Şeyma Çekici: “Plüton gibi farklı olabilen, kendi ilgi ve yeteneğinin farkında olan başarılı oluyor.”

Ekim 25, 2021

Şeyma Çekici: “Plüton gibi farklı olabilen, kendi ilgi ve yeteneğinin farkında olan başarılı oluyor.”

Küsurat Çocuk’un mutfağında pişen ilk hikâye Plüton’un Dünya Umurunda Değil raflardaki yerini aldı. Şeyma Çekici’nin yazdığı, Berk Öztürk’ün resimlediği hikâye, her yaştan çocuk ve yetişkin için bir farkındalık kitabı. Şeyma Çekici ile Plüton’un Dünya Umurunda Değil’i konuştuk…

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Şeyma Çekici. 6 yaşında bir kız ve 8 yaşında bir erkek çocuk annesiyim. Mesleğini severek yapan bir matematik öğretmeni ve öğrenmeye aç biri olarak Boğaziçi Psikoloji öğrencisiyim. Kitap okumayı, yazı yazmayı, kendimle vakit geçirmeyi, denizi, eşim ve çocuklarımla birlikte uzun yolcuklara çıkmayı seviyorum.

Çocuk edebiyatına adım atmaya nasıl karar verdiniz?

Yazma sürecine giren her insan birçok türde yazmayı dener. Benim de aklımda bir iki çocuk kitabı fikri vardı ama Plüton onlardan biri değildi. Yetişkinlere yönelik kendini bulma, tanıma konulu bir kitabı tamamlamaya çalışıyordum. Bir gece ansızın “neden çocuklar için böyle bir kitap yok ” dediğimde, tek seferde döküldü bu hikâye kalemimden. Yani Plüton kendi kendini yazdırdı ve hiç beklemediğim bir zamanda elimden tutup beni çocuk edebiyatının kapısından içeri soktu. Hem bir anne hem de bir öğretmen olarak çocukların ne istediğini bilmesi ve hayallerinin peşinden koşmasına rehberlik etmek en büyük hayalim. Plüton bu hayalim için somut olarak attığım bir adım…

Çokça tartışılan gezegen, Plüton’u çocuklarla tanıştırmak istemenizdeki hedef neydi?

Hikâyede de anlattığımız gibi, kendisine kilometrelerce uzakta bir gezegende birileri çıkıp sen gezegensin, yok değilsin diye tartışıyor. Ona gezegen demediler diye küsüp dönmeyeceğim demiyor, gezegen desinler diye hızlanmıyor. Yolu belli, hızı belli. El âlem ne der, diye düşünmeden kendi yoluna bakıyor. Plüton hem birçoğumuzun sahiplendiği hem de ilham alabileceği bir gezegen. Tüm çocuklar bunu düşünerek onu tanısın istedim.

Matematik öğretmeni olmanız çocukları gözlemlemek için de bir özel kapı aralıyor. Plüton’un Dünya Umurunda Değil’de Plüton, farklılıkların onu biricik kıldığının bilincinde. Siz yeni nesil çocuklarda bir özgüven eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, maalesef. Aslında önceki nesillere göre kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar, daha kolay itiraz edebiliyorlar, en önemlisi “hayır” diyebiliyorlar. Bu anlamda özgüvenli olduklarını düşünsek de daha çok baskı altında olan ve birçok alanda kıyaslanan bir nesille karşı karşıyayız. Akademik başarısı, matematikteki becerisi, cebindeki telefon, kıyafeti, içtiği kahvenin markası… Kıyasladığı ve kıyaslandığı tüm bu alanlar düşük benlik saygısı ve düşük özgüvene sebep oluyor. Daha yavaş olmak, farklı olmak tıpkı Plüton gibi sistemden atılmaya sebep olabiliyor. İşte bu noktada Plüton gibi söylenenlerden etkilenmeden büyük bir özgüvenle kendi yolunda “ilerleyen” çocuklar, yetişkinler hayattan tat alıyor, kendini gerçekleştiriyor.

Çocuk edebiyatını özel kılan üç şeyi sorsak neler sıralarsınız?

İlki her yaştan okura hitap etmesi. Bana göre çocuk edebiyatının yaşı yok.

İkincisi yetişkinlere çocuk gözüyle dünyaya bakmayı ve çocuk gibi düşünebilmeyi hatırlatması. Bunlar yetişkin dünyasında unutulmuş kavramlar. Bu kısım beni çok heyecanlandırıyor.

Üçüncüsü ise çocuk edebiyatının bir okul gibi olması.  Okuyan çocuğun eğlendiği, öğrendiği, farklı çocuklarla ve farklı olaylarla karşılaştığı, nasıl davranması gerektiğini tecrübe ettiği, duygularını anlamlandırıp adlandırabildiği en önemlisi ise kendini yalnız hissetmediği bir okul.

Çocukların ilgi alanlarının şekillenme sürecini gözlemlemek mümkün mü?

Evet mümkün. İyi bir okuyucu olursak, kendimizi geliştirerek çocuklarımızı da okuyabilirsek; onların karda yürür gibi her yere izler ve ipuçları bıraktığını görürüz. Ama özellikle bizim toplumumuzda bir çocuğun ilgi duyduğu, yetenekli olduğu alanlara değil eksiklerine odaklanıyor anne babalar. Eksiğini vurguluyor, onu düzeltmeye çalışıyor, orasından çekiştiriyor çocuğu. Çocuk başka bir alana ilgi duyduğu için suçluluk bile hissedebiliyor zamanla. Yine aynı noktaya geliyoruz aslında, sistem burada tek tip insan modeli çıkarıyor. Plüton gibi farklı olabilen, kendi ilgi ve yeteneğinin farkında olan başarılı oluyor. Okulda başarılı değil yaşamda başarılı.

Ebeveynler çocuk kitabı seçerken nelere dikkat etmeli?

Tabii ki değerlerimize uygun olması önemli bir kıstas ama çocuğa aldığı her kitapta bir mesaj vermek kaygısı olan diğer kitapları boş gören ebeveynlere rastlıyorum bazen. Oysa sadece eğlenmek için bile okunabilir bir kitap. Resimleri güzeldir, eğlencelidir, iyi hissettirir. Kitaplar anne baba koruyuculuğuyla ama çocuk gözüyle seçilmelidir. Çocuk kitabı okurken gözleri parlamalı, kahkahalar atmalı, bazen üzülüp duygulanmalı… Onun his dünyasında izler bırakmalı…

Ebeveyn olmaya dair en keyifli ve en sancılı şey nedir sizce?

Onların büyümelerine, keşiflerine eşlik etmek çok keyifli. Olaylar karşısında öyle bir tepki veriyorlar ki, hiç beklemiyorsun. O tepki bir eşik oluyor, “aa büyümüş” “aa yine büyümüş” diyorsun. Şaşırmak, sürekli şaşırmak çok keyifli. Bazen kurdukları bir cümleye dakikalarca gülüyorum. 

En sancılı kısım ise ebeveyn olarak her olumsuz şeyde kendimizi suçlamak. “Bu benim yüzümden oldu” diyoruz. Kaygılarını görünce, nahifliğini, hayal kırıklığını… Hepsinde kendimizi suçlamaya meyilliyiz, bu çok yıpratıcı ve sancılı…

Başucu kitaplarınız var mıdır, bizimle paylaşır mısınız?

Okuduklarımı birkaç kez okumayı severim ya da arada bir bölüm açar okurum. Okuduklarım da çoğunlukla psikoloji ve kişisel gelişim üzerinedir yani kurgu çok nadir okurum. Ama Çalıkuşu her sene bir kez okuduğum bir kitaptır. Her sene özellikle zihnen yorgun hissettiğim bir dönemde Feride ile birlikte bavulumu toplar, Anadolu’yu gezer, çocukların başını okşarım. Onunla hüzünlenirim. Kitabın sonuna geldiğimde uzun bir yolculuktan dönmüş gibi rahatlarım. Terapi gibi. Neden bilmiyorum, ilk okuduğumdan beri böyle. 

Okur görüşlerinden memnun musunuz, nasıl yorumlarla karşılaşıyorsunuz?

Bana gelen yorumların çoğunluğu “çok samimiydi” şeklinde oluyor ve inanılmaz mutlu oluyorum. Tüm kitaplarımı yazarken bir elimi okurun omzuna koymuş, ona anlatır gibi yazıyorum. Bu hissin karşı tarafa geçmiş olduğunu görünce “çok şükür” diyorum her seferinde. Okur görüşleri çok çok kıymetli, bir yazarın motivasyon kaynağı. Yazılan tüm okur görüşlerini okumaya çalışıyorum bu sebeple.

edebiyathaber.net (25 Ekim 2021)

Yorum yapın