Camille Claudel ve bir kitabın hikâyesi | Haden Öz 

Şubat 5, 2024

Camille Claudel ve bir kitabın hikâyesi | Haden Öz 

2020’nin son aylarıydı. Ressam dostum Halil Kisyo Instagram hesabından bir heykel paylaşmıştı. Çok ilgimi çekti, olağanüstüydü. Bir heykel değil de bir film sahnesi gibi hareketli ve canlıydı. O hissi vermişti bana. Dostum heykeltıraşlık okumuş bir ressam. Sonra heykel yapmayı bırakmış, resimde karar kılmış. Senin heykelin mi bu, diye sorunca kendisinin olmadığını Camille Claudel diye bir heykeltıraşın olduğunu ve Rodin’in bazı heykellerinin aslında Claudel’in elinden çıktığını, heykel bilgisine dayanarak bu sonuca vardığını söyleyince merakımı celbetti. İlk defa duyuyordum Camille Claudel’i.

Velhasılıkelam internetin altını üstüne getirdim ve Camille Claudel ile ilgili Türkçe ve İngilizce ne bulduysam okudum. (Siz böyle dediğime bakmayın, öyle çok da bir şey yoktu aslında. Nedenini araştırmak okurun ödevi olsun.) Sanatçının heykellerini buldum, inceledim ( Sanal ortamda ne kadar incelenebilirse artık. Yakınlaştırıp baktım farklı açılardan, farklı sitelerden.) Her biri birbirinden güzel, canlı, insanı içine çekip hayran bırakan heykeller.

Öğrendiklerimi Twitter’da paylaşınca hem daha fazla şey öğrendim hem de Camille Claudel’in tanınmasına bir parça vesile oldum diyebilirim. (İşte sosyal medyanın güzel ve sevdiğim bir yanı.) İki film önerisi aldım takipçilerimden. İkisini de izledim. Biri Camille Claudel’in yaklaşık 30 yıllık sanat hayatını anlatan Camille Claudel – Bir Kadın (1988) filmi. Isabelle Adjani ve Gerard Dipardieu oynuyor. İkisinin performansı müthiş.  Filmde beni en çok etkileyen Camille Claudel’in Rodin’e şu isyanı oldu: “Hepsini çaldın, hepsini. Gençliğimi, yapıtlarımı, her şeyimi.”

Diğer film Claudel’in akıl hastanesindeki 30 yıllık esaretini anlatan Juliette Binoche’un oynadığı Camille Claudel, 1915  (2013) filmi.  Bu filmde Camille’in dönemin sanat camiasına söyledikleri çok çarpıcı: “Hayal gücümün, hislerimin ve yeniliğimin gelişmiş ruhumdan gelmesi, onlar için beklenmedik bir şey. Bu tür şeyler onlara uzak. Şaşkın kasaplar, kalın kafalılar aydınlığa sonsuza kadar kapalılar.”

Sonra bir kitap önerisi aldım: Camille Claudel-Bir Kadın, yazarı Anne Delbee. Çevirmeni Ayşe İncesu Kurşunlu, Afa Yayınlarının Kadın serisinden çıkmış, eski baskı (1989) ve tükenmiş. İnternetin altını üstüne getirince birkaç sitede buldum. Paylaşımlarımdan hareketle kitabı merak eden bir takipçim almış, okuyup beğenmiş ve teşekkür edip bir site gönderdi, oradan bulabilirmişim. Sipariş verdim ve yanına da iki Simone de Beauvoir kitabı. Bilin bakalım ne oldu? Camille yokmuş. Neyse öbürlerini gönderin bari, dedim. Onlar gelince bir tanesinin 1960 baskısı olduğunu görünce ayrıca sevindim. Daha sonra kitabı bir başka sitede bulabildim neyse ki.

Lafı uzattım değil mi? Tamam uzatmaya devam ediyorum. Bir gün yazar ve çevirmen Osman Akınhay bana yazdı. Everest Yayınlarında çalışırken kitabı kendisinin seçip Unutulmayan Kadınlar serisinden çıkardığını, benim Twittlerim üzerine kitabın baskısının olmadığını anlayıp böylece kitabın yayın haklarını satın alıp yayımlayacaklarını yazınca çok sevindim elbette. Birkaç ay sonra çok ince bir hareketle Agora Kitaplığı kitabın yeni baskısını gönderdi. Kitap biyografik bir roman.  Kitabın yazarı Anne Delbée aynı zamanda bir tiyatrocu, aktris ve yönetmen.  Camille Claudel üzerine oyun yazmış ve oynamış. Sanatçı üzerine titizlikle çalışmış belli. Ben filmlerden daha çok kitabı beğendim. Sürükleyici olduğu kadar  çok hüzünlü de. Özellikle Camille’in akıl hastanesinden kardeşi Paul’e yazdığı mektuplardan yapılan alıntılar  yürek paralayıcı.  Kitabın yeni baskısı çok güzel olmuş, bir eksiği önceki kitapta olan, her ne kadar çözünürlükleri kötü olsa da heykellerin bu kitaba alınmamış olması. Keşke alınsaydı. Kitabın çevirmeni Ayşe İnce Kurşunlu.( Burada bir parantez açmam gerek. Bendeki eski baskıda çevirmenin adı Ayşe Kurşunlu Ortaç diye yazıyor. Bu ayrıntı da kadınların nelerle biteviye mücadele ettiğinin bir göstergesi değil mi?)  Çeviri çok akıcı. Dilin lezzetini alıyorsunuz.

Camille Claudel zamanının çok ilerisinde bir heykeltıraş, hayal gücü, yaratıcılığı, adeta ruhunu heykellerine üflemiş gibi onları canlı hale getirmesi beni çok etkiledi.  Aktif olarak Rodin’den daha kısa süre heykel yapmasına rağmen Rodin’i aşmıştır Claudel bence. O dönemin heykel dehası ve otoritesi kabul edilen Auguste Rodin’in Claudel’i piyasadan uzaklaştırdığı söylenir. Rodin’in Claudel’e akıl hastanesinde heykel yapabileceği malzemelerin verilmesini engellediğine dair şeyler okudum.  Ailesi de ne yazık ki Claudel’e karşı çok insafsızdır. Doktorlar, annesine ve kardeşine Camille’i hastaneden almalarını söyler ama almazlar. Camille Claudel, 1915  (2013) filminden alıntıladığım şu sözler ne acı:

“Neden burada olduğumu bilmiyorum. Bu komedi daha çok sürecek mi? Bir suçlu gibi hapsedildim. Daha da beteri, ne bir avukat ne de ailem bu cehennemden çıkmama yardım ediyor. Özgürlükten mahrum edildim ve ateşten, yemekten, en temel ihtiyaçlarımdan…”

Patriyarkanın her alanda olduğu gibi sanat alanında da kadınları sömürmesi, onları sanatın dışına atıp eve ve aileye hapsetmeye çalışması kadınlar tarafından her devirde boşa çıkarılmıştır.  Ama bu durum her kadın sanatçının omuzlarına ayrıca bir yük yüklemiştir kuşkusuz.  Ataerkinin “resmi tarih yazımı”  dışındaki sanat tarihi ve tarih okumalarında bunu görmemiz mümkün.  (İlk aklıma gelen, Twitter’da takip ettiğim @womensart1 hesabı. Bu hesaptan hemen her sanat dalında kadın sanatçıların eserlerine ulaşmanız mümkün.)

Claudel’in o zamanın erkek dünyasına rağmen bir kadın olarak inanılmaz işlere imza attığı su götürmez bir gerçek. Yazıyı Camille Claudel’in akıl hastanesinden kardeşi Paul Claudel’e yazdığı mektupla bitireyim:

“Bütün bunlar Rodin’in  şeytani başının altından çıkıyor. Kafasında bir tek düşünce vardı, o  öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp kendisini aşmam; yaşarken olduğu gibi öldükten sonra da beni avucunda tutmalıydı. O yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben mutsuz olmalıydım.  Her bakımdan başarıya ulaştı gerçekten, çok mutsuzum!..  Bu… Bu  esaretten çok sıkılıyorum…” ( Anne Delbeé, Bir Kadın – Camille Claudel, Agora  Kitaplığı, s.317)

İşte o çarpıcı, hareketli, baktıkça insana o canlı duyguyu geçiren en bilinen işleri.

edebiyathaber.net (5 Şubat 2024)

Yorum yapın