Meliha Yıldırım: “Kadercilik düşüncesinden uzaklaşıp birey olmayı seçen kadınlar her çağda itibar görmüşler.”

Kasım 28, 2022

Meliha Yıldırım: “Kadercilik düşüncesinden uzaklaşıp birey olmayı seçen kadınlar her çağda itibar görmüşler.”

Söyleşi: Zeynep Yenen

Meliha Yıldırım’ın Remil isimli romanı Ekim 2022’de Alakarga Yayınları tarafından basılarak okuyucuyla buluştu. Kitabın genel yayın yönetmenliğini Faruk Duman, editörlüğünü Arzu Bahar gerçekleştirdi. Kitabın dizgisi ve kurgunun zamanını çağrıştıran kapak tasarımı Özge Boz tarafından yapıldı. Kitap kapağındaki resim o devre ait, Baki’nin yer aldığı tek minyatür. Bu resim genel yayın yönetmeni tarafından özellikle tercih ediliyor. 

Remil isimli romanı hakkında yazar Meliha Yıldırım’la söyleştik.

Kitabınızı severek ve ilgiyle okudum. Sizi bu kitabı yazmaya iten etken neydi?

Baki’nin medrese öğrencisiyken başından geçen bir olaydı. Romanı da o olayla başlattım. Hocası Karamâni Mehmet Efendi için yazdığı “Sünbül Kasidesi”ni –Sünbül olarak geçiyor kayıtlarda- dönemin usta şairi Zati’ye götürüyor. Eksiği ya da hatası varsa düzeltip Hocasına vermek için. Fakat Zati, böyle güzel bir şiiri bir medrese öğrencisinin yazdığına inanmaz. Ve Baki’ye kızar. Bu gerçek olay beni oldukça etkiledi.  

Neden XVI. Yüzyıl diye sormak istiyorum hemen bu sorunun ardından. Romanınız o dönemde geçiyor çünkü. O dönem hakkında okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

XVI. Yüzyıl, divan edebiyatının klasik niteliğine erişmesinin zirveye en yakın olduğu yüzyıldır. Binlerce yıllık Fars edebiyatı ilk defa bu yüzyılda geçilmiş, bu sefer onlar Türk edebiyatını takip eder olmuşlardır. O dönemki Osmanlı sahasında Baki başta olmak üzere Zati, Nevi, Hayali, Emri, Lamii, Ruhi ve Gelibolulu Mustafa Âli gibi şairler divan edebiyatını zirveye bir adım daha yaklaştırmışlardır. 

Nesime romanda güçlü bir karakter. Zevkleri var. Korkularını kontrol eden, yaşarken koşullara göre değişen ve dönüşen bir karakter. Başına gelenlere kaderci değil akılcı bir şekilde yaklaşıyor. Şairlerin Baki’nin, Zati’ nin gerçek olduğunu bildiğimizden Nesime’nin de gerçek olduğunu düşünüyoruz biz okuyucular. Bunu da çok merak ettiğim için sormak istiyorum; Nesime gerçek mi? Baki’nin hayatında böyle bir kadın oldu mu? Yoksa bunlar sizin kurgunuzun parçası mı?

Remil romanındaki tek kurgu karakterdir Nesime. Çok güzel dikiş dikiyor. Sorumluluk alıyor. Özgür olmayı önemsiyor. Okuma zevkleri var. Gazel ustası şairlerin sultanı Baki’ye mesnevi okumayı sevdiğini söyleyecek kadar dürüst, güçlü bir karakter. Baki’nin ve Zati’nin âşık olacağı kadın ancak Nesime gibi biri olabilir, diye düşündüm. 

Şair karakterleriniz hiç o dönemden beklenmeyecek kadar çağın ötesindeler. Gerçekten öyleler mi? 

XVI. Yüzyılda birbirinden uzak kültür merkezlerinde Türk Edebiyatının çok önemli şairleri yetişiyor. İstanbul’da Baki rüzgârı eserken, klasik dönem edebiyatına damgasını vuran Fuzuli de yine aynı dönemde yaşamış. Ancak Azeri sahasında olmasına rağmen İstanbul şairleri Fuzuli’yi bilir ve saygı gösterirlermiş. Onun divanı elden ele dolaşan divanlardan olduğunu öğreniyoruz araştırmalardan. Hatta Kanuni’nin Bağdat seferinde yanında giden şairlerden Hayali ve Taşlıca Yahya, orada Fuzuli’ye ulaşarak Kanuni ile tanıştırırlar. Ve meşhur Leyla ve Mecnun Mesnevisi’ni Fuzuli, Taşlıcalı Yahya’nın o uzun gece sohbetindeki önerisiyle yazmaya karar verir.

Nesime’nin yaşadıkları, bugünün kadınlarının sorunlarından ve yaşadıklarından çok da farklı değil. Ancak, Nesime ayakları üzerinde durabilmeyi başaran bir kadın. Örneğin o devirde bile eşinden boşanmayı başarabiliyor. Siz kitabınızda okuyucuya her durumda bir çözüm yolu olabileceğini mi göstermek istediniz? Özellikle kadınlara bir mesaj verdiğinizi düşünüyorum. Bu konuyu okuyucularımız için biraz daha açabilir miydiniz?

Nesime gibi adını bilmediğimiz birçok kadın da o mücadeleyi vermiş ve hâlâ vermektedir. Çağların ve zamanın hiçbir önemi olmadığını anlatmak istedim. Kadercilik düşüncesinden uzaklaşıp birey olmayı seçen kadınlar her çağda itibar görmüşler. 

Sizin önceki kitabınızda alışık olduğum dilden farklı bir dil kullanmışsınız bu kitabınızda. Zamanın ruhunu yansıtmak için yaptığınızı anlıyorum bunu. Günlük hayatta kullandığınız dilin dışında yazmak sizi zorladı mı?

Kolay değildi. Fakat Türkçenin zenginliğine daldıkça mutluluk duydum. Öz Türkçenin yanında yeni kelimeler eklemleyerek ilerlemek her ulusun yapabileceği bir özellik değildi çünkü. VIII. Yüzyıldan bu yana yeni sözcüklere hiç kapalı olmamışız. Örneğin mesela, kan ter, ev bark gibi. Gittiğimiz yere götürmüşüz dilimizi de. Yanına yeni sözcükler eklenen bir dil yapımız oluşmuş zamanla. Türkçeden uzaklaşıldığı dönemlerde halkın ve aydının gücü her zaman devreye girmiş. Birinci Tanzimat Döneminde Şinasi ve Namık Kemal bunun en güzel örneğidir.

16. Yüzyılı, içinde bulunulan zamanı ve yaşanılan mekânları çok güzel anlatmışsınız. Okuyucu Beyazıt Meydanı’nda, aslında eski Beyazıt Meydanı’nda dolanıyor. Sokak adlarını bile araştırıp o dönemin isimlerini kitabınızda kullandığınızı biliyoruz. Sadece sokak adlarını değil, yolların eğimlerini bile yaşatıyorsunuz okuyucularınıza.  Örneğin “Dükkânına gelen küçük medreseli, meydanı kendine merkez alırsa Beyazıt’tan aşağıya, Davutpaşa’ya, ileri seviyede bir medreseliyse bu sefer yukarıya, gençlerin Sahan dediği, Sahn-ı Seman Medresesi’ne giderdi. Fakat varana kadar hafif eğimli yokuştan yukarıya epeyce yürümeliydi” (s;25). Bunu sağlayabilmek için izlediğiniz yol hakkında okuyucuya bilgi verebilir misiniz?

Tamamen Baki’nin hayatı bana rehber oldu. O kadar çok medrese eğitimi almış ki. Yeni açılan medreseleri hep merak etmiş. Yirmili yaşlarının ortalarına geldiğinde hâlâ öğrenciymiş. Ben de onun gittiği yolları takip ettim çoğunlukla. Bilgiye ve öğrenmeye doymayan birisi Baki. 

Günlük olayların yanı sıra dönemin önemli olaylarına da yer veriyorsunuz satırlar arasında. Örneğin o yıllarda Süleymaniye Medresesi’nin açıldığını öğreniyoruz. (S;27) Esnaf konuşmalarından bahsedilen kısımda Üveysi Paşa’nın Yemen’de öldürülüşü geçiyor (s;105). Gerçeklik olgusunu pekiştirmek amacınızın dışında bu haberleri novellanızda hangi amaçla kullandınız? 

Roman 16. yüzyılda geçiyor. Dolayısıyla o dönemde yaşanılan ve romana hizmet edecek bazı olaylardan bahsetmemek olmaz, diye düşündüm.

Kitabınızda okuyucu derin bir edebiyat bilgisi ile karşılaşıyor.  “Kafın k’sinin yerine kefin k’sini yazanların, anlamı bozmasa da sesi bozacağını. En önemlisi divânı okuyanın o kef’e geldiğinde, aksak Timur’un bacağı gibi ahengi kaybedip gazelden, mesneviden, kasideden artık ne yazılıyorsa ondan ümitsizce uzaklaşacağını da. Oysa doğru sesle ilgili belâgati, iki medresede de görmüşlerdi” (s;20).  Veya  Baki’nin cebinden ders notu olarak, İbnü’l-Arabî’nin “Bir şeyin kendini kendisi vasıtasıyla görmesi, ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez” sözü çıkıyor (s;67). Bazen Baki’den bazen Zati’den beyitler okuyoruz bölümlerinizin girişlerinde. 

Arz etdim ana nâme ile lü’lüyi ekşim

Cân riştesi mektûb-ı dürerbâre sarıldı (s;69)

(Gözyaşı incilerimi mektupla ona arz ettim; can ipi de o inci yağdıran

mektuba sarıldı).

Okuyucuyu sıkmadan kurguya bu bilgileri ekliyorsunuz. Edebiyat Fakültesi’nde okumuş olmanızın üslûp ve biçim açısından sizi etkilediğini söyleyebilir misiniz?

Çok doğru.  Tamamen öğretilen konuların ne kadar anlaşılabilirliğiyle bağlantılı bunları yazma isteği duymam. Burada özellikle Prof. Dr. Muhsin Macit ve Prof. Dr. Cihan Okuyucu Hocalarımızın ders kitaplarının katkıları çok önemli. Kendilerine bu değerli araştırmaları hazırlayıp bizlere aktardıkları için sizin aracılığınızla çok teşekkür ederim.  

Bir yazma ritüeliniz var mı? Sabah veya gece yazmak, müzik eşliğinde ya da sessizlikte yazmak gibi.

Genellikle sabahları daha verimli olduğumu düşünüyorum.

Kâğıt ve kalem mi kullanırsınız, bilgisayarda mı yazmayı tercih edersiniz?

Bilgisayarda yazmayı daha çok seviyorum.  

Şu anda üzerinde yoğunlaştığınız bir çalışmanız var mı? Bundan sonraki projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Öyküye geri döndüm. Orası yazı evim benim. Zaman içinde bir roman daha yazmayı isterim. 

Söyleşiyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyor, yeni kitaplarınızda bir arada olmayı diliyorum.

Güzel sorularınız için ben teşekkür ederim. 

Meliha Yıldırım Kimdir?

Meliha Yıldırım Kırıkkale’de doğdu. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ni bitirdi. Vakıfbank’ta çalıştı ve şube müdürü olarak emekli oldu. Öykü Gazetesi, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Çağdaş Türk Dili, Lacivert, Edebiyat Ortamı, Hece, Patika, Mavi, Karahindiba, Roman Kahramanları, Üvercinka dergilerinde ve Prolog, Edebiyat Haber, Edebiyat Nöbeti, Zorba gibi internet ortamındaki dergilerde öyküleri ve inceleme yazıları yayınlandı. “Sarıkadı Çıkmazı -Altındağ’da Üç Kuşak Dört Kadın-” adlı öyküsü Altındağ Belediyesi’nde ikincilik (2016), “Batık Bir Kıl” öyküsü Fakir Baykurt Mansiyon ödülünü (2017) aldı. Kasım 2019 yılında H2O Yayınlarından Zaman O Zaman Değil adlı ilk öykü kitabı çıktı. Ekim 2022’de Alakarga Yayınlarından Remil adlı romanı yayınlandı. Bir kızı olan yazar, halen Ankara’da yaşıyor.

edebiyathaber.net (28 Kasım 2022)

Yorum yapın