
1./ Taşınan Gün
Sözü ötelemek boşuna. Bir yerden imgesi çıkıverdiğinde sözcükleri yan yana getirmeye başlıyorsun.
Yeni bir zaman yaratmanın ürküntüsündeyken, beklentiye veriyorsun kendini.
Avuntulu sözü sırlayan ne dönüp bakıyorsun ara ara.
“Gidememek,” diyorsun kendince.
Hem adsızlaşana kapı aralıyorsun sürekli, hem de yok ediciliğe doğru doludizginsin.
Yansıyanla yansıtılanın ardındasın. Bilinenle bilinmeyenin. Yani görülenle görülmeyenin. Oysa sen hep hissedilen olmak istemiştin.
“Bir bakışsız kara,” dediği şairin, sözü yerden kaldırıp taşıyan…
Evet, öyle olmak istemiştin.
Dilin savruntulardaydı belki. Ama ne adına konuştuğunu biliyordun.
Zamansız bakış denilip durulsa da, tutkunun diliyle konuştuğun kesindi.
Sevmek, yolculuğunu başka nasıl tanımlayabilirdiniz ki…
2./ Zaman Dönüşleri
Geceyi dolandı söz.
Aranızdaki uçurumu gösterdi.
Biliyordun ki bu bir başkalaşımdı.
Gidildikçe yaşanan, kendi içinde kopuşları yaratan.
Yıkım değildi kuşkusuz.
Gene de sapma denebilirdi. Sarsıntısını çok sonraları hissedebildiğin, sevmenin hastalıklı hali diyebileceğin bir durumdu.
“Ben insanlarla hiçbir zaman azap ortaklığıyla değil, daima sadece dert ortaklığıyla bir arada oldum,” diyordu ya Thomas Bernhard; ben de öyleydin. (*)
En yıkıntılı ânlarda da yanıbaşında olmayı sevmekle açıklıyordun. Bunun getirdiği bağlılıkla. Oysa onun bakışını bilememiştin. O gitme eylemini, duygu düzlüğü/yavanlığıyla açıklayabiliyorsun şimdi kendine.
Benzetmen de alınsa da; doğruyu söylemek, yaşananın ne denli incitici olduğunu hatırlatmak ondaki mantık ve düşünce algısına hiç mi hiç uymuyordu.
“Kimseyi aldatmadım,” diyordu.
“Kendinle yüzleşince, aynaya bakınca anlayabilirsin ancak,” diyebilmiştin.
Düşünce öbeklerini bir bir önüne yığmaya gerek yoktu. Biliyordun ki adlandırılan her şey aranızda eriyikleşiyordu. Yani kumullaşma hali. Ötesi ise, yeni tanışılan birine bu denli sürüklenişe bir anlam veremiyordun.
Bitikleşme…
Hem kendini, hem de duygularını…
Aranızdaki zamanı öteleyişin, ilerleyen duygu halinin bir ânda sekteye uğramasını kaldıramıyordun.
Aldatıcı olan neydi, şimdi bunu düşünüyordun.
3./ Sessizliğin Dili
Kederin diliyle konuşmak niye, diyorsun kendi kendine.
Yani kendini dilsizleştirmek istemiyorsun. Susmak yok. Öyleyse o karanlığın üzerine gitmeli.
Kendini duygu yersizliğinden kurtarmanın yolu da bu.
Sığınmak, savrulmak, bunu bir sarsıntı gibi görerek dağılmak yerine; gitmek…
Yeni bir dil yaratmak demeli buna.
Yasa dönüştürmemek için yol almalı. Kopuşa karşı bağlanış. İnadına bunu savunmak…
O karanlığın taşıdığı başka yaşamı reddederek yol almalı.
Günü yaşanmaz, zamanı çıkılmaz kılmak niye? Birinin sanrıları, hezeyanlarıyla yaşanan ânı gölgelemek…
Nefes alma imkânının önüne hiçbir şey geçmemeli.
“Canlı bir ölümü yaşarım, kesilmiş, kanayan, cesetleşen et, yavaşlayan ya da askıya alınan ritm, acının içinde silinen ya da şişen, tükenen zaman,” diyordu Julia Kristeva. (**)
Çöküntüyü bertaraf etmek için anlamsızlıkların ötesine geçmek gerek. Nefrete de düşmeden hissizleşme, belki de o duyguyu hiçleştirme…
Bir oyun, oyunbazlık istiyor hayatın bundan sonrası senden.
Hayatın bu kıyısından alıp, o duygu durumunun sarsıntısından çıkarıp; oynayan değil, ama arınmak ve yeni bir duygululuğa seni taşıyan oyunbazlığı geçiş!
Bunu da bir davranış biçimine dönüştürme.
“İnsanlar oyunbaz davranabildikleri gibi, güvenli bir ortamda yeni düşünce biçimleri üreterek oyunbaz düşünebilirler de.” (***)
Evet, bu zihinsel bir süreç de olsa, taşınıp davranış biçimi olarak benimsenebilir. Yaratılan bir imgeyle de yaşanabileni ânlara bölmek, bundan hoşlanmak, benimsemek… Ama asla bağlanmamak, tutkusallaştırmamak…
Evet; “Oyun, bireyin dünyayla baş edebilmek için yeni yaklaşımlar keşfetmesine olanak sağlar.”
Yeni keşfi…
Bunu da benzersiz kılıp benimsemek.
İşte o ân imge yordamıyla gelip seni sarmalayan da bu. Onun sözcükleri kadar ruhunun dokunuşuyla da arındığını hissediyorsun.
Şimdi, bu duygularla, sessizliğin diliyle baş başasın, denizin seyrindesin…
Mayıs 2018
(*) Sarsıntı, Thomas Bernhard; Çev.: Esen Tezel, 2018, YKY., 172 s.
(**) Kara Güneş: Depresyon ve Melankoli; Çev.: Nesrin Demiryontan,2009, Bağlam Yay., 304. s.
(***) Oyun, Oyunbazlık, Yaratıcılık ve İnovasyon, Patrick Baterson; Çev.: Songül Kırgezen, 2014, Ayrıntı Yay., 190 s.
edebiyathaber.net (4 Mart 2025)