Sözün ardı/önü 15: Çaltıözü yazıları – Bir ses gibi çoğalmak | Feridun Andaç 

Mayıs 23, 2023

Sözün ardı/önü 15: Çaltıözü yazıları – Bir ses gibi çoğalmak | Feridun Andaç 

“Vardım, varı ya da olacağım; dilbilgisinin sorunudur  

bu, varoluşun değil.” 

Emil Cioran 

Öncesizliği, sonrasızlığından söz edeceksek insanın; yolumuz “hiç”liğe gider. 

Bugün, burada, seslerin uğuntusu almışken seni içine; bundan söz  etmek niye? 

Doğayı keşfediş insanı keşfediştir, hayatın sırlarına bir adım daha  ilerleyiştir.  

Aladağlar bu kez sis pus içinde. Gün döndü. Kuşların cıvıltısı çoğaldı.  Esinti kesildi. 

Yazdığın öyküdeki sesin ve sözün izlerine yeniden dönüyorsun…Bir  bakıma anlatının yerleşik sınırlarını aşmak niyetindesin… Yıllardır  taşıdığın bir konuyu otel odasına kapanıp yazmıştın…Dindire  dindire dinlediğin ezgiler, sana “Dilde Bu Yâre”yi yazdırdı…

Charlie Parker’ın öyküsü bir çıkış noktasıydı yalnızca. Hiçbir  benzerliği yoktu. Gene de, yazılmayı bekleyen bazı konular ivmesini  bekler diye düşünüyorsun.  

Yazan insan kendi zamanında yolcudur. Yazmak için gitmeyi  seçendir. Ve o dönemeçte de işte görme yolculuğu başlar. 

Yazmak, bitirmek duygusunu değil, her dem başlamak düşünü verir insana. Senin yazıdaki bağın, bağlanışın bundandır. 

Şimdi burada, bu vadideki evinin sundurmasında; yüzünü  döndürdüğün her bir şey, sana; “beni yaz, anlat,” diyor; “ve  bilmediğini de öğren bu gitmek yolculuğunda…” 

Yazarken Dönüşmek… 

Yaşarken kendi sesim bana yabancı, ama yazarken sırdaş, bendeş  oluyorum onunla. 

“Ben”i anlatıyorum sanmayın; sözüm sana/size/onadır. Kendimi  yazıda yalnızca aracı/taşıyıcı kılıyorum. 

Yazan “ben”e değil; siz yazdıran nesneye>olaya> duruma>konuya>  atmosfere>doğaya ve mekâna bakın derim 

Sen’deki “Sen”i Görebilmek 

Bazen, Cioran’ı iyi bir yol arkadaşı gibi görürüm. Uzak-yakın  yanlarımız olsa da; iyicil gelen sorgulayıcılığıdır. “Hiçlik” onun doğasında var. “Kırılgan gerçeklik” ise varlığının mayasını  oluşturuyor. Sıcakta soğukta bana dayanma gücünü veren,  kuşkuculuğumu arttıran da böylesi bir bakıştır. Bu yönlerde Montaigne’le akraba olduğumu söyleyebilirim!

Camus’nün başkaldırma felsefesine bağlanmıştım bir zamanlar.  İtaatsiz olduğum için doğduğum kenti terk etmiştim ilkgençlik  çağımda. Karşıma Pavese, Kazancakis, D.H. Lawrence ve Kant çıkmıştı. Uçlarda gezindiğimi söyleyemem; özgürleşmeden  yanaydım hep. Kant’ta itirazlarımın karşılığını bulmuştum sanki!  Beni Hegel sapağından alıp tarihe ve psikanalize yöneltmişti.  Freud’da sırtımı dönmem Jung’u keşfimle başlamıştı. Dostum Ender  Gürol’un “Analitik Psikoloji ve Carl Gustav Jung” çalışması bir tür  kılavuzdu bana. Erhan Bener, bir romancı olarak, bir gece boyu  Jung’u anlatmıştı bana. Ona doğru yürüdüğünde roman felsefesinin değiştiğinden söz etmişti. 

Azıyorsanız, yazmak için gidiyorsanız eğer; eşikleriniz, sapaklarınız,  dönemeçleriniz, uçurumlarınız hep olacaktır. Hatta geçitleriniz… 

“Sen”deki “siz”i, “ben”deki “öteki”ni başka türlü göremezsiniz. 

Gece, vadinin koygunluğundaki bu taş ve ahşaptan örülmüş  bahçeevinden uykumda gene rüyalarım “öteki” hayatıma  döndürmüştü beni. 

Ferit Edgü ile karşılaşmıştık, Aladağ’a uzanıp giden çamlıkta.  Üçtekerlekli bisikletiyle patikada yol alıyordu. Nefeslenme  ânıydı…Bisikletinin sepetindeki kitapları göstererek: “Köylerdeki çocuklara kitap dağıtmaya gidiyorum, bir önceki  verdiklerimi de toparlayıp başka köylere gideceğim,” demişti. 

Gülümsemesi ve eylemi hoşuma gitmişti. 

“Sen ne arıyorsun buralarda,” diye bana sorduğunda: “Mantar topladım biraz, biraz da kendir tohumu; şimdi de lale  soğanı arıyorum,” diye yanıtlamıştım kendisini. 

“Arayan, bulduğunu bilendir,” diyerek bisikletinin pedallarına hız  vermiş, uzaklaşmıştı… 

edebiyathaber.net (23 Mayıs 2023)

Yorum yapın