Bir kayboluş hikâyesi: Dönüş | Neslihan Hazırlar

Nisan 27, 2024

Bir kayboluş hikâyesi: Dönüş | Neslihan Hazırlar

“Beden öne doğru koşuyor, ruh sürükleniyor ardından.”

Adonis

Ayrıldıkları vatanlarına bir daha hiç dönmemiş sanatçılar vardır. İnsanın ardında bıraktığı şey zamanla kaybolur. Geri dönersen çok değerli saydığın şeylerin, ya yok ya da tahrif edilmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşirsin. Necib Mahfuz “Memleketinden asla ayrılmamalısın der. Ayrılırsan kaynakla olan bağların kopar. Cansız bir ağaç kovuğu gibi kalırsın. Dışın sert. İçin boş.”  Ülkesinden sürgün edilen Pulitzer ödüllü Hisham Matar, ülkesinde ve benliğinde olup bitenleri edebiyat yoluyla bizlere aktarıyor.

Hisham Matar, 1970 yılında New York’ta Libyalı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunu Trablus ve Kahire’de, gençlik yıllarını Londra’da geçirdi. İlk romanı Erkekler Diyarında (In the Country of Men), 2006 yılında yayınlandı. Libya’da Kaddafi’nin 1969’daki Ekim devriminin etkileri ile başa çıkmak zorunda kalan bir çocuğun öyküsünü anlattığı bu kitabı Man Booker Ödülü için kısa listeye girdi. The Guardian İlk Kitap Ödülü’ne layık görüldü. Bir Kayboluşun Anatomisi 2011’de yayınlandığında edebiyat çevrelerinde beğeni topladı. 2016’da yayımladığı Dönüş/ Babalar Oğullar ve Aradaki Memleket (The Return), 2017 Pulitzer Biyografi veya Otobiyografi Ödülü’nü ve PEN America Jean Stein Kitap Ödülü’nü, Almanya’dan Geschwister Scholl ödüllerinin de aralarında olduğu başka birçok ödül kazandı. Kitapları 30 dile çevrilen Hisham Matar, Royal Society Edebiyat Topluluğu üyeliğinin yanı sıra Columbia Üniversitesi, Barnard Kolejinde Karşılaştırmalı Edebiyat, Asya ve Orta Doğu Kültürleri ve İngiliz Edebiyatı kürsülerinde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Siren Yayınları tarafından İngilizce’den Yasemin Çongar çevirisiyle ülkemizde 2022 yılında basılan Dönüş romanı diğer romanlarına da atıfta bulunuyor. Kitaplarını İngilizce yazan Hisham Matar’ın anlatısı, Libya’nın yakın tarihine ve toplumsal hayatın kesik damarlarına projeksiyon tutuyor.

“Odysseus kayıp olduğu sürece Telemakhos evden ayrılamaz. Odysseus evde olmadığı müddetçe, bilinmeyen her yerdedir.”

Ataerkil bir yapıya sahip Antik Yunan toplumunda erkekler, hele de bu erkekler güçlü ve cesursalar, el üstünde tutulurdu. Oğullara değer verilirdi; özellikle de babalarının yolundan gidip onların asil başarılarını takip ederlerse daha da itibar görürlerdi. Homeros’un İlyada Destanı’nda Priamos ve Hector ile Odysseia Destanı’nda Odysseus ve Telemachos ilişkilerinde karşılıklı sevgi, gurur ve hayranlık olması sürpriz değildir. Burada çoğu zaman atlanan bir gerçek var: Priamos ve Odysseus uzun süre evlerinden ve oğullarından uzaktadırlar. Mesafeler sayesinde baba ve oğul birbirlerine karşı bu güçlü sevgi ve takdir duygularını oluşturmuşlardır. Truva Savaşı sonucunda Truva’nın düşmesinden on yıl sonra Odysseus zorlu geçen yolculuğun ardından evine döner. Telemachos, kendi yolu ve başarısı üzerinde çalışırken babasının geri dönüşü ile kendini kanıtlayabilme imkânı da ortadan kaybolur.

Dönüş’ün başkişisi, hayatını hem babasını bulmaya adıyor, hem de onu bulmaktan korkmaya başlıyor. Bu ikilemle karakterin iç dünyasını, zihnini okura açıyor.

Hisham Matar, Edward Said ve Joseph Conrad’ın eserlerinden ve hayat hikâyelerinden yola çıkarak ropörtajlarında daha çok dil, kültür, aidiyet, yurtsuzluk gibi konuları üzerinde duruyor. Kitaplarında kayboluş hikâyeleri, aile ve şiddet gibi temaları odağına alıyor.

Matar kitaplarında son derece politik bir ortam içinde geçen hikâyeler anlatıyor. Yaşadığı aile ortamının politik olması da anlattığı hikâyeye dâhil aslında. Kayboluş, arayış, otoriter bir rejimin altında zulmün insanları değiştirmesi gibi kişisel meseleleri var. Ama hikâyesini anlatırken, doğrudan siyasî bir mesaj vermeye ya da görüş bildirmeye oldukça mesafeli. Karakterlerinin dünyası ülkesinin siyasî geçmişiyle kesişse de, hikayesi özünü koruyor. Matar, metne ve hikâyeye sadakatin bilinçli bir tercih ve çaba olduğunun altını çiziyor.

Ona göre yazmak, bir başkasıyla bağ kurabilmeye inanmak anlamına geliyor. Kişisel hikâyesini anlatmaktan ziyade yaşadıklarının ışığında insan deneyimine dair daha genel sorulara odaklanıyor. Bunlardan en önemlisi hafıza ile zaman arasındaki ilişki. Bir diğeri ise kayboluş. Matar’ın iki romanında da kaçırılan bir baba var. Özellikle ikinci kitabı, Bir Kayboluşun Anatomisi, zorla kaybedilen ve akıbeti bilinmeyen bir yakını olma duygusu üzerine yoğunlaşıyor. Matar’ın babasından en son 1995’te haber alınmış. Babası o dönemde beş yıldır cezaevindeymiş. Yine de özgürlüğünden mahrum olmasına rağmen akıbetinin bilinmemesi çok farklı bir tecrübe yaşatmış ona.

“Kaddafi babamı aldığında beni de babamın hücresinden çok daha büyük olmayan bir yere tıkmış oldu.”

Ben anlatıcı diliyle anlatılan metin, kronolojik bir şekilde ilerlemiyor. Libya’ya yıllar sonra döndüğü an ile başlayan metin, geri dönüşlerle geçmişe, gidiyor. Hisham’ın küçüklüğüne, hatta daha eskilere uzanıyor, babasının ve dedesinin bir vakitler neler yaşadıklarıyla birlikte Libya’nın tarihine dair bilgiler de aktarılıyor. “Babalar, Oğullar ve Aradaki Memleket” alt başlığını taşıyan kitapta onlar da baba-oğul oldukları için Hisham Matar’ın babasıyla dedesi arasındaki ilişki de yer alıyor haliyle. Belki de ülke ve evlatlarına dair de geniş bir çerçeve çiziyor. Romanın içinde farklı edebi türlere de yer veriyor yazar. Cebelle’nin öykü ve şiirlerini okura aktarırken, Ebu Selim Hapishanesi’nde babasını diri tutan şeyin şiir olduğunu vurguluyor. Şiir aynı zamanda yaşamın şifresi haline geliyor.

Hisham’ın annesinin, ailenin kalan kısmını bir arada tutmak misyonunun yanı sıra diğer muhaliflerle dayanışma halinde olduğunu anlıyoruz. Hisham, 2011’den sonra annesiyle birlikte Libya’ya döndüğünde annesinin vaktiyle bir başka kadınla birlikte her hafta cezaevinin bütün bir bölümü için 150 erkeğe yemek pişirdiğini öğreniyor. Annesinin yıllar sonra bunlar hakkında söyledikleriyse şudur: Başka bir hayattı….

Libya söz konusu olduğunda “başka bir hayat” esas olarak Kaddafi rejiminin sonrasıdır.

Hisham, sürgüne gitmemiş aile fertleriyle bir araya geliyor, aralarında uzun yıllar boyunca cezaevinde olanlardan Ebu Selim Cezaevi’nde yaşananları dinliyor.

“Bir insanın kaybedilmesinin doğurduğu haksızlıklar arasında bir tanesi var ki, tarifi güç. Kaybolan kişi bir soyutlamaya dönüşüyor, o kişinin seninle aynı güneş ve aynı ayın altında yaşıyor olması gerçek bir ihtimal olduğu için onun net bir resmini aklında tutman zorlaşıyor. Biri öldüğünde hayata vurduğu damga silikleşir ve dünyadaki hiçbir anıt, hiçbir anma töreni unutmanın önüne set çekemez. Fakat hayattayken kaybolan kişi, faal ve teferruatlı bir biçimde değişiyor.” (sf.171)    

Ebu Selim Cezaevinde şiir okuyan babasının sesinin Mahmud amcası tarafından tanınmamasını Dante’nin dizeleriyle okura aktarıyor.

“Çektiğim acı belli ki,

belleğimden silmiş izini,

sanki hiç görmüş değilim seni.” (sf.65)

Hisham Matar, babasını ve bir anlamda kendisini arama sürecinde birçok yerden, kişiden yardım alıyor; akrabalar, dostlar, siyasetçiler, hatta Kaddafi’nin oğlu ve babasıyla beraber cezaevinde yattığını bir şekilde öğrendiği insanlar… Ancak Dönüş’ün en ilgi çekici yanı, bütün bilgilerin yanında Matar’ın edebiyattan ve sanattan aldığı güç. Hayatı boyunca sanat, mimari ve müzikle ilgili olan Matar’ın resimlere olan düşkünlüğü babasından haber alamamaya başladıkları yıl, dönüşüme uğruyor. Her gün evinin yakınındaki Ulusal Galeri’ye gidip tek bir resim seçip on beş dakikalığına onu seyretmeye başlıyor. Roma’ya gittiğinde Venedikli Rönesans ressamı Tiziano’nun Aziz Laurentiusun Şehit Edilmesi tablosuna çok uzun süre boyunca baktığını yazıyor. Bu tabloyu en ince ayrıntısına kadar anlatırken, mücadelesinden taviz vermeyen Aziz Laurentius’un yaşadıklarını babasıyla özdeşleştirdiğini okura hissettiriyor. Aziz Laurentius’un ölmeden önceki “Bu tarafım pişti, şimdi öteki tarafımı çevirin!” diyen son sözleri belli ki Matar’ın belleğinde yer ediyor.

“Babamın son anlarına ait olan ve keskin cam kırıkları gibi üzerime gelen sesler ve imgelerle çevrilmiş halde buldum kendimi: Ona ne demiş olabilecekleri, son sözlerinin ne olmuş olabileceği, geçmişi ve geçmişin ona o anda nasıl göründüğü.” (sf. 155)

Kayıp bir babanın, babasını ararken kendi hayatını ıskalayan oğlun, kaybedilen bir ülkenin, darbeyle başa geçtikten sonraki yıllarda  bir diktatöre dönüşen sosyalist bir liderin, kayıp yaşamların öyküsü, okurun ruhuna değen bir metin Dönüş.

edebiyathaber.net (27 Nisan 2024)

Yorum yapın