Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okudukları kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar ve senarist Selin Arapkirli’yi, eşi Tevfik Soyyiğit ile konuştuk.

1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Kendisi gürültüye tahammülü olmayan bir insan olduğundan her zaman evde yazar. Bizim evimizin hoş bir manzarası var. Selin’in kırmızı berjer koltuğu ve çalışma masası, ilginç bir biçimde bu manzaraya sırtı dönük bir köşede konumlanmıştır. Kendisi yazmaya ara verip başını kaldırdığında manzaranın huzur veren güzelliği yerine odanın duvarını görür. Bu bilgi ilginç bir anı değeri taşıyor sanırım.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
O çoğunlukla roman okumayı sever; edebiyattan beslenir. Aynı anda (ruh haline uygunluğa göre içlerinden seçim yaparak) dört ya da beş roman okur. Etkisinde kaldığı bir romanı muhakkak bana anlatır. Bense tarihle ilgileniyorum. Yazdığı televizyon dizilerinde ya da hikayelerde tarihi bir bilgiye ihtiyaç duyduğunda uzun uzun konuşuyoruz. Bazen de kafasını boşaltmak ve işinden zihnen uzaklaşabilmek adına benden tarihten ilgisini çeken hadiseleri anlatmamı istiyor. Mesela çok yoğun çalıştığı bugünlerde, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ve Osmanlı’nın 17. Yüzyıldaki Kuzey siyaseti konusunu işliyoruz. Her gece kendisine arkası yarın şeklinde bir Osmanlı seferi anlatıyorum. En son Kamaniçe’nin fethinden sonra kalede bırakılan yeniçerilerle ilgili bir öykü yazmak istediğini söylemişti.
3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdığı eser bilimkurgu türünde olacaksa – ki genellikle öyle olur – hikayesindeki bilimkurgu ögesinin akla yatkınlığı, hikayeye katkısı ve ahlaki boyutu hakkında saatler süren tartışmalarımız olur. Bu tartışmalar sırasında peydâ olan pürüzler not alınıp ona göre bir yol haritası çizilir. Yazdığı diziler ya da hikayelerde işin içine tarih girecekse ihtiyacından çok daha fazla bilgiyi ona sağlamak ailemizde asli görevlerimden birisi olarak tanımlanmıştır. Yazdıklarını ilk benim üzerimde dener. Dolayısıyla hikayelerini spoiler yemeden, keyfi kaçmaksızın okuduğum (ya da izlediğim) vâki değildir… Geçen yıl Orm Fantastik isimli dergi için 17. Yüzyıl Osmanlı’sında geçen fantastik bir öykü yazmıştı. Bu öyküyü yazarken tarihi arka plan üzerine günlerce konuşmuştuk. Sonunda ortaya benim de (onca spoilera rağmen) çok beğendiğim ve aynı dergi için karakterlerinden birini çizdiğim bir öykü çıkmıştı. Bu, yazar ve çizer olarak birlikte çalıştığımız ilk projeydi. Şimdilerde aynı öyküyü bir çizgi romana dönüştürme hayalimiz var.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Selin’in yakıtı kahve ve sessizliktir. Yazarken başka bir şeye ihtiyaç duymaz. Bugünlerde haftanın altı günü dizi yazma işiyle uğraşıyor. Ritüel sayılmaz ama yazmak için masanın başına oturmadan önce her gün tekrarladığı bir rutini var. Her sabah tarçınlı duble Türk kahvesini ocağa koyduktan sonra pişmesini beklerken akşamdan kalan bardakları yıkar ve o esnada da gün içinde yapacaklarını/yazacaklarını kafasında planlar. Sonra kahvesiyle birlikte masanın başına geçer… Yazacağı şey bir öyküyse haftalar süren araştırmalar ve okumalar yapar. Kendini yazmaya hazır hissedinceye kadar fikirle cebelleşir, erteler, oyalanır. Sonunda masanın başına oturduğunda (kendi deyimiyle) hiper konsantrasyon haline geçip bir ya da iki günde öyküyü tamamlar. O hiper konsantrasyon hali dış etkenlerce bölündüğündeyse çok öfkelenir. O anlardan birinde yanında olmak istemezsiniz.
5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Hanno Sauer – Ahlak
Ann-Helen Laestadius – Çalınan
Clara Dupont-Mundo – Taşların Anlattığı
Olga Tokarczuk – Yakup’un Kitapları
Rober B. Marks – Modern Dünyanın Kökenleri
edebiyathaber.net (15 Mayıs 2025)