Sözün Ardı/Önü: 78 Yazdıkça Görülen: (22) “Affetmek Zehre Benzer” | Feridun Andaç

Şubat 18, 2025

Sözün Ardı/Önü: 78 Yazdıkça Görülen: (22) “Affetmek Zehre Benzer” | Feridun Andaç

Okuduğun romanın kahramanı sözü getirip şurada düğümlemişti:

“Asıl hain, en yakın olduğu ve kendisine sadık insanları aniden terk eden adam değildir. Yalnızca sıradan bir hain bunu yapar. Gerçek hain, tam içerde olandır. Merkezin tam kalbinde durur; en çok benzeyen, en ilgili ve her şeyin içinde olandır. Herkese en çok benzeyendir. Gerçek sevdiği kişiye ihanet edendir, çünkü sevginin olmadığı yerde ihanet olur mu?” (*)

Anlatıcıydı aynı zamanda kahramanımız.

Bir büyüme öyküsüydü anlatılan.

Bir yerde olmak, oraya tutunabilmek… Ötede ise insanların hayalleriyle nasıl yaşayabildiğine tanıklık…

Okurken ve yaşarken bir yer/zaman belirlemesi yaptığınızda, ister istemez size dokunanları, sizde yeni algı kapıları açanları alır taşırsınız zihninizde bir yere.

Bu kez de öyle oldu. Amos Oz’un “Pusudaki Panter”ini okuyup tamamlayınca, “Köy Hayatından Sahneler”e (**) başladın. Seni gene aynı coğrafyaya döndürdü. Bu kez başka başka hikayelerle karşılaştın. İnsanların birbirlerine taşınan öykülerine bakıyordun oradan.

Göz attığın bir başka kitapta altını çizdiğin bir cümlede bekliyor zihnin: “Neden şimdiki zaman geleceği belirlesin?” (***)

İlerleme “şimdi”ye mi bağlı, yoksa “geçmiş”in birikimine mi? Hele kurmaca yapıyorsanız, anlattığınız hikâyeyi nerede(n) kurmalısınız? Yani başlama noktanız neresi olmalıdır… Ki, sonrasını nereye vardırabilesiniz…

Bir büyüme öyküsünü anlatıyordu Oz. Ülkesinin kuruluş hikâyesine kıyıdan bir bakıştı bu. Çocuğun gözünden anlatıyordu her bir şeyi. Ve ötesinde onu izleyen gölge/ler vardı.

Yaşanmışı, tanıklığı; hele hele yaşanan o “şimdi”yi anlatmak yarına dair birtakım ipuçlarını içermesi anlatıyı daha da “özel” kılıyordu senin gözünde. Oz, hatırlamanın bir var olma biçimi olduğunu bize gösterdiği gibi, üzerinde yeniden düşünmeye yöneltiyordu. Üstelik sunduğu “karşıt hafıza”yla yapıyordu bunu. “Her şeyin iki farklı yanı”nı göstererek üstelik…

İngilizlerin işgalindeki bir bölgede geçen çocukluk…Anlatıcımız yaşadığı her anı hafızasında yeniden canlandırırken, bir karşılaşma ânındaki şaşkınlığını, gece çıkma yasağında karşısına dikilen Çavuş Dunlop’un hissettirdikleriyle şöyle aktaracaktır: “Böyle karanlık bir gecede düşman olsalar bile iki kişinin yan yana olması iyidir.”

O rastlaşma başka bir duyguya da kapı aralar; farklı olanı anlamak… Bir yanda kendi varlığını keşfetmeye yönelen çocuk, ötede adım adım kendini inşa eden hayalperest bir yazar… Hem geçmiştedir hem de bugünde…

Düne bakarken işte o “karşıt hafıza”nın taşıdıklarını anlatır bize. Babasının ötede, gecelere masa lambasının ışığında  Polonya Yahudilerinin tarihi hakkında kitap yazma çabası, annesinin sessizlikteki varlığının sıcaklığı… İşgal altındaki topraklarda belirsiz bir geleceğe yolculuğunun kaygıları içinde gene de iyimser olmaya çalışan bir aile öyküsü çıkar karşımıza.

Annesinin hafızasına yansıyanlar ise geçmişte, çocukluğundaki  unutulmayan ânlardır”

“Annem bazen beş-on dakika durur, yatağın  kenarına oturur ve anılara dalardı. Bir keresinde, sekiz yaşındayken Ukrayna’da  bir yaz sabahı, akarsu kıyısındaki bir un değirmeninin yanında oturduğunu anlatmıştı bana. Suda ördekler oynaşıyordu. Irmak kavuş çizerek ormanın içinde kayboluyordu. Burası suyun taşıdığı her şeyin -ağaç kabukları veya düşen yapraklar- kaybolduğu yerdi…”

Unutulanı hatırlama bilinci yazarak geri dönüyordu böyle. Göç zamanlarına, savrulma, mültecileşme öykülerine uzanıyordu anlatıcımız…

Ve hatırladığı ise onun; “Nasıl olmuştu da annem ‘Seven, hain olamaz’ diyebilmişti?”

Bir yanda “az” ve “güçsüz” olmanın öyküsü, ötede “yeni”nin belirsizliğine adım adım yürüyüş…

Sömürgecilerin o baskın halleri, ezici, düşmanca davranışları karşısında içe çekilen hayatların ezincini hissederek anlatır Oz.

O çocuk aklıyla, şunu sorar annesine o gün:

“Ama sonunda düşmanlarımızı affedecek miyiz, etmeyecek miyiz?”

Annesinin yanıtı ise şöyledir:

“Evet, affedeceğiz. Affetmemek zehre benzer…”

Her roman bir değil birçok hayat dersi vermez mi size?

Sen de okurken yazarken, yazdıkça gördüklerinde de bu yolculuğunun anlamını sorgulamaz mısın hep?

(*) Pusudaki Panter, Amos Oz; Çev.:Elif Ayla, Doğan Kitap, 151 s.

(**) Köy Hayatından Sahneler, Amos Oz; Çev.: Ayşen Anadol-Taciser Belge, 2014, Doğan Kitap, 162 s.

(***) Kaos Teorisi, Étienne Ghys; Çev.: Ahmet H. Durukal, YKY., 41 s.

edebiyathaber.net (18 Şubat 2025)

Yorum yapın