Sibel Oğuz: “Kararlarımızın çoğunu toplum belirliyor esasında.”

Aralık 1, 2023

Sibel Oğuz: “Kararlarımızın çoğunu toplum belirliyor esasında.”

Söyleşi: Nilgün Çelik

Sibel Oğuz ile Eksik Parça Yayınlarından çıkan Annem Zeytin ve Çay adlı öykü kitabı üzerine konuştuk.

Sibel Hanım söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. İlk kitabınız Eksik Parça Yayınlarından çıkan Annem Zeytin ve Çay ile edebiyata giriş yaptınız. Okurlarınızın sizi daha yakından tanımasını isterim. Kendinizden bahseder misiniz?

1980 yılında Sarıkamış’ta doğdum. Edebiyata olan merakım çocukluk yıllarımda başladı. Okuma yazma öğrendiğimde edebiyata olan ilgimi farkettim. Kitaplarla güçlü bir bağım vardı ve onlarla hiç bozuşmadım. Doğu’da yaşayan biri olarak seksen kuşağı için söylüyorum, edebi kaynaklara oldukça uzaktık. Okula sınırlı sayıda hikâye kitabı gelirdi ve biz onları aramızda değiştirerek okurduk. İlk hikâye kitabım “Parmak Çocuk’tu” ve o hikâye bende derin izler bırakmıştı.

Bunun yanı sıra doğayla iç içe olmam ve meraklı bir çocuk olmam hayal dünyamın sınırlarını zorluyordu.

Sözlü geleneğin ve bir olayın ya da bir durumun hikâyeleştirildiği verimli bir coğrafyada büyüdüm. Annemin serbest zamanlarında sürekli kitap okuyor olması edebiyata olan merakımı pekiştirdiğini söyleyebilirim.

Birkaç arkadaşım olsa da kendi içime çekildiğimde yalnız bir çocuktum. Bireyin -buna çocukluğunuzu da katmalısınız- kendini tanıması için yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kendinizle baş başa kalma hâli size cevabını bulamayacağınız sorular yöneltir. İşte tam bu noktada felsefe devreye girer.

On yaşlarında aile bireylerine notlar yazarak başladı öykü yolculuğum. En iyi iletişim yolunun yazmak olduğuna inanmıştım o yıllar.
Şimdi ise okurlardan aldığım dönüşlerle bunu kanıtlamış oldum. Birilerinin yüreğine dokunmak yazı yolculuğunun en güzel yanı.
Sosyoloji bölümünü bitirdim, pedagojik formasyon eğitimimi felsefeden yaptım. Bazı liselerde sosyoloji atölyesi bünyesinde gençlerle çalıştım.

Kitabınızın basılma sürecinden bahsedelim isterim. Bu zorlu serüvende nelerle karşılaştınız? Vazgeçtiğiniz anlar oldu mu?

Yazma isteğinin bende zorunluluğa dönüştüğünü hissettiğim zaman eyleme geçirme kararı aldım. Öyle ki zihnim bedenime ağır geliyordu. Bu konuda eğitim almam gerekiyordu. İlk işim bir atölyeye kayıt yaptırmak oldu. Aynı gün kendime bir kitaba sahip olacağımın sözünü verdim. En çok kendime inandım ve kendim beni genellikle yanıltmadı.

Dönem dönem karamsarlığa düştüğüm zamanlar elbette oldu fakat inancımı hiçbir zaman yitirmedim. Kolay vazgeçen biri değilim. Hele tutkuyla istediğim yazma eyleminden asla. Fakat bu uğurda çok şeyden vazgeçtiğimin altını çizmek isterim.

Kars doğumlusunuz ancak eğitiminizi İstanbul’da tamamladınız. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna göç ve sosyal yaşamın değişimi mi sizi yazmaya yöneltti? Yazmaya nasıl başladınız?

Her ikisinin sentezi diyebilirim. Bir taraftan zengin bir doğa ve büyük bir aileden gelmiş olmanın yaşanmışlığı, diğer taraftan modernitenin getirdiği avantajlar ve dezavantajların etkisi. Bu çatışmadan doğan öyküler yazın yolculuğuma ışık oldu desem yeridir.

Kitabınızın girişinde sizi anlatan bir cümle var: “Kendi içinde yaşadığı çatışmayı, yazarak çözmeye çalıştı fakat başaramadı.”  Diyor. Edebiyatın iyileştirici gücüne ket vuran bir cümle. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Yazan insan bir şeylere sığınma ihtiyacı duyar. Bu sığınma bir kaçıştır esasında. Ailenizden, sosyal çevrenizden, hazmedemediklerinizden hatta bazen kendinizden kaçar ve kaleme sığınırsınız. Edebiyatın iyileştirici gücüne inanan biri olarak dünyanın çeşitli yerlerinde masum insanlara yapılan zulümler devam ettikçe kendi içimdeki çatışmanın sona ermesi söz konusu olamazdı. Dünya ne zaman düzelirse ben de o zaman iyileşeceğim.

Annem Zeytin ve Çay, dolu dolu onsekiz öyküden oluşuyor. Bütünü için hissederek çalışılmış diye özetleyebilirim. Şiirsel diliniz öyküyü rahatsız etmiyor kolay okunur kılıyor. Kitabınızı elinize aldığınızda teknik olarak eksik ya da fazla bulduğunuz bir yer oldu mu? Kendinize ve eserinize eleştirel bakabilir misiniz?

Kitabı ilk olarak elime aldığımda içimdeki mevsimlerin yer değiştirdiğini hissettim.

Kapak tasarımını ve yazı fontunu çok beğendim. Teknik açıdan eleştireceğim herhangi bir sorun yoktu.

Kusursuzluğa oynamak bana göre başlı başına kusurdur. Annem Zeytin Ve Çay isimli öykümde bu konu üzerinde çokça durdum. Yaptığım şeyin en iyisini yapmaya çalıştım ki bunu başardığıma inanıyorum.

Öz eleştiriye gelince, kendini gerçekleştirmiş bireylerin eleştirilerinden rahatsızlık duymayacağına ve yazan kişinin de kendini gerçekleştirmiş olması gerektiğine inanıyorum.

Bu bağlamda, yazı yolculuğumda beni ileriye taşıyacak eleştirilere elbette açığım.

Otuzuncu Yaş Günüm, Derviş duyarlı öykülerinizden. İlkinde kahramanınız, korkudan sevgisinden vazgeçen biri. Derviş de ise yasakları delen kahramanın hikayesi ucu açık bırakılarak sonlanmış.  Çocukluğumuzda yaşadığımız korkular büyüdüğümüzde de hep bizimle oluyor, düşüncesindeyim. Sizce korkularımız mı hayatımıza yön verir öğrendiklerimiz mi? Bu öykülerde altını çizmek istediğiniz hangisi?

Açıkçası bu sorunuz beni ikilemde bıraktı. Kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmekle beraber Otuzuncu Yaş Günüm, öyküsündeki kahramanın ağzıyla cevap vereyim, “Korkuları onu hayatın gerçeklerinden uzaklaştırmış, ürkek parmakları kendi dünyasının aşılmaz sınırlarını çizmişti.” Bu cümlelerden yola çıkarak korkularımızın, öğrendiklerimize gölge olduğunun kanaatindeyim.

Fanus, diğer öykülerinizden ayrılıyor.  Gaz lambasının dilinden yazılmış ilginç bir öykü. Ferit Edgü’nün Ahşap Ev öyküsünü anımsattı bana. Bu öykünün çıkış noktasını merak ediyorum. Eşyaların bir ruhu olduğuna inanır mısınız? Felaketi çağrıştıran sadece insanlar değildir, diyebilir miyiz?

Fanus, Feridun Andaç Hocam’ın vermiş olduğu temadan yola çıkarak yazdığım bir öykü.

Kendimize çizdiğimiz sınırlar, çemberin içine hapsettiklerimiz veya dünyaya bir fanus içinden bakarsanız ne yazarsınız?

Bu temadan yola çıkarak gücü kıstırılmış bir ateşin çılgınlığını, yayılma arzusunu, bununla beraber her gücün karşısında bir güç olduğunu ateş ve su ile yazmak istedim.

Evet, nesnelerin ruhu, insanın onlara yüklediği anlamlarla var olduğuna inanıyorum.

Deliliğin Yasaları, Bakarsın Bahara Kalmaz, ümitsizlikten beslenen öyküler. Hayal kırıklıkları öykünün beslendiği noktadır derim ben. Ancak yazması da bir o kadar zordur. Her iki öyküde de kahramanlarınız güçlü. Özellikle Deliliğin Yasaları’nda ki kahramanınız benim açımdan unutulmayacaklardan. Öyküde unutulmayacak karakter yaratmak sizce nasıl başarılır? Gözlem bunun için yeterli midir?

İçimde bir yerlerde hep bir çocuk…

Bu benim sık kullandığım bir cümle. Siz bu çocuğa küçük Sibel, diyebilirsiniz. Kahramanın geçmişine çocukluğuna döndüğümde içimdeki çocuk açığa çıkıyor ve bu tür metinler beni bütünüyle içine alıyor. O duyguları yaşayarak yazıyorum.

Deliliğin Yasaları adlı öykümdeki kahramanın yaşadıklarını öykü yazım sürecinde birebir hissettim. Öyle ki yanı başımda oturuyormuş gibi yakınımdaydı. Bu öyküyü yazarken defterin çeşitli yerlerinin ıslandığını samimiyetle söyleyebilirim. Annem Zeytin Ve Çay’da bir çok şeyden vazgeçiş olduğu gibi gözyaşı da var. Dünyanın arsızlığına baş kaldırmış bu kahraman benim de unutamayacaklarım arasında.

Matruşka en beğendiğim öykülerinizden oldu.  Birçok kadının dili olmuş öykünüzün ismi de tam yerinde. Şiirsel esprili dilinde içe geçen bir hüzün var. Kadının birinci sorunu olan evliliğe eğilmiş. Edebiyatımızda kadın sorunu elbette ele alındı ama, erken evlilik (çocuk gelinler) ya da istemeden yapılan evlilikler konusunda edebiyatımızda ne kadar duyuldu? Sizce yeterli mi? Neler yapılmalı?

Bir kadın olarak söyleyebilirim ki çoğu zaman bize biçilen roller yaşantımızı ve geleceğimizi yönlendiriyor, belirliyor. Kararlarımızın çoğunu toplum belirliyor esasında. Emile Durkheim’in, intiharlar psikolojik değil, sosyolojiktir, dediği gibi. Kadın meselesi bireysel değil. Erken evlilikler ve aile tarafından kişiyi onaylamaya mecbur bırakan evlilikler sayı bakımından azalsa da istenilen seviyede değil. Her ne kadar kadın sorunlarına karşı duyarlılık bizi sevindirse de çözüm konusunda başarılı olduğumuz söylenemez. Ne yapılmalı konusuna gelince bunu bireysele indirgeyeceğim. En başa dönecek olursak yine en etkili yolun yazmak olduğunu söyleyeceğim. Bu konuda daha çok yazmak…

Annem Zeytin ve Çay çok özel bir öykü. Bir çoğumuzun ebeveynleri tarafından bilmeden maruz bırakıldığı bir travmayı konu edinmişsiniz. Sizce çocukluk travmaları aşılabilir mi? Bu tür öyküler toplumu şekillendirebilir mi?

Annem Zeytin Ve Çay, öyküsü çocuklarımıza uyguladığımız baskının onların iç dünyalarında yarattığı tahribatı ele alıyor. Klişe gelecek ama tavşan ile kaplumbağayı yarıştıramayız. Bu doğanın kanunlarına aykırı. İlgi alanları farklı çocukları aynı kategoriye koymamız, onların geleceğini tehdit eder. Bu da insan fıtratına aykırı.

Ne yazık ki çocukluk travmaları aşılabilir bir durum olmuyor çoğu zaman. Yazan birinin en büyük silahı sözcükleri ve onların doğru kullanımı olmalı. Dolayısıyla bu tür öyküler toplumu şekillendirmese de düşünmeye sevk edebilir. Bir yerde herhangi bir düşünce gelişmişse orada düzelmeye gidiş başlayacaktır diye ümit ediyorum.

Birçok öykünüzün ortak özelliği çocuk psikolojisini de kapsaması. İki çocuk annesi olarak çocuklarla ilişkileriniz nasıl? Yeni nesil çocuklarla anlaşmak anne dahi olsanız zor mu?

Çocukların dünyaları çok masum. Dünyayı bir günlüğüne onlar yönetse yukarıda yazdıklarımın tersini savunuyor olurdum. Edebiyatta sıklıkla kullandığımız “zamanın ruhu” kavramı önemli. Çağın gerekliğini göz ardı edemeyiz. Bundan hareketle annelik kurallarımı esnetmeye çalışsam da özellikle kızımın gözünde yeterli değil. Arada çatışmalarız elbette var. Z kuşağı sorgulamayı seven bir nesil. Bu sevindirici fakat konformizmin getirdiği bazı tehlikeleri de göz önünde bulundurmak gerektiğine inanıyorum. Kendi sorumluluklarını ebeveynlere yüklemeleri gibi.

Yeni çalışmalarınızdan bahsetmek ister misiniz?

Yeni yazdığım ve yazıyor olduğum öykülerim var. Kısmet olursa ileriye yönelik yeni kitap planım olacak tabii.

Cevaplarınız için teşekkür ederim. 

Bu denli özenle ve hassasiyetle hazırlamış olduğunuz soruları zevkle cevapladım. Annem Zeytin Ve Çay’a zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Sizinle sohbet etmek keyifli ve güzeldi.
Öyküyle kalın.

edebiyathaber.net (1 Aralık 2023)

“Sibel Oğuz: “Kararlarımızın çoğunu toplum belirliyor esasında.”” üzerine bir yorum

Yorum yapın