İlk Kitap: Kutsal Topaloğlu | Mesut Örs

Aralık 6, 2021

İlk Kitap: Kutsal Topaloğlu | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Bilgi Yayınevi’nden çıkan Tanrı’nın Temsilcileri isimli romanıyla Kutsal Topaloğlu.

Romanın Türkiye’de geçtiği bölgelerde üç defa yerinde inceleme yaptım.”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

1968 yılında ilkokul öğretmeni bir baba ile ev hanımı bir annenin ikinci çocuğu olarak Adana’da dünyaya geldim.  İlk, orta ve lise öğrenimimi babamın mesleği nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamladım. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Yaklaşık dört yıl cumhuriyet savcılığı yaptıktan sonra istifa ederek avukatlığa başladım. Son yıllarda aktif olarak bu mesleği yapmasam da halen İstanbul Barosu’na kayıtlı avukatım.

Kitaplar hayatımda hep vardı. Çocukluğumdan itibaren okumayı seviyorum. İlk gençlik yıllarımda doğal olarak roman, öykü gibi edebiyat eserleri okuyordum, ancak zamanla araştırma inceleme kitapları da okumaya başladım. Özellikle tarih, daha da özelinde dinler tarihi ve mitoloji kitapları ile yakından ilgilendim. Bir zaman sonra da dinler tarihi ve mitoloji altyapılı kurmaca eserler benim vazgeçilmezim oldu. Bu alanda batı edebiyatından birçok kurmaca eser okudum. Bunların hem iyileri hem de kötüleri beni yavaş yavaş yazmaya teşvik etti. Önceleri ürkek adımlarla başladığım yazma hayatım, ilk ürünlerimi okuyan dostlarımın teşvik ve önerileri ile çok daha ciddi bir şekilde yol almaya başladı. Artık kurmaca eserlere bakış açım değişmişti; bir taraftan yazarken bir taraftan da eskiden okuduğum eserleri yeniden okudum, bunlara yenilerini ekledim ve bu dönem benim için en verimli dönem oldu. Daha önceki yazmalarımın bir kısmını birleştirdiğim ilk romanım da işte bu dönemde ortaya çıktı.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, “Tanrı’nın Temsilcileri” ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Yukarıda bahsettiğim gibi dinler tarihi ve mitoloji altyapılı kurmaca eserlere merakım bu romanı yazdırdı diyebilirim. Bilindiği gibi batı edebiyatında bu alanda sayısız kurmaca eser yazılmıştır. Az da olsa bizde de bunun örnekleri vardı. Ancak bunlar dar, daha özel alanlar için yazılmıştı. Şamanizm, Göktanrı Dini, Atalar Kültü başta olmak üzere Türk mitolojisinin en temel ve en genel bilgilerini kapsayacak kurmaca bir eser yoktu. İşte ben, tüm bu bilgileri aynı kurmaca eser içerinde vermeye çalıştım.

“Tanrı’nın Temsilcileri” ismine gelince, romanda Hayat Ağacı konusu ile beraber Çift Başlı Kartal konusunu da işledim. Türk mitolojisinde, Çift Başlı Kartal’ın tanrıdan sonraki en büyük maddi manevi güce sahip varlık ve tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanılır. Şamanlar da onun soyundan gelir. Dolayısıyla şamanlar da tanrının temsilcisi olmaktadırlar. Romanda hem Çift Başlı Kartal’ı hem de şamanları anlattığımız için romanın isminin, “Tanrı’nın Temsilcileri” olması uygun oldu.

Romanın toplam yazma süreci yaklaşık 3,5 yıl sürdü. Bunun aşağı yukarı iki yılı teorik araştırmalar ile geçti. Birçok bilimsel kaynaktan yararlandım. Kullanacağım bir bilgiyi değişik kaynaklardan doğrulatmaya çalıştım. Bu teorik araştırmalarda öğrendiğim bilgileri bazen toplu olarak bazen de parça parça romanın içinde aktardım. Romanın Türkiye’de geçtiği bölgelerde üç defa yerinde inceleme yaptım. Fırat Nehri’nin doğduğu Erzurum dağlarından Suriye-Karkamış sınırına kadar inceledim. Romanın Amerika Birleşik Devletleri, Suriye ve Irak bölümleri için ise internet araştırmaları ve uydu gözlemleri yaptım.

Romanda en çok kaygı duyduğum şey, bilgi verirken sıkıcı olup olmadığı, akışı kesip kesmediğiydi. Bunu arkadaşlarımdan destek alarak defalarca test ettim. Romanı yazarken notlar yazıp odamın duvarlarına astım. Duruma göre notları okuyup kendimi motive ettim. Abartmıyorum, bazı günler 14-15 saat bilgisayar başında oturdum. On gün evden dışarı çıkmadığım zamanlar oldu. “Bu ilk roman, her şey mükemmel olsun,” diye çok çaba sarf ettim.  

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Romanı ilk olarak bir arkadaşım aracılığı ile çok meşhur bir yayınevine gönderdim. Buna rağmen aylarca ilgilenmediler. Sekiz ay sonra, “romanınızı yayın programımıza alamıyoruz” şeklinde bir yazı ile dosya iade edildi. Çok sinirlenmiştim, arkadaşımı tekrar devreye sokup bilgi aldım. Yoğunluktan dosyam hiç okunamamış.

İkinci yayınevi yine çok meşhur bir yayıneviydi. Yine bir tanıdığım aracılığı dosyayı gönderdim. Üç ay sonra bir editör beni aradı. İlk bölümlere itiraz etti. “Buraları söyle şöyle düzeltip geri gönderin” dedi. “Siz romanın tamamını okudunuz mu?” diye sordum. “Hayır” dedi. “İlk bölümler dediğiniz gibi düzeltilirse tüm format bozulur” dedim. Editör, “O zaman romanınızı yayınlayamayız” dedi. Ben de, “yayınlamamak için bahane arıyorsunuz demek ki” dedim.

 Üçüncü yayınevi için hiç kimseyi aracı yapmadım. Telefon açıp dosyayı gönderdim. Yaklaşık üç ay sonra tekrar aradım. Benim dosya ile kimin ilgilendiği bile belli değilmiş. Bunlar gibi üç yayınevi ile daha görüştüm. Onlar da dosyayı okumadan iade ettiler. Sonra bir yayınevi ile görüşüp dosyayı gönderdim. Bir ay sonra bir editör telefon açıp romanı beğendiğini ancak bazı bölümlerin değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Değiştirilmesini istediği şeyler ana fikirle ilgili şeylerdi. Kabul etmedim.

Sonra başka bir yayınevine bizzat gittim. Çok ilgili davrandılar. İki ay sonra romanı beğendiklerini ama romanın çok uzun olduğunu bazı bölümlerin çıkarılmasını istediler. Ben onların ana fikirle ilgili olduğunu söyledim. 

Daha sonra görüştüğüm başka bir yayınevi yetkilisi de romanı çok beğendiğini söyledi, ama kısaltmalar istedi. Kabul etmedim. Beş on gün sonra telefon açıp ısrarla savundukları şeylerden vazgeçtiler. Ama benim güvenim sarsılmıştı. Başka bir yayınevi ile anlaştım diye yalan söyledim.

En sonunda Bilgi Yayınevi genel yayın yönetmeni Biray Hanım’a telefon açıp randevu aldım. Dosyayı yine bizzat kendim verdim. Romanımı yayınlatma girişimlerimi anlattım. Biray Hanım’a da romanda düzeltmeler yapılabileceğini, ancak ana fikri bozacak değişiklikleri kabul etmeyeceğimi söyledim. O da bunun doğru bir tavır olacağını söyledi. Yaklaşık iki ay sonra Biray Hanım telefon açıp romanımı beğendiğini, ancak bazı düzeltmeler yapılması gerektiğini söyledi ve bir mail gönderdi. Teklif ettiği düzeltmeleri incelediğimde bunların ana fikri bozmayacağını anladım. Tekrar telefonda görüştüğümüzde, “romanımın yayınlanabileceğini ancak yoğunluk nedeniyle bunun ertesi yıl olabileceğini” söyledi. Ben de beklerim dedim ve bir sonraki yıl romanım Bilgi Yayınevi tarafından yayınlandı.  

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Romanım; tür olarak macera, polisiye ve psikolojik gerilimin iç içe geçtiği karma bir yapıya sahiptir.

Roman kahramanımız Alper Joshua, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan, üniversite öğrencisi, yirmi iki yaşında, babası Türk, annesi Yahudi asıllı bir kişidir. Her şey normal seyrinde giderken Joshua tuhaf rüyalar görmeye başlar. Sonra rüyasında gördüğü bazı kişileri uyanıkken de gördüğünü sanır. Aklı dengesinden şüphe eder. Bir taraftan da bu durumun nedenlerini araştırmaya başlar. Konunun on yıl önce ölmüş olan babası ile ilgili olduğuna karar verir ve Türkiye’ye gelir. Babasının çocukluk yıllarının geçtiği Erzurum’a gider. Burada bir öğretim görevlisi ile tanışır ve ondan merak ettiği konularla ilgili bilgi alır. Yaşadığı tuhaflıkları biraz anlamıştır, ancak belirsizlikler devam etmektedir. Hocadan biraz daha bilgi alabilmek için onunla Fırat Nehir araştırmasına katılır. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nde bir dizi seri cinayetler işlenmektedir. İkinci kahramanımız dedektif Darren olayları çözmeye çalışır. Asıl kahramanımız Joshua,  Hoca ile Fırat nehrini takip ederek Suriye ve Irak’a geçmiştir. Dedektif Darren seri cinayetlerin Joshua ile ilgili olduğunu anlar ve Irak’a gider. Kahramanımız Joshua başına gelen tuhaflıkların nedenini en sonunda anlar. Olayların hiçbirisi tesadüf değildir, en başından itibaren her şey mitolojik bir örgünün sonucudur.

Romanın öne çıkan özelliği, sürükleyici bir kurguyla çift başlı kartal, hayat ağacı gibi sembollerin izini sürüp dinler tarihine, mitolojik efsanelere uzanan, ilginç bilgilere yer veren bir içeriğe sahip olması. Böylece okurun hem soluk soluğa bir polisiye macera olarak okuyabilmesini, hem de akış içinde “gerçekten öyle miymiş” diye merak edeceği, durup araştırmak isteyeceği, bugün de hayatımızın içinde karşılığı olan gerçek bilgilerle de buluşmasını istedim. Bu kurmaca bir eser olsa da, ele aldığım konular bilimsel araştırmalara, yerinde yaptığım incelemelere, farklı kaynaklardan doğrulattığım bilgilere dayanıyor.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Evet, yeni çalışmalarım var. Dinler tarihi ve mitoloji üzerinde bilgi birikimim iyice artmış durumda. Sıradaki romanım yine Türk mitolojisi ve Hıristiyanlık tarihi alt yapılı bir roman olacak.  

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

 Her zaman okuyun ve yazın. İlk eserinizin yayınlanma aşamasında birçok zorlukla karşılaşabilirsiniz, asla pes etmeyin ve kitabım illaki meşhur bir yayınevi tarafından yayınlansın ısrarında olmayın derim.

edebiyathaber.net (6 Aralık 2021)

Yorum yapın