki de.

 

Murat kendisine acı veren gerçekleri unutabilmek için olanca gücüyle dikiş makinasının pedalına yüklendi. Tıkır tıkır çalışan makinanın gürültüsü bir süre sonra, kendisini buhranlara sürükleyen düşüncelerin sesini bastırmaya başladı. Hemen hemen hiç ara vermeden karanlık çökmüş şehrin bir köşesindeki bu küçük dükkanda yeni bir günün başlangıcını müjdeleyen kuşların cıvıltılarına kadar ter döktü ve ömrünün en uzun gecesinin sonunda seher vaktine ulaştı..

 

 Bir cekete dönüşmüş kadife hayallerini, soğuktan buz kesmiş cansız mankene giydirdi ve titrek elleriyle düğmelerini ilikledi.  Mehtab'ı unutamamış olduğu uzun bir gecenin ardından ağırlaşmış adımlarla evinin yolunu tuttu. 

Mesut Balık – edebiyathaber.net (4 Mart 2012)

Yorum yapın