
Olcay Akyıldız ve Bilge Ulusman iyi bir iş yapmışlar, Füruzan’ın ilk kitabı “Parasız Yatılı”’dan (1971) önce dergilerde yayımlanmış ilk öykülerini derlemiş “Gece Yarısı Mavisi” adıyla kitaplaştırmışlar. Kitap 1956-1962 yılları arasında Seçilmiş Hikâyeler, Yenilik, Türk Dili, Pazar Postası, Yeditepe, Dost dergilerinde yayınlanmış on altı öyküden oluşuyor.
“2023 yılında son öykü kitabı Akim Sevgilim ile aramızdan ayrılan Füruzan Gece Yarısı Mavisi adı altında ilk kez kitaplaşan öyküleriyle edebiyatımızda yarattığı “Füruzan olayı”nı tamamlıyor” deniyor arka kapakta. Tabii hemen akla gelecek olan soru “Füruzan olayı eksik miydi?” olacak. Yazarın kendisi için oluşturduğu “kimlik” açısından bakarsanız cevap “hayır”dır.
Füruzan, yazar olarak nasıl görünmek istediği konusunda net’ti. Birçok röportajında söylemiştir, ayrıca biyografisine gösterdiği titizlikten de bu kolayca anlaşılır. Kitaplarında yer alan biyografisi “Füruzan ilk kitabı “Parasız Yatılı”yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan ilk kadın yazar oldu” cümlesiyle başlar. Çok daha ayrıntılı olan “Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi”nde (Yapı Kredi yay. 3. Baskı, Mart 2010) “İlk öykü denemesi ‘Olumsuz Hikâye’ 1956’da Seçilmiş Hikayeler’de çıktı. Seçilmiş Hikayeler ve Türk Dili dergilerinde yayımladığı ilk çalışmalarını “erken heveslerin bakış açısı olmayan edebiyat denemeleri” diye değerlendiren Füruzan, uzun bir aranın ardından Papirüs ve özellikle de Yeni Dergi’de yayınlanan öyküleri ile tanındı” denilmekte. 1968’de Papirüs’te yayınlanan “Taşralı” öyküsü ve ardından yayınlanan öyküleri ile “asıl öykücü kimliği iyiden iyiye belirdi” diye vurgulanmakta.
Soyadını kullanmaz, gerçek adını terk edip hem erkek hem de kadınlara verilebilen “Füruzan” adını alarak cinsiyetini de belirsizleştirir ve eseri ile okurun arasına yazar olarak girmemek için elinden geleni yapar. Doğum tarihini belirtmeyi sevmez ama aynı ansiklopedide “29 Ekim 1938”de doğduğu yazılıdır. Tüm bu bilgilerin Füruzan’ın onayıyla yayınlandığını biliyoruz.

Zaten, “Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi” Füruzan’ın ilk öyküleri ile ilgili düşüncesini belirttiği tek yayın değil. Ona bu sorunun birçok kez sorulduğunu ve kendisinin ısrarla ve kararlılıkla ilk öykülerini “ilk gençlik hevesleri” olarak değerlendirdiği biliniyor. Ben de sormuştum ve aynı cevabı almıştım.
Feridun Andaç’la söyleşisinde “Geçmişte ilk yazdıklarımla arama bir sınır çekmenin yazarlığımın hakkı olduğunu biliyorum” diyor. Aynı söyleşide bunun nedenini de şöyle açıklamış “Ben, birikimlerimden sonra verdiğim olgun bir karar sonucu çalışmalarımı 1960’ların ortasına tarihlememin nedenlerini anlatmak istiyorum. Sanat heveskârlığı ilk gençlikte hemen hemen herkeste vardır. Sonra çoğunluk hayat için ciddi sayılan hevesler ve arzulara doğru gidilir, sanatlar da biter. Dünyanın her yanında dergilerde, gazetelerde, hatta zor olanaklarla bastırılmış kitapçıklarda bu tür gençlik yazıları vardır. Sonra unutulup geçmişe karışıp giderler. Bu imzaların sahipleri yıllar sonra ün kazanmazlarsa asla bir daha hatırlanmazlar. Bu benim için de böyledir. Çok uzun süreler sonra “yazmalıyım “ diye karar verdiğimde başlar benim yazarlığım.” (Edebiyatımızın Kadınları, Dünya Yayınları, 2004).
Olcay Akyıldız ve Bilge Ulusman kuşkusuz Füruzan’ın yazarlık kimliği konusunda bu görüşlerini biliyorlardı. Kitabın başındaki “Yayına Hazırlayanların Önsözü”nde bu konuyu ele alıyorlar ama yetmemiş olmalı ki kitabın sonuna da “Füruzan Edebiyatını Dünden Kuşatmak” başlıklı bir yazı daha eklemişler. Önsözü “hayatta olsaydı, belki kendi evinde bile birer kopyası bulunmayan bu öyküleri okurlarıyla buluşturmaya Füruzan’ı da ikna edebilecektik” diye bitiriyorlar. Bu bir temenni ama Füruzan’ı tanıyanlar biliyor ki “ikna olmazdı”.
Şairlerin yazarların kitaplarına girmemiş eserlerini derleyip kitaplaştırmak yaygın bir eğilim ve bu eğilimin tartışıldığını da biliyoruz. Kuşkusuz bir yazarın kitaplarına girmemiş eserlerini merak ediyoruz ve onlarca yıl önce yayınlanmış dergilere ulaşmamız mümkün olmuyor. Bu nedenle araştırmacıların uzun süreler emek verip adeta iğneyle kuyu kazar gibi gazete ve dergileri tarayıp bu eserleri derlemesi büyük bir hizmettir. Sorun kitaplaşan bu derlemelerin yazarın biyografisine eklenmesi, yani bütün eserleri içinde değerlendirilmesidir.

Şair ya da yazar eğer isteseydi bu dergilerde bıraktığı eserlerini kitaplarına alabilirdi. Almamışsa bunun kendince nedenleri vardır ama en önemli neden Füruzan gibi onları “ilk gençlik hevesleri” olarak değerlendiriyor olması olabilir ya da ilk yazdıklarını yazar kimliği içinde değerlendirmemektedir. Çok genç yaşta ölen ya da yayınlatma olanağı olmayan yazarlar düşünülerek bu görüşe karşı çıkılabilir, tartışılır ama Füruzan gibi bu konuda görüşünü net bir şekilde hem de defalarca açıklamış biri için tartışılacak bir konu değil. Hele biyografisine ya da bütün eserlerine bu öyküleri eklemek istemediği kesin.
Füruzan’ın yazdıklarını yayınlatmak konusunda ne kadar titiz olduğunu biliyoruz. Ne yazsa, neyi istese yayınlatabilecek koşullarda olduğunu da biliyoruz. Uzun yazarlık hayatında dergilerde bıraktığı öykülerle ilgili fikri değişseydi onları derleyip ya da derletip yayınlardı. Kitap olarak yayınlatmama kararına saygı duyulmalıydı. Dijital çağda bu ilk öykülere araştırmacıların ve meraklı okurun ulaşabileceği başka yöntemler bulmak da zor değil, illa basılı kitap olması gerekmiyor.
Füruzan çok genç yaşlarda öykülerini yayınlatmaya başlamış ama Seçilmiş Hikâyeler, Yenilik, Türk Dili, Pazar Postası, Yeditepe, Dost’da yani o yılların en önemli edebiyat dergilerinde çıkmış yazdıkları. Yani daha başlangıçta önemli bir editör, yayıncı desteği almış. Kitaplaştırmak istediği ama reddedildiğine dair bir bilgi yok elimizde.
Kitaplaştırmama nedeni ne olabilir diye düşündüğümüzde bu öyküleri biçim ya da içerik olarak zayıf bulmuş olması tabii ki mümkün. Çünkü ilk denemeler bunlar ama esas etken bence yayınlatmaya ara verdiği yıllarda Füruzan’ın düşünsel yapısının değişmesi, netleşmesi. Füruzan, eserlerinde yaşadığı dönemin tanıklığını yapmak istiyor. Gerçekçi bir bakışı benimsiyor. Nâzım Hikmet’ten, Marx’tan çok şey öğrendim diyor. Yani kendini toplumcu olarak konumlandırıyor. Bu konumlandırmada, yazar kimliğinde ilk öykülerin yer bulması mümkün değil. Kitaplaştırmadığı, dergilerde bıraktığı öykülerde bu tavrının ipuçlarını görsek de esas olarak dönemin yani 50’li yılların edebiyat anlayışının etkisi altında kaldığını görüyoruz ki bu bence normal bir yönelim. Olcay Akyıldız ve Bilge Ulusman’ın belirttiği gibi “anlatısal oyunları, dil ve içerik denemeleriyle çeşitlenen” öyküler bunlar. Genç yazar (ki Füruzan’ın bildirdiği doğum tarihine göre bu öyküleri yazarken 18-19 yaşlarındadır) öyküde yolunu, kimliğini aramaktadır, biçim ve içerik açısından çeşitli denemeler yapması normaldir.

“İlk kitaplar kimi zaman önemli bir yazarın, bir yeteneğin sözcülüğünü de yaparlar. Bizde ve dünya edebiyatında bunun örnekleri çoktur” demiş Füruzan. İlk kitabın özgün, sanatsal açıdan güçlü olması gerektiğini düşünmüş o nedenle de ilk gençlik eserlerini dergilerde bırakmış ve “Parasız Yatılı”yı 1971’de yayınlamış. Bu güçlü çıkış da edebiyat dünyasında “Füruzan olayı” diye nitelenmiş ve bu ilk kitap Adnan Özyalçıner, Kâmuran Şipal gibi güçlü rakiplere rağmen en önemli öykü ödülünü, Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmış.
Ödülün gerekçesinin onun hedeflediği öykücülük anlayışını ifade ettiğini düşünebiliriz; “İnsan ve toplum gerçeklerini insancı bir açıyla işlerken özgünlük, teknik başarı, dil ve anlatım ustalığı gibi gerekli nitelikleri taşıyan öyküleriyle” demişler. Kitap okurda da karşılık bulmuş ve defalarca basılmış. Dergilerde bıraktığı öyküleri kitaplaştırsaydı böyle bir çıkış yapamayacağını öngörmek zor olmasa gerek. Hatta ilk kitabın başarısızlığı yazarlığı sürdürmekten vazgeçmesine de neden olabilirdi. Bu açıdan da düşünmeli. Füruzan boşuna ilk kitabı önemsememiş.
Tüm bu tartışmayı bir yana bırakıp derleyenlerin “Gece Yarısı Mavisi” adını koydukları kitaptaki çalışmaları değerlendirirsek 50’li yılların hâkim eğilimine uygun öyküler olduğunu görüyoruz. Bireyi öne alan ama toplumu ihmal etmeyen, varoluşu sorgulayan, soyut, kapalı, gerçeküstü nitelikler taşıyan, dile ve anlatıma önem veren bir anlayıştır bu. Füruzan ilk ürünlerini veren genç bir öykücü olarak oldukça başarılı. Yeni anlatım teknikleri, farklı konular arıyor. Her zaman tercih ettiği gibi durum öyküleri yazıyor ve uyumsuz, yalnız kahramanları kentte birer gözlemci gibi dolaşıyor, gördüklerini bize aktarıyor. Bu öykülerle adını çekinmeden Feyyaz Kayacan, Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru, Erdal Öz ve Adnan Özyalçıner gibi o dönemin önde gelen öykücülerinin yanında anabiliriz ama onun tercihi Selim İleri, Nedim Gürsel, Hulki Aktunç gibi öykücülerle yani bir sonraki kuşakla birlikte anılmak olmuş. Ne kadar farklı gibi dursalar da daha önce söylediğim gibi gelecekteki Füruzan öykücülüğünün ilk işaretlerini bu öykülerde bulabiliyoruz. Özellikle 1959, 1960 yıllarında yayınlattığı öyküler, öykülerin kahramanları Parasız Yatılı ile başlattığı yazarlığına eklemlenebilecek içerik ve nitelikte.
edebiyathaber.net (5 Şubat 2025)