Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Dilek Karaaslan’ı, kız kardeşi Nurhan Can ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Dilek son derece disiplinlidir, yazılarını bazen evinde, salonundaki yemek masasında, laptopunda yazar. Evinde yazdığı kısım genellikle düzeltmeler, üstünden geçmeler, kontrollerdir. Asıl ilham aldığı ise sıklıkla hemen her yerde yaptığı gözlemlerdir. Farklı semtlerde farklı kafelere gidip oralarda çalışmaya, yazmaya bayılır. Özellikle manzarası olan, güneş alan aydınlık kafeler, kütüphaneler, kültür merkezleri çalışmak için seçtiği favori mekânlarıdır. Uzun bir süredir yaşadığım Amsterdam’a her geldiğinde, çoğu günler işe gider gibi buradaki semt kütüphanelerine gidip çalışır. Buralarda hem çalışmalarını yapar hem de gözlem yapma fırsatı bulur. Mümkünse etrafındaki insanlarla sohbet ederek küçük notlar almaya bayılır. Kısaca, bulunduğu her mekândan hikâye üretebilecek hayal gücüne sahiptir. Birlikteyken, biz eğlenip etrafımıza bakınırken o aslında gözlem yapmaya ve üretmeye başlar. Üstelik bize hiç fark ettirmeden yapar bunu.
2) Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
İkimiz de çocukluğumuzdan beri okumaya ve birbirimize kitap önerisinde bulunmaya bayılırız. Okul tatillerinde herkes gezip eğlenirken biz kütüphaneye gidip kitap okurduk. Hâlâ birbirimize kitap, film ve dizi önerisinde bulunuruz. O bana çoğunlukla kitap tavsiye eder; bunlar genellikle tüm dünyadan çok iyi öykü kitapları ya da çok iyi yeni çıkmış, Türkçeye çevrilmiş romanlar olur. Kendi arkadaşlarının yeni çıkan kitaplarını mutlaka okumaya çalışır.
3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Dilek, edebiyat atölyelerine devam etmeye başladığı ilk günlerden itibaren kendi öykülerini üretmeye başladı. Hatta ikimiz de çocukken bile kendi kendine masallar, hikâyeler uydurur, bana da anlatırdı. Öykülerini kitap haline getirme fikrini bana ilk defa açıkladığında çok heyecanlanmış ve çok mutlu olmuştum. Sonrasında bazı öykülerinin ilk taslaklarını benimle paylaşmaya başladı. Yalnızca öykülerini nasıl bulduğumu değil, nasıl hissettirdiğini de sorardı.
Bu öyküleri okumak ve fikirlerimi paylaşmak, bazen üzerinde telefonla ya da Türkiye’de isem bir araya gelip konuşmak ikimiz için de oldukça heyecan verici oluyor. Yeni çıkan ikinci kitabı, Hayatımızın En Uzun Kışı, benim için tamamen sürpriz oldu. Bu kitaptaki öykülerden yalnızca bir iki tanesini benimle paylaşmıştı, geri kalanını ancak kitabını elime alınca (buraya ulaşması bir ayı buluyor.) okuyabileceğim. Merak ve heyecanla bekliyorum.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Dilek’in yazmaya başlamadan önce bazı rituelleri vardır. Dikkati kolayca dağılabilen biri olduğu için öncesinde odaklanmaya, psikolojik olarak hazırlanmaya ihtiyaç duyar. Bunun için önce mevcut işini gücünü bitirip kafasında onu meşgul eden bir şey bırakmamaya özen gösterir. Masasına geçmeden önce hazırlık yapar, odadaki klasik ya da caz müziğin seçimi, olmazsa olmaz kahvesinin hazırlığı, masasının üstüne özenle yerleştirdiği notları ve yanına aldığı kaynak kitaplarından sonra artık yazmaya hazırdır. Genel olarak öykü yazmaya iyi bir öykü okuyarak başlar.
5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Her zaman bir arada olamasak da telefonlarda mutlaka ne okuduğumuzu konuşuruz. Son konuşmamızda bana Mrs. Dalloway’i, Karamazov Kardeşler’i ve Judith Herman’ın Sadece Hayaletler Ötesi Yok, kitaplarını dönüşümlü okuduğunu söylemişti. Hiçbir zaman tek başına bir kitap okumaz. Mutlaka aynı anda okuduğu iki, üç kitap vardır.
edebiyathaber.net (30 Nisan 2025)