“Tavşan Yılı” bitmedi daha | Anıl Ceren Altunkanat

Nisan 20, 2018

“Tavşan Yılı” bitmedi daha | Anıl Ceren Altunkanat

“Ağladı; niye bilmiyordu ama yaşlar süzüldü gözlerinden. Ayının kürkünü okşadı, sırt çantasının içinde gözleri kapalı yatan yaban tavşanını okşadı.”

Ne tuhaf, yaralı bir yaban tavşanının doludizgin kalp atışlarıyla canlanabiliyor bir insan. Bir tavşanın gözlerinde görebiliyor ilk kez kendi benliğini. Bir tavşanın ürkekliğinde bulabiliyor yaşamak için gereken cesareti.

Kaarlo Vatanen’in ruhunun derinliklerinde bir tavşan gizliydi belki. Ancak başka bir tavşanın dokunuşuyla uyanacak gizli ama derin bir varlık. Belki bu yüzden o yaban tavşanını kucağına aldığında üzerine günbegün toprak atan modern yaşamdan kaçması gerektiğini anladı. Belki ancak kendinden birinin yakınlığıyla kadim içgüdüleri canlandı. Ve içindeki tavşan titrek burnuyla dürterek fısıldadı: “Kaç, hemen, şimdi kaç! Hep avsın burada, hep av olacaksın! Paramparça edecekler seni, farkında değilsin! Uyan, içini uyandır ve kaç!” Belki tam da bu yüzden yaban tavşanının soluğuyla içinde yeni bir yaşam canlandı Vatanen’in. Neden olmasın?

**

Arto Paasilinna’nın ilk olarak 1975’te basılan romanı, Tavşan Yılı, bir yaban tavşanı ve – adeta tavşan tarafından kaçırılan – bir gazetecinin, Vatanen’in öyküsü. Her şey Vatanen’in de içinde olduğu aracın yaban tavşanını yaralamasıyla başlar. Tavşanın yardımına Vatanen koşar. Belki her şey aslında o anda, tavşanın Vatanen’e fısıldamasıyla başlar. Kim bilir?

Vatanen tavşanla birlikte başka bir yaşama, akla hayale gelmeyecek başka bir yola sapar. Dönüşsüz, aldırışsız, plansız ve tasasız. Olması gerektiği gibi. İki ruh, birbirine ait iki can sonunda kavuşmuş gibi. Geri kalan her şey göz ardı edilmiş gibi. Tavşan yoldaşını, Vatanen kendini bulmuş gibi.

Usulca dallarını salan yeni bir yaşam kurar Vatanen. Kendini dayatmayan alışkanlıklar, içini sökmeyen ilişkiler, kendinde yeni bir Vatanen büyütür – sanki bir tavşan adam. Ve yaban tavşanı da usulca büyür onunla birlikte.

“Hayvanları sevmek ağır bir yük olabiliyor.”

Yeni yükler edinir elbette, yaşamın yaban hırçınlığıyla tanışır. Toplumun canavarlarından uzaklaşınca kendindeki canavarı tanır.

“Konservenin içinde etten çok kuzgunun kanı kaldığını biliyordu; ayrıca kendi içinde, çevirdiği bu zalim oyuna yüksek sesle gülecek kadar acımasızlık olduğunu da biliyordu.”

Ve yaban tavşanı. Büyülü bir tavşan adeta. Onunla tanışan her insanın Vatanen’e – ve bir an için bile olsa bizzat kendine – bakışı değişir. İnsanların içinde unutulan, küflenen dayanışmayı uyandırır sanki tavşan. Her insanın içindeki yabanıl sevgiyi dürter. Yalnızca varlığıyla, meraklı kulaklarıyla yeniden var eder katılaşmış bir sevecenliği.

Tavşanın varlığı bir süre için çekilince kayıp benliğine döner Vatanen. Sorumluluk ve sevgi uzaklaşınca uçurum kendini gösterir yeniden. Hep öyle olmaz mı?

Komik olan neydi çıkaramıyordu ama son derece komik bir şey vardı işte. Fakat bu tuhaf komikliğe odaklanmaya çalıştığı zaman, yerini kasvet alıyordu ve bu kasvet, epey derinden geliyormuş gibi hissettiriyordu.

Her şey kayıp yer değiştiriyor, her şey aklından kaçıp gidiyordu. Bir an kafasını, her şeyi ondan çekip alan bir el gibi düşündü. Kafam uçup gidiyor, diye düşündü. Düşünce onu yine güldürdü, ancak sadece bir anlığına; sonra üzerine kayıtsızlık çöktü.”

Her büyü bozulur, bilirsiniz. İçinde fazla insan geçmeye başladı mı, her öykü çürür. Her temas yavaş yavaş bir laneti tamamlar; toplum ve bürokrasi er geç her yere elini atar. Vatanen ve yaban tavşanı bir masalın eteklerine varır; insanların yaşamı ve zorbalığı yine yüzünü göstermeye başlamıştır.

“Bu vahşi kovalamaca sona ermeliydi, ama nasıl? Böyle adamlar nasıl oluyor da var oluyordu? Böylesi bir patırtının nesi eğlenceliydi? İnsanlar nasıl bu kadar alçalabiliyorlardı?”

Vatanen onlarca suçlamayla karşı karşıya. Vatanen bürokrasinin pençesinde. Vatanen çürük dişlerine takılmış hukukun. Vatanen tutuklu. Tavşanı da. Niye? Çünkü sistem, “Hayır,” demenin bedelini ödetir.

Ama tavşanın – ve elbette Vatanen’in – hafife alınmaması gerektiğini de biliyoruz. Öyle değil mi?

***

Vatanen ve tavşanıyla karşılaşıyorum arada sırada. Sokakta yaşayan, delik deşik battaniyesini köpek dostuyla paylaşan adamın yalnızlığında. Cebindeki son parayla sokakta bulduğu kediyi tedavi ettiren dostumun mutluluğunda. Sarışın’ın öldüğünü öğrenince sokak ortasında hıçkıra hıçkıra ağlayan komşumun gözyaşlarında…

Hayır demeyi bilen insanların gözlerindeki kararlılıkta…

Kim bilir, belki tavşan yılı bitmedi daha?

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (20 Nisan 2018)

Yorum yapın