Muzip ve tuhaf bir zaman yolculuğu | Burak Soyer

Ocak 24, 2023

Muzip ve tuhaf bir zaman yolculuğu | Burak Soyer

İngiliz yazar Tom McLaughlin’in yazdığı “Bahçede Solucan Deliği Bulduğum Gün”, başlı başına eğlenceli bir öykü sunarken, yazarın kalemini serbest bıraktığı absürtlüğüyle okuru, dört başı “muzip” bir serüvene sürüklüyor.

Tom McLaughlin, İngiltere’nin “kendi halindeki” adası Devon’da yaşayan bir yazar-illüstratör. Falmouth Sanat Koleji’nden mezun olduktan sonra The Western Morning News gazetesinde 10 yıl boyunca “politik karikatürist” olarak çalışmış. Kendi deyimiyle, “başbakanların ve başkanların” resmini çiziyormuş. Daha sonra serbest çalışmaya başlamış ve bir televizyon programında animasyon tasarımcılığı ve The Guardian’da köşe yazarlığı yapmış. Kendi kitaplarını yazmaya başlamadan önce başka yazarların kitaplarını resimlemiş. Böyle böyle çocuk yayıncılığı dünyasına adım atmış. Bloomsbury, Puffin, Scholastic, OUP ve Walker için yazılar yazmış ve resimlemiş. Kitapları birçok ödüle aday gösterilen ve ondan fazla dile çevrilen McLaughlin’in son kitabı, “Bahçede Solucan Deliği Bulduğum Gün”, Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle Timaş Çocuk etiketiyle yayımlandı. Anneannesinin, ona metal detektör hediye etmesiyle kendini zaman içinde bir zamanda, tarihe damga vurmuş kişilerin arasında bulan 9 yaşındaki Billy’nin hikâyesini anlatan kitap, minik okurlar için bol eğlence ve ironi dolu bir macera sunuyor.

Anne ve babası alışveriş merkezine gittiği için anneannesiyle yalnız kalmayı fırsat bilen Billy, Bess adını verdiği detektörü ve köpeği Shakespeare’le şimdiye kadar bulduğu gazoz kapakları ve birkaç bozuk para dışında bu kez “voleyi vurmaya” kesin niyetiyle evlerinin bahçesinde keşif yapmak için “sahaya” iner. Ufak bir turun ardından parıl parıl parlayan bir taç gören Billy, bu hazineyi kaçırmak istemez ve onu olduğu yerden alır. O sırada yaşanan “aydınlanma” sayesinde ta 1882 yılından bir konuk, Kraliçe Victoria gün yüzüne çıkar. Her ikisi de yaşadıkları anlamsızlığı çözmeye çalışırken tacın bulunduğu yerden Romalı askerler görünmeye başlar. Kimse ne olduğunun farkında değildir. Billy’nin durumu çözmek için Google’a başvurması sonucu bir solucan deliğiyle karşılaştıklarını öğrenir. Buna göre; solucan deliği evren içinde uzak mesafeler ve zamanlar arasında gidip gelme işlevini görmektedir. Kafası iyice allak bullak olan Billy, ne yapacağını düşünürken delikten Einstein çıkagelir. Arından da William Shakespeare. Son olarak da bir dinozor. Bu tuhaf tayfanın içinde bulundukları kaostan bir an önce kurtulmaları gerekmektedir yoksa Einstein’ın –kendinden beklenecek bir şekilde- bulduğu teoriye göre herkes bir an önce deliğe geri dönmezse zaman farklı bir biçimde işleyecek ve tüm dünya yok olacaktır. Beş benzemez kafadarlar buna kafa yorarken şehrin diğer ucunda “gerçek” bilim insanları KitKat’ın çaya bandırılıp bandırılamayacağı hususunda görüş ayrılıklarını gidermekle meşguldür. Ancak içlerinden bir tanesi Billy’nin evinde yaşananları haber alır ve kendini bilime adayan bu insanlar zırhlarını kuşanıp mekânı basmak için kararlı bir şekilde yola düşer. Her şeyin aynı anda, aynı yerde yaşandığı bu durum içinden kurtulmak için vakit daralmaktadır ve hikâyenin içindeki herkes farklı telden çaldığı için “kurtuluş vakti”nin gelmesi an be an gecikir. Ancak sonunda tüm aksayan olaylara ve kadronun iletişim zorluğuna rağmen tarih yine bildiği gibi akacaktır.

Tom McLaughlin, “Bahçede Solucan Deliği Bulduğum Gün”de absürtlüğü tavan yaptığı bir hikâye kuruyor. Gerçekte böyle bir olay yaşansa, insanın hiç şaşırmayacağı bir ortam hazırlayan yazar, diyaloglarından kitabın kahramanlarının kişilik özelliklerine kadar her şeyi ince zekâsıyla işlemiş ve fantastik bir atmosferle de bunun süslemesini yaparak metnin konusunda olduğu gibi okuru “zaman zaman içinde” bir yolculuğa çıkarmış. Yazarın sonuna eklediği ufak bir testle kafadaki bilgileri de tazeleyen “Bahçede Solucan Deliği Bulduğum Gün” muzip bir okuma deneyimi yaşatıyor.

edebiyathaber.net (24 Ocak 2023)

Yorum yapın