Aşkı patriyarkadan kurtarmak | İlayda Çakırtekin

Eylül 1, 2023

Aşkı patriyarkadan kurtarmak | İlayda Çakırtekin

Mona Chollet tarafından kaleme alınan Aşkı Yeniden İcat Etmek, patriyarkanın heteroseksüel ilişkileri nasıl sabote ettiğini farklı örneklerle gözler önüne sererken bir yandan da feminist bir yaklaşımla sağlıklı bir heteroseksüel ilişki için olası çözüm yolları sunuyor.

İsviçreli bir gazeteci ve yazar olan Mona Chollet’nin 2021 yılında yayımlanan Aşkı Yeniden İcat Etmek: Patriyarka Heteroseksüel İlişkileri Nasıl Sabote Ediyor? adlı kitabı, Z. Hazal Louze’un çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından bu ay Türkiye’de okuyuculara sunuldu. Fransa’da, yazdığı kitaplarla önemli bir feminist figür olan  Chollet’nin bu kitabı, aşka ve aşkın gücüne feminist bir bakış açısıyla yaklaşıyor. 

Heteroseksüel ilişkilerin, hayatımızın her noktasında izlerine rastladığımız patriyarkanın kontrolü altında olmasının kaçınılmazlığını; kadın-erkek rolleri, güzellik normları, toplumsal beklentiler, ilişki içi şiddet, fanteziler, konformizm ve nihilizm gibi birçok farklı noktaya değinerek anlatıyor Chollet. Kitap ilerledikçe patriyarkanın ilişkilerde kadınlara ve erkeklere çizdiği rolün aslında nasıl benimsendiği anlaşılıyor. Yazar; kitaplardan, dizi ve filmlerden, magazin dünyasından ve kendi hayatından verdiği örneklerle bu rollerin hepimiz için normalleştiğini ve içselleştirildiğini ortaya seriyor. Kitapta incelenen bu yıllar önce belirlenmiş rollere göre, heteroseksüel ilişkilerde erkek her şeyi yapmakta özgür, romantizmden uzak, kendi sınırları olan, tatmin edilmesi gereken ve karar merci olarak hareket edebilen baskın bir rol oynuyor. Diğer yandan kadın; tüm fedakârlığı ve sorumluluğu üstlenen, alttan alan, gerektiğinde sınırlarını yok sayıp kendinden ödün veren ve tüm hayatını ilişkisine adayabilecek kadar romantik ve körkütük âşık rolünü üstlenmek zorunda. Bu roller, çocukluktan itibaren okuduğumuz kitaplardan izlediğimiz filmlere kadar çeşitli şekillerde bizlere empoze ediliyor. Mona Chollet’nin verdiği örneklerle kadınların genç yaşlardan itibaren romantizme nasıl maruz bırakıldığı ve ideal, baskın karakterli, beyaz atlı prensleri olmadan hayatlarının tamamlanamayacağı fikrinin beyinlerine nasıl işlendiğini görüyoruz. Aynı zamanda yine çeşitli medya araçları ve toplumsal geleneklerle erkeklerin kadınların hislerini umursamayan, dediğim dedik bireylere bürünmeye nasıl yönlendirildiklerini de görüyoruz:

“Bir kez daha söyleyeyim, heteroseksüelliğin patriyarkanın kurnazlığından ibaret olduğunu düşünmesem de genç kızları ve kadınları romansa boğarak, bir erkeğin hayatlarındaki varlığının önemini ve çekiciliğini onlara öğreterek geleneksel bakım verici rollerini kabul etmeye yüreklendirildikleri inkâr edilemez bir gerçektir. Onları aynı zamanda duygusal hayatlarında zayıf bir konuma da yerleştiriyoruz. İlişkilerini var etmek ve sürdürmek onlara sevgililerine kıyasla daha fazla yük yüklese de herhangi bir konuda fikir anlaşmazlığı olduğunda ödün verenler, pazarlığa açık olanlar veya fedakârlıkta bulunanlar kadınlar oluyor. Kadınları bir şeyleri bahşetme makinesi olacak şekilde, erkekleri ise bir şeyleri alma makinesi olacak şekilde eğitiyoruz.” 

Chollet, daha çocukken içimize işleyen patriyarkanın, oynadığımız rollerle beraber kaçınılmaz olarak ilişki tercihlerini de etkilediğini belirtiyor. Öyle ki, feminizmin kazanımlarıyla belirli bir farkındalık düzeyine ulaşsak bile, verdiğimiz kararlarda ya da özellikle beynimizde kurduğumuz fantezilerde hâlâ bu tahakkümün esintileriyle karşılaşabiliyoruz. Hal böyle olunca, kitabı okurken kendinizi sık sık “Acaba bunu gerçekten ben mi istiyorum, yoksa toplum mu dayatıyor?” gibi sorularla boğuşurken bulmanız çok muhtemel. Chollet, etkileyici biçimde örgütlediği yazılarıyla okuyucalara tüm ilişkilerini sorgulatabiliyor; bunu yaparken sizi öneri ve çözümlerinden de mahrum bırakmıyor. 

Patriyarka tarafından manipüle edilen heteroseksüel ilişkiler, Chollet’ye göre, iki taraf için de olumsuz bir deneyim oluyor. Bu durum özellikle de tahakküm edilen taraf olan kadınlar için daha zorlayıcı olabiliyor. Patriyarkanın etkisi altındaki heteroseksüel ilişkiler; kadınlar için yıkıcı, yıpratıcı ve kısıtlayıcı olmalarının yanı sıra psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet ile kadın kırımı gibi ciddi sorunların da önünü açıyor. Aynı zaman da erkeklerin de hem fiziksel hem psikolojik olarak zarar görmesine ve hisleri ile toplum standartları arasında sıkışıp kalmalarına sebebiyet veriyor. Kadınları ve erkekleri belirli normlar içerisine hapseden patriyarka, aşkın ve arzunun tam anlamıyla deneyimlenmesine engel olarak bizleri toksik ve mutsuz ilişkilere mahkûm ediyor. Chollet daha sağlıklı, hakiki ve eşit bir heteroseksüel ilişki için ilk olarak kadınların kendi seslerini bulması gerektiğini söylüyor ve ilişkileri çözümleyerek bizlere çok daha tatmin edici ve sağlıklı bir aşk potansiyeli sunuyor.

edebiyathaber.net (1 Eylül 2023)

Yorum yapın