Zaman parçalarından hayat manzarasına… | Sevim Şentürk

Mayıs 8, 2024

Zaman parçalarından hayat manzarasına… | Sevim Şentürk

Biyografisinde de kaydedildiği gibi Mustafa Orakçı, “Temel yazarlık hedefini, öğrencilerinin keyifle okuyacağı kitaplar yazmak” olarak görüyor ve bu konuda oldukça mahir. Onun Afra Elif’in çizerliğinde ilerlediği Hiç Fena Değil adlı son kitabı, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde söylediği “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.” sözünün gölgesinde kurulmuş gibi.

Kahramanlarımıza gelirsek; büyük büyük büyük büyük dede, Asil Yelkovan, Saniye Yelkovan, Muhteşem Yelkovan, Harika Yelkovan ve Hiçfenadeğil Yelkovan’ların sesleri ve sözleriyle örülü bir hikâyede dolaşıyoruz. Aile bireylerinden sondaki isme biraz takıldınız sanki, o zaman sözü kendisine veriyorum: “Benim adım Hiçfenadeğil. Daha önce Hiçfenadeğil diye bir isim duymadığınıza eminim. Ben de duymadım. Babamla annem koymuş adımı. Bana neden böyle bir isim koyduklarını ileride anlayacaksınız. Ayrıca kocaman bir şatoda yaşıyorum. Hiçfenadeğil isminde biri için hiç fena değilmiş diyebilirsiniz. Neden bir şatoda yaşıyorum? Size dedemden, daha doğrusu büyük büyük büyük büyük dedemden söz etmeliyim. Çünkü bütün olayların başlangıcında dedem var yani büyük büyük büyük büyük dedem.”  

İklim Krizinde Ne Taç Kalır Ne Taht

Hiçfenadeğil, dedesini ‘kral adam’ diye anıyor; ancak dedesi gerçekten bir kralmış. -mış’lı geçmiş zaman kullanıyorum; çünkü bu büyükbaba I. Büyük Mekanikus, Kuzey’de Buz Denizi’nin ortasındaki bir adanın yöneticisi imiş. Her şey ‘küresel ısınma’ sonucunda adanın sular atında kalıp yok olmasıyla başlamış aslında. Zavallı dede, bir anda tahtını, tacını; hatta çok sevdiği ve güvendiği adasını bile kaybetmiş. Deniz ortasındaki bu kara parçası sular altında kaldığında bir kütük parçasına tutunmuş ve uzun bir süre suda kalmış. Sonra da yakınlardan geçen bir yelkenliye atmış kendini. Artık ne bir ülkesi ne de bir adası varmış. Sizin anlayacağınız maceracı bir ruhu dışında hiçbir şeyi kalmamış Büyük Mekanikus’un.

Galileo’dan Yetmiş Yıl Sonra Yeni İcat!

İşte bu büyük dede, gezginci ruhunu da yanına alıp dolaşırken bir gün bir bilim insanıyla tanışır. Bu adam çok enteresan bir makine üzerinde çalışıyormuş. Galileo’nun sarkaçlarla alakalı yaptığı çalışmalardan yola çıkarak bir saat yapmış bu dâhi. Pek tabi yeryüzünde daha evvel saat biliniyormuş: Güneş saati, kum saati; hatta duvara asılan normal saat de varmış; fakat bu ilginç adam Galileo’nun deneyleri sayesinde ondan yetmiş yıl kadar sonra mükemmel çalışan bir saat icat etmiş. Sarkaçlı saat üzerinde çalışan Huygen adlı bu adam, dedeye sarkaçlı saatler hakkında inanılmaz bilgiler vermiş. Ona bu saatlerin nasıl yapılacağını ve daha neler neler öğretmiş. Büyük dede, sarkaçlı saatleri gördükten sonra yeni bir maceraya atılmış. 1656 yılında Huygen’in sarkaçlı saatini yapmasından kısa bir süre sonra o da kendi saatlerini yapmaya başlamış.

Ortak Bellek, Kişisel Hüzün

Mustafa Orakçı, iklim değişikliklerinden tarihsel bilgilere, bilim tarihinin dönüm noktalarından insanın azmine değin birçok noktalara ayna tutuyor ve bunu ustalıklı bir üslupla yapıyor. Sayfalar ilerledikçe siz de geçmiş zamanların sahneleri arasında geziniyorsunuz. Hiç Fena Değil, bence oldukça romantik bir sonla bitiyor. Büyük dededen toruna ulaşan mektup, insanlığın da gelişimini, ‘icat çıkarması’nın önemini, dünyadaki ortak belleğin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

“Sakın Unutma, Evlat. Her Şey Zamanında Güzel”

Yazıyı, o satırlardan bazısıyla bitirelim o zaman: “Saat önemlidir, sana zamanı ve yapacaklarını hatırlatır. Yapman gereken işleri ve yapamadıklarını da. Sınırlı olan hayatı düzenlemeni sağlar. Evet, saat önemli. Ama… Ama her şey değil, evlat. Biliyorum, yapman gereken işler var. Yetişmen gereken yerler var. Onları da yapmalısın ama hayatı da ıskalamamalısın. Ben bu mektubu sana yazarken kırlangıçlar göç ediyordu. Mektup yazarken izleyemedim, kaçırdım mesela. Sen yine düzenli ol, çalış, çaba göster, zamanı çok iyi değerlendir ama kırlangıçların göç etmesini kaçırma. Ayçiçeklerinin açtığı zamanı, hanımeli çiçeklerinin kokusunu, gün doğumunu atlama. Zaman önemli ama bazen de akşam vakti açan çiçekleri seyret zamanı düşünmeden… Kıyıya vuran dalgaları hiç bitmeyecekmiş gibi izle. Mutlu ol, unutma, insanın gerçek zenginliği istediği her şeye sahip olabilmesi değil; kendini mutlu edebilmesidir. En büyük zenginlik bu. Sakın unutma, evlat. Her şey zamanında güzel. Ben saatlerin büyüsüne kapılıp kaçırdım bunların çoğunu ama sen kaçırma.”

edebiyathaber.net (8 Mayıs 2024)

Yorum yapın