Volkan Hacıoğlu: “Bu kitabı okuyanlar Shakespeare’in sanatsal gelişimini en yetkin ağızdan ‘dinlemiş’ olacaklar.”

Kasım 29, 2022

Volkan Hacıoğlu: “Bu kitabı okuyanlar Shakespeare’in sanatsal gelişimini en yetkin ağızdan ‘dinlemiş’ olacaklar.”

Söyleşi: Saniye Kısakürek

Shakespeare bir filozof muydu, bir şair mi, yoksa bir karga mı? Yüzyıllardır edebiyat tarihi bu soruların cevabını merak etti. Gizemli kimliğinin altındaki büyülü dile sahip o kişi gerçekten var oldu mu bilinmez. Fakat bir gerçek var; William Shakespeare sokaktaki insanı, soytarıları, kralları, kadınları ve bütün hayatı resmetti. İnsan tabiatının bütün karmaşık durumlarına vakıftı.  

Shakespeare’den yüzyıllar sonra yaşamış bir şair olan Samuel Taylor Coleridge’in (1772-1834) Shakespeare Üzerine Konferanslar (Artshop Yayınları) eserinin çevirisini yapan Volkan Hacıoğlu ile kitap üzerine söyleştik. 

Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz?

‘Tercüme Etütleri’ başlığı altında yürüttüğüm çeviri faaliyetlerim temel olarak üç grupta toplanabilir. İlki klâsik şairlerden yaptığım şiir çevirileri. Bunlar arasında Amerikan transandantalizminin kurucularından Ralph Waldo Emerson ve ikinci kuşak İngiliz Romantik şairlerinden Percy Bysshe Shelley, Lord Byron, John Keats yer almaktadır. Bunlara Rafael Öncesi Kardeşlik hareketinin kurucularından Dante Gabriel Rossetti’nin şiirlerini de ekleyebiliriz. Bu ilk gruptakilerin özelliği belirli bir estetik hareket içerisinde rol alarak şiirin tarihsel gelişimine yön vermiş olmalarıdır. İkinci grupta çağdaş şairlerden yaptığım ve kitap olarak yayımlanmış şiir çevirilerinden söz edebilirim. Behruz Kia’nın Neşideler (2013), Marta Markoska’nın İçimizdeki Kara Delikler (2016), Mirjana Stakic’in Ay Dansı (2017), Claudia Piccinno’nun Karaya Çıkma Hayali (2018) ve son olarak yayın aşamasında olan Niculina Oprea’nın Dünya Sızıntıları (2022) adlı kitapları bu grupta yer alan eserlerdir. Üçüncü grupta ise bilimsel, akademik ve kuramsal eserler var. Amerikalı sosyolog Ben Agger’dan çevirdiğim ‘Çağdaş Bir Sosyoloji’ alt başlıklı Sana Benlik (2011) ile Daniel Bell’in ‘Ellilerdeki Siyasî Fikirlerin Tükenişine Dair’ alt başlıklı İdeolojinin Sonu adlı kitapları Türkçe akademik literatürde birçok atıf almış eserlerdir.

Böyle bir çalışmayı yapmaya nasıl karar verdiniz ve süreç nasıl başladı?

İlk kuşak romantik şairlerden Coleridge üzerine çalışmaya başlayalı iki yıldan fazla bir zaman oldu. Shakespeare üzerine de okumalar yapıyordum. Coleridge’in Panteist temelli Romantik poetikası ile Pope’un klâsik tarzdaki şiir anlayışı arasındaki çatışma yeni söylemlere imkân tanıyor. Tercüme Etütleri Projesi kapsamında araştırmalar yaptığım çağdaş Shakespeareyen drama eleştirisine temel olan on dokuzuncu yüzyılın iki önemli eleştirmeni Coleridge ve Hazlitt arasında da benzer bir çatışmaya rastlanmaktadır. Coleridge’in Shakespeareyen drama eleştirisinde çağdaş araştırmacıların dikkatini çeken birçok önemli nokta ve özgün yaklaşım keşfedilmiştir. Bu keşifler ışığında Coleridge’in ‘Şiirin Prensipleri’ alt başlıklı Shakepeare Üzerine Konferanslar’ını Tercüme Etütleri Projesi’nin bir parçası olarak Türkçeye çevirdim.

Shakespeare Üzerine Konferanslar ne gibi yeni bilgiler ve açılımlar sunacak okurlara, kısaca bahseder misiniz?

Bu kitabı okuyanlar Shakespeare’in bir dramatist ve şair olarak sanatsal gelişimini en yetkin ağızdan ‘dinlemiş’ olacaklar. Dinlemiş olacaklar diyorum zira konferans konuşmasını akıcı bir üslûpla Türkçeye kazandırdığımı söyleyebilirim. 1772-1834 tarihleri arasında yaşamış olan Coleridge hem Shakespeare’in çağına hem de modern okurların çağına yakın olması sebebiyle âdeta bir köprü vazifesi görmektedir. Yaşadığı dönemde bir Kültür Elçisi olarak nitelendirilen Coleridge’in kılavuzluğunda Shakespeare okumak başlı başına büyük bir ayrıcalık olacaktır.

Biraz da konferansları veren Coleridge hakkında sormak istiyorum. Coleridge Romantik devrimin öncüsü, aynı zamanda modern şiirin Odysseia’sı olarak nitelendirilebilecek The Rime of The Ancient Mariner’in yaratıcısı olarak bilinir. Yaşadığı çağ nasıl bir çağ idi ve o dönemde böyle bir konferans gerekliliğinin nedenleri neydi sizce?

Romantik çağ aynı zamanda büyük buluşlar ve keşifler çağıydı. Shakespeare’in de modern bir bakış açısıyla yeniden keşfedildiği zamanın Romantik çağ olduğunu söyleyebiliriz. Bugün bile bilmediğimiz ve üzerinde fazla durmadığımız konular o devirde ayrıntılı bir şekilde araştırılmış ve tartışılmıştır. O devirde antik metinlerin restore edilmesi de edebiyat araştırmalarına hız kazandırmıştır. On dokuzuncu yüzyılla birlikte Shakespeare piyeslerinin psikolojik alt yapısının incelenmesi de önem kazanmıştır. Bilhassa Hamlet karakteri üzerinde önemli yorumlar yapılmıştır. Romantik dönem öncesinde Shakespeare üzerine Dr. Johnson’un hâkim görüşü yaygındı. Bu görüşe göre Shakespeare eğitimsiz bir dehaydı. Coleridge’in Shakespeare üzerine konferans vermesinin temel nedeni Dr. Johnson’un bu görüşünü çürütmektir. Zira Coleridge’e göre Shakespeare kendi kendini eğiten ve bilinçli bir şekilde dramatik şiirini zaman içinde geliştirerek kendine has bir şiir tarzı icat eden bilinçli bir dehadır.

Bu bağlamda sorunuzda bahsettiğiniz modern şiirin Odysseia’sı olarak değerlendirilen The Rime of Ancient Mariner şiiri üzerine de bir açıklama yapma gereği duyuyorum. Coleridge’in The Rime of Ancient Mariner adlı şiiri Türkçeye Yaşlı Gemici diye çevrilmiş. Ben Ezelî Denizcinin Ezgisi, diyorum. Başlıkta bile şiirin ayak sesleri duyulmalı. Şiirin tamamına hâkim olan arkaik atmosferde tabiatüstü gizemli ve hayaletimsi bir karakter söz konusudur. Bu karakter başlıktaki “ancient” sıfatı ile tarif edilmektedir. Şiirin İngilizce orijinal metninde bağlamsal olarak “ancient” ifadesinin Türkçedeki tam karşılığı “ezelî” kelimesidir. “Ezelî Denizci” tabiri bize o gizemli karakterin zamandan bağımsız düşsel varoluşunu eserin isminde hissettirir. “Ezelî,” başlangıcı olmayan, öncesiz anlamındadır. Ve karakterin arkaik gizemine işaret eder. “Yaşlı,” dediğiniz zaman şiirin bütün gizemli havasını yok eden, bir başlangıcı olan ve hiçbir tabiatüstü özelliği olmayan herhangi birinden bahsetmiş olursunuz.

Yaşlı Gemici tahayyül, Ezelî Denizci tasavvur yetisini ifade eder. Tasavvur [imagination] ile Tahayyül [fancy] arasındaki farkı bir örnekle açıklayabiliriz. Zira bu iki kavram arasındaki fark Coleridge’e göre gerçek yaratıcı şair ile taklitçi müteşairi belirlemekte estetik bir kriterdir. (*) Pencerenin önünden uçarak geçen herhangi bir kuş türünü (serçe, güvercin, kumru, vs.) hayal etmek Tahayyül’dür. Fakat pencerenin önünden uçarak geçen yeni bir kuş türü (örneğin Dağlarca’nın Dört Kanatlı Kuş’u) hayal etmek Tasavvur’dur. Her iki durumda da hayal etme yetisi söz konusudur. Ancak Tahayyül’deki hayal etme yetisi poetik anlamda sanatsal bir yaratıcılık içermez. Mevcut olanı zihinsel düzlemde tekrar eder. Tasavvur’daki hayal etme yetisi ise poetik anlamda sanatsal bir yaratıcılık içerir. Mevcut olmayanı zihinsel düzlemde harekete geçirir. Bu nedenle, yine Coleridge’e göre, Tahayyül taklit edilebilir. Fakat tasavvur taklit edilemez. Gerçek hayatta karşılaşılmayan Ezelî Denizci, Coleridge’in tasavvuru sayesinde var olur. Gerçek hayatta çok sık karşılaşılan Yaşlı Gemici ise herhangi biri tarafından tahayyül edilebilir.

(*) “Şayet ekseriyetle farklı iki yetinin fiilî mevcudiyetini tesis etmekte muvaffak olabilirsem terminoloji de akabinde tespit edilir. Milton’u karakterize ettiğim yetiyi ‘tasavvur’ kavramı ile tanımlayabiliriz. Zıttı ile tefrik edilebilecek diğeri ‘tahayyül’ yetisidir. Bu sayede doğrudan neticeleri itibariyle felsefî eleştiriye ve en nihayetinde bizatihi şaire yol gösteren bir meşale tutmuş oluruz.” ~ Samuel Taylor Coleridge, Biographia Literaria yahut Edebî Hayatımdan Biyografik Skeçler ve Mülâhazalar, 4. Bap, Paternoster Row, Londra, 1817. Tercüme: 2022, Volkan Hacıoğlu.

Özellikle konuşma metinlerinin doğaçlama olması çeviride zorluklar yaşamanıza neden oldu mu?

Sözlü edebiyat ile yazılı edebiyat arasında üslûp bakımından büyük fark var. Bu da ister istemez çeviri edimine etki ediyor. On dokuzuncu yüzyılda günümüzdeki teknolojik kayıt cihazları olmadığı için stenografi kullanılmaktaydı. Steno notlarının da hatalı olma ihtimali göz önüne alındığında günümüze ulaşan sözlü metinlerin iyi bir editör tarafından kontrol edilmesi gerekmektedir. Coleridge’in Shakespeare Üzerine Konferanslar’ını diğerlerinden ayıran en önemli özellik kitabın Londra Üniversitesi İngiliz Dili Profesörü ve Britanya Kraliyet Edebiyat Cemiyeti Akademi Üyesi Adam Roberts tarafından edite edilmiş olmasıdır. Adam Roberts konferansların steno notlarını Coleridge’in kendi elyazması notları ile karşılaştırarak önemli bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada izlediği yöntemi kitabın uzunca sayılabilecek önsözünde ayrıntılı olarak anlatmıştır.

Shakespeare’i günümüze kadar getiren, edebiyat ve sanat başta olmak üzere birçok alanda çığır açıcı olmasını sağlayan nedenler nelerdir?

Shakespeare kendine özgü dramatik bir şiir tarzı yaratmıştır. İnsan doğasını ve psikolojisini derinden gözlemlemiş ve insana dair olan bütün duyguları, tutkuları, zaafları ve kusurları gözlem ve meditasyon sayesinde yarattığı ölümsüz karakterle gözler önüne sermiştir. Bu unsurlar onun sanatına çığır açıcı özellikler kazandırmıştır. 

Bir çevirmen olarak kitapta sizi etkileyen bölümler oldu mu?

Kitabı baştan sona düzyazı şiir olarak çevirdim. Türkçedeki konuşma inceliklerinden yararlandım. Bu nedenle bütün bölümler bir bütün oluşturmaktadır. Giriş bölümü daha çok temel kavramların ve tanımların belirlendiği kısımları içeriyor. 1811 konferans serisinde Coleridge Shakespeare’in erken ve ilk dönem eserlerini inceliyor. 1819 konferans serisinde ise Shakespeare’in Fırtına, Hamlet, Macbeth, Kral Lear gibi şaheser piyesleri mükemmel Coleridge yorumlarıyla farklı boyutlar kazanıyor. Bu nedenle çevirmen olarak kitabın bütün bölümlerinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Okurlara konferansları ‘dinlerken’ ilgili Shakespeare piyeslerini de yanlarında bulundurmalarını tavsiye ederim. Zira bu eser İngiltere’de Shakespeare piyesleri ile beraber önerilen standart bir edisyon olarak değerlendirilmektedir.

Coleridge’in zorlu bir yaşamı var. Aşırı depresyon dönemleri yaşıyor, madde bağımlılığı var. Bu dönemlerde Shakespeare ve Milton üzerine verdiği konferanslar onun bir hayata tutunma noktası olmuştur diyebilir miyiz?

Coleridge’in çalkantılı bir kişisel ve duygusal hayatı var. Şair tabiatı yaşamını şekillendirmede ağır basıyor. Duygularını yoğun yaşıyor. Düşünceleri ise bir o kadar derin. Bunu konferans metinlerini okurken hissediyorsunuz. Felsefesini şiiriyle bütünleştirirken kalbindeki hakikatle hareket ediyor. Eleştirel düşüncesi de çok gelişmiş bir halde. Erken yaşlardan itibaren geniş bir okuma repertuarına sahip olmuş. Bütün bunlar birleştiğinde ister istemez bir anlamda uyumsuzluk diyebileceğimiz, genelgeçer yargılara karşı çıkma durumu var. Bazen yakın çevresiyle de çatışma içine düşebiliyor. Bu ruhsal ve zihinsel hassasiyet zaman zaman psikolojik ve bedensel sorunlara yol açıyor. Meselâ “Hâb-ı Pür Izdırap” [“Pains of Sleep”] başlıklı şiiri çektiği ruhsal sıkıntıların dışavurumudur. Bunları bastırmak için birtakım çarelere başvuruyor. Daha sonra bir kısırdöngü içine giriyor. Kişisel yaşamının trajedisi giderek poetikasının bir parçası hâline geliyor. Coleridge’e kendine has bir üslûp kazandıran olumlu ve olumsuz özellikleri birbirinden bağımsız göremeyiz.

Çeviri yaparken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Daha önce bahsettiğim gibi kişisel bir okuma ve yazma programım var. Çeviri çalışmalarımı bu kişisel programımdan bağımsız düşünmüyorum. Tercüme Etütleri Projesi adını verdiğim genel bir plan içerisinde hareket ediyorum. Bir metni çevirmeye karar verdimde –ki genellikle bunun klâsik bir eser olmasını tercih ediyorum– her şeyden önce bir tarihsel araştırma yapıyorum. Daha sonra üslûp ve söylem analizi gerçekleştiriyorum. Eserini tercüme edeceğim yazarın ve/veya şairin yaşadığı dönemdeki sosyoekonomik koşulları ve o koşulların zihin dünyasına yansımalarını değerlendiriyorum. Uzun bir hazırlık safhası söz konusu oluyor. Çeviri sırasında ise yazarla veya şairle kendimi olabildiğince özdeşleştirmeye çalışıyorum. Çok geçmeden çeviri metinde özgün bir üslûp belirmeye başlıyor.

Coleridge o yıllarda edebiyat, felsefe ve sanat üzerine yüz kadar konferans vermiştir. Bunların çoğu ise Shakespeare üzerine. Fakat birçoğu da kaybolmuş. Aynı zamanda Coleridge arkadaşları tarafından eleştirilere de maruz kalmış ve arkadaşlarıyla sık sık çatışmalar yaşamış konferanslarda verilen bilgilerin doğruluğu yönünde. Kitapta Coleridge’in Shakespeare üzerine yaptığı çalışmalar birçok arkadaşı tarafından hor görülmesinin nedenleri nelerdir?

Bu sorunuza Coleridge’in verdiği kendi cevabı yine kitapta mevcut: “halis habislik, husumet ve haset!” Coleridge sıra dışı bir şahsiyet. Anlaşılması bugün bile zor. Derinlikli fikirler geliştirmiş. Meşakkatli bir düşünür. Kendi devrinde anlaşılamaması ve önyargılarla karşılanması o kadar şaşırtıcı değil. Lord Byron’un bile alaycı bir dille önyargılı davrandığını görüyoruz. Fakat bugünden bakıldığında Coleridge’in düşüncelerinin zamanın testinden geçerek doğrulandığını ve ispatlandığını söyleyebiliriz. O nedenle bugün Coleridge’e “mahvolmuş başmelek” yakıştırması yapılmaktadır. Kitapta yeniden yazdığım biyografisinde bu özelliklerini ön plana çıkarmaya çalıştım. Farklı bir yaklaşım kullanarak biyografilerde çok rastlanmayan şöyle bir anekdota yer verdim: “25 Mayıs 1816 tarihinde Coleridge’in “Christabel,” “Kubilay Han” ve “Hâb-ı Pür Izdırap” [“Pains of Sleep”] adlı şiirleri yayımlandı. O tarihte bir eleştirmen (kuvvetle muhtemel William Hazlitt) “Kubilay Han” şiirinin, Bay Coleridge’in İngiltere’de herkesten daha saçma şiirler yazabileceğinin ispatı olduğunu söylemiştir. Bugün bu şiirler dünya klâsikleri arasında birer şaheser olarak yer almaktadır.” Coleridge bütün şöhretine rağmen bir anlamda hakkı yenmiş bir kalem. Artık hakkını teslim etme zamanı gelmiştir.

edebiyathaber.net (29 Kasım 2022)

Yorum yapın