Turhan Yıldırım’ın “Modern Soslu Postmodern Makarna” kitabı üzerine | Neslihan Hazırlar

Ocak 30, 2024

Turhan Yıldırım’ın “Modern Soslu Postmodern Makarna” kitabı üzerine | Neslihan Hazırlar

      “Mives Karub’a… Ve kalemiyle dilin kurallarını yıkan tüm yazarlara…” epigrafıyla başlayan kitap, Sevim Burak’ın Yanık Saraylar kitabından bir alıntı ve okuru bir tiyatro sahnesine davet eden tavrıyla yazdığı “Ben İmparator Haydutyus, gündüz düşlerinden kalbini ve beynini sakın ey okur.” sözüyle kitaba giriş yapıyoruz. 

     Turhan Yıldırım’ın ilk öykü kitabı Kara Gergedan’dan sonraki ikinci öykü kitabı “Modern Soslu Postmodern Makarna” 2023 Mayıs ayında İthaki Yayınları tarafından basılarak raflarda yerini aldı.

      Turhan Yıldırım’ı pandemi döneminde başladığı edebiyat üzerine videolar yayınladığı YouTube kanalından tanıyoruz. Şimdilerde ise genç bir yazar olarak karşımıza çıkıyor. 

       27 öyküden oluşan öykü kitabına adını veren “Modern Soslu Postmodern Makarna” öyküsüne verdiği isim için bir söyleşisinde şöyle diyor: Postmodern” dönemi incelediğim bir videoyu çekmiştim. Tarih, 27 Aralık 2020. Sonraki gün video üzerine bir arkadaşımla yazışırken “Kendimi modern soslu postmodern makarna gibi hissediyorum,” diye bir şey yazdım. Bunu yazdığım anda sahne sahne öykü gözlerimin önüne geldi. Metni bitirdikten sonra da bu öykünün dosyanın da adı olması gerektiğine karar verdim. “

      Öykü kafkaesk bir girişle okuru selamlıyor.  Makarna tarifinin verilişi ve hazırlanışı süresinde geçiyor. Bu süre zarfında karakterin açmazlarını, yaşadığı kentin kaosuyla ve toplumla olan uyumsuz hislerini, yalnızlığını makarna yaparken okurla sohbet eder gibi aktarıyor. Zihnindekileri  anlatırken akıllara Laura Esquivel’in Acı Çikolata kitabını getiriyor.

      “Günlerdir içindeki asfalt karası sıkıntıyla boğuşuyordu. Yaşadığı durum ona, ruhunun örümcek ağları tarafından sarıldığını hissettiriyordu. Bedeni giderek çürüyordu. Bu çürüyüş öyle bir raddeye gelmişti ki neredeyse bütün iç organları salyangozlarla kaplanmıştı.”(sf.13)

          Yazar, eserinin bir öykü toplamı olmadığını öykülerin sıralanmasının, kitap içi kurgusunun bir matematiği olduğunu söylüyor. İlk bölüm, “Kent-Biçimci”, “Duygusal” ve “Toplumsal-Tarihi” olarak grupladığı öykülerden oluşuyor. Bu grupların her birinde beşer öykü bulunuyor. İlk bölümün son öyküsü olan “Alayına Öykü” tüm bu metinleri kapsıyor. Bu beşerli öyküler “bir, iki, üç” şeklinde sıralanıyor. Kitabın başında yer alan öykülerden örnek vermek gerekirse birinci öykü “Modern Soslu Postmodern Makarna” kent-biçimci grubundan, ikinci öykü “4.17” duygusal öykü grubundan, üçüncü öykü “Uçurtma Şenliği” toplumsal-tarihi gruptan. Diğer öykülerse bu sıralamaya uygun şekilde  yer alıyor. 

     “4.17” öyküsü, yalnızlık şarkısından bir epigrafla başlıyor. Sen anlatıcı ile başlayan öykü, bir şarkının başından sonuna kadar geçen süredeki duygu geçişlerini şiirsel bir dille anlatıyor. Karamsarlığın hakim olduğu duygu yoğunluklu öykü; film, mitoloji, çocukluk anıları gibi parça parça anlatılardan oluşuyor. 

     “Evreninde gri yok, bu iki renk birbirine dokunmadan hayatta kalmayı başarıyor. Bunları içinde yaşatıyorsun fakat hep aralarında kalarak. Yıllardır deneyimlediğin bölünmüşlük, ruhunu tam ortadan ikiye ayırıyor.”(sf.18)

      “Uçurtma Şenliği” İnsanlığın başlangıcı ile kötülüğün de başladığını, toplumun içindeki ayrıkotlarının kötülükle temizlendiğinin şiirsel öyküsüdür. Tanrı anlatıcı ile başlayan hikaye ben anlatıcıyla devam ediyor. Gerçeküstü ögelerin kullanıldığı masalsı anlatımla metin, insanlık trajedilerine projeksiyon tutuyor. “Uçurtmayı Vurmasınlar” filmindeki beş yaşındaki çocuk karakter Barış’ın gözünden okuru hapisane avlusuna  davet eden yazarımız, Feride Çiçekoğlu’na da selam gönderiyor.

      Azerbaycanlı şair Nesimi’nin öldürülüşünü anlatan bir bölümün de yer aldığı öykü, şairin dizeleri ile bitiyor. 

     Ekilir ekin geliriz,

     Ezilir un geliriz

     Bir gider bin geliriz

     Beni vurmak kurtuluş mu? 

      “Uydurma sözlerden kurdular devasa örümcek ağını, inandırdılar ahaliyi ulu ozanın kötülüğüne. Şimdi yapılacak tek iş, birlik olup devirmek da mısraların pirini. Geliyordu önde ahmaklar topluluğu, arkalarında ellerini ovuşturan ağalar, paşalar feriştahlar.” (sf.22)

      “Radyo Motivasyon” kafkaesk bir anlatıyla başlıyor. Öyküde Kafka ve Gulam Hüseyin Saedi ve Sartre ile metinler arasılığı kurguya dahil eden yazarımız, tanrı anlatıcıyla öyküye devam ediyor. Sistemin çarkının öğüttüğü bireyin sıkıntılarına ayna tutuyor. 

     En çok dinlenen Radyo Motivasyon’un programcısı olan öykünün kahramanın görevi hayat bıkkını bireyleri dengede tutmaktır. Oysa kendisi dengede miydi? Betimlemeler bireyin ruhsal çözümlemelerini yansıtıyor. Karakter, kendini yabancılaşmanın sarmalından kurtarabilecek mi?

      “Zihni infilak etmek üzere olan yaşam bıkkını dinleyicilerinin durumuna düşmüştü.” (sf.27)

      “Şıp” sen anlatıcı ile başlayan öykü bireyin bozulan ayarı üstüne bir anlatı. Betimlemeler insan nesne ilişkisi üzerine. Bir madlen çikolatanın ilk ısırışı ile çocukluk dönemine dönen karakter, sevmediği burun yapısını, nezlesini,  hasta haliyle gittiği bayram töreninde hapşırığının neden olduğu utancını hatırlıyor. Her ısırıkta hayatının bir evresine gidip, o dönemdeki hayal kırıklıklarını okurla paylaşıyor. Nihayet öykü madlenin son ısırığı ile tamamlanıyor.

      “Madleni ısırıp ta çocukluğuna giden Marcel gibisin; küçüklük hatıraların seni çağırıyor.” (sf.31)

      “Küle Susamışlar” öyküsü, başkalarından farklı düşünmemiz yazmamız, inanmamız bir ayrıkotu olduğumuzu gösterir diyor yazarımız. Toplumsal belleğe kaydedilmiş bir trajedi olan “Madımak” olayını  bir tragedya tadında okurla paylaşıyor.

     “Tek başına iken güçsüz ve sıradanlığın bir parçasıydılar. Ama yan yana geldiklerinde, sürünün içerisinde bambaşka bir mahlukata dönüşüyorlardı. İçlerindeki canavar keskin dişleri ile ortaya çıkıyor, ancak yaktıklarıyla nefes alıp veriyordu.”(sf.36)

      “Esarete On Dört Kala” öyküsü, kurgusuyla Yanardağın Altında romanı ve Dövüş Kulübü arasında bir metinlerarasılık ilişki bulunuyor. Konsolos adını verdiği hayali karakterle sohbet eder gibi duygularını anlatan karakterin varlığı, okura farklı bir anlatım tekniği sunuyor.

      “Meditasyondayız Konsolos, sesimizi ve öfkemizi atmosfere yolluyoruz. Gel haydi kendi dövüş kulübümüzü kuralım, hem de bir güzel stres atarız. Merak etme Tyler olmasa da her türlü ayarlarız ortamı.”(sf. 41)

      “Üzüm Fırtınası” duygusal yoğunluğu olan öyküde çoğu öykülerinde olduğu gibi büyülü gerçekçilik ön plana çıkıyor. Şaraplara fısıldayan kadının üzümlerle dostluğu Dionysos kültünün bereketi sembolize eden bir tasvirinden günümüze gelmiş bir imgeye dönüşüyor.

      “İshak’ın Çığlığı”nda cebinde öyküsüyle gezen yazarın zihnine ortak oluyoruz. Büyülü gerçekçiliği ve İshak kuşunun yırtıcı sesini yazar okura ulaştırıyor.

      “Zihninin kıvrımlarında bu fikirler dolaşırken o meşum hadise gerçekleşti. Bombanın patlamasıyla ortalık birden can pazarına dönüştü. Parçalanan uzuvlar, yere akan oluk oluk kan, feryat figan bağıran insanlar, yardım umudu arayanlar yaralananlar ve ölenler, ölenler, ölenler…” (sf.50) 

    “İmparator Haydutyus’un Gündüz Düşü” kitabın girişindeki epigraf ile damanın eksik taşını tamamlıyor. “Ben İmparator Haydutyus, gündüz düşlerimden kalbini ve beynini sakın ey okur.”  Metropolün doğaya ve insana geçirdiği azgın dişlerini gösteriyor yazarımız. İlk kitabı Kara Gergedan’la metinlerarasılık kurduğunu öykünün karakteri Haydutyusun, her iki kitabının başında bulunan epigraftan anlıyoruz.

     “Küçük Kırmızı Japon Balığı” ile  zihnin derinliklerine inip bilinçaltını kanırtıyoruz. Tanrı anlatıcının gözünden okuduğumuz öyküde anlatılanlar Berci Kristin Çöp Masalları gibi bir hikaye sunuyor. 

     “Kardeşine Ağıt” ülkede yaşanan dönemsel kasırgaların bir panoraması.

     “Bu coğrafyada kitaplar her dönem suç unsuruydu. İktidarlar değişiyor çok farklı düşünceli yöneticiler başa geçiyor ama sanki bir kanunmuşçasına yazılanların cezalandırılması bitmiyordu.”(sf.59)

     “Aylak Sesler Korosu”  işsizliğin ruhta açtığı derin yaraları, utancı okura incelikli bir üslupla aktarıyor.

     “18 Yıl 10 Ay 9 Gün” öyküsü sadece rakamlarla konuşan bir öykü karakteriyle okura sürpriz yapıyor.

     “Raşel”  ikinci tekil anlatıcıyla başlıyor.  “Raşel” incelikli üslubu ile hüznü, acıyı, mücadeleyi  hissetmemizi ve görmemizi sağlıyor. 

     “ Şimdi arkandan ağıt gibi bir şarkı çalıyor Emel Meslusi,” Naci en Palestina’yı söylüyor.” ( sf.72)

     “Alayına Öykü”  bir üst kurmaca metin.  Alt başlığı  “Sekiz Harfin Sessiz Düşüşü”nde harf düşümleri yapılarak anlatılan bir iç öykü bulunuyor. Anlatımda sekiz harfin belirli bir sıralamaya göre eksiltilmesi kurguda, bir eksikliğe neden olmuyor. 

          Kitabın ikinci bölümü Oda Müziği’nde, “Milyarlarca karın içinden yağmur olup inmeyi başardı.”  Arzu Özdemir, Dil Sürçmesi’nden bir epigrafla başlıyor. Bu bölümde küçürek öyküler yer alıyor.

      Kitapta üst kurmaca tekniği, bilinç akışı, metinlerarasılık gibi birçok tekniğin kullanılmış olduğunu  yazarın okuduklarının yoğun bir şekilde metinlerine yansıdığına her öyküde rastlıyoruz .

     Yazar bir röportajında:  “Postmodern edebiyatın teknikleri, çoksesli çalışan zihnimin kurduklarını yazıya dönüştürebilmek adına bana oldukça geniş bir imkân sunuyor. Geçmişin postmodernist yazarlarıyla beynimin çalışma mekaniği açısından bir yakınlık bulunduğunu düşünüyorum.” diyor. Öykü türünün bu yöntemleri kullanmak için ne kadar elverişli olduğu, her iki kitabımdan da rahatlıkla görülebilir.

       Kitap insanın bunalımlarını, kalabalıklar içinde yalnızlığını, sıkışmışlığını, özgürlük arayışını, sistemin çarkları  arasında ezildiğini, deliliğini odağına alıyor. Çelişkileri ile Unamuno’nın Sis’i gibi varoluşunu, Dostoyevski gibi bunalımlarını ve ahlaki zıtlıklarını sorguluyor. Irkçılık, din ve mezhep çatışmaları gibi konuşmaya cesaret edemediğimiz toplumun kapanmayan yaralarını gösteriyor. Kadına şiddeti, çocuğun iç dünyasını da dahil ettiği konuları, birçok  tekniği kullanarak farklı üslubuyla okura sunuyor.

Kaynak: Turhan Yıldırım, Modern Soslu Postmodern Makarna, İthaki Yayınları, 96 sayfa.      

edebiyathaber.net (30 Ocak 2024)

Yorum yapın