Şairin kimliği şiire dahil mi? | Metin Celâl

Mart 24, 2021

Şairin kimliği şiire dahil mi? | Metin Celâl

Geçen pazar, 21 Mart Dünya Şiir Günü’nde, Pendik Belediyesi’nin organizasyonuyla Attilâ İlhan’ı andık. “Türk Şiir ve Düşünce Hayatında Attilâ İlhan” başlıklı panelde A. Ali Ural’ın yönetiminde, Adnan Özer, Baki Asiltürk, Şafak Çelik, Yakup Çelik ve ben birer konuşma yaptık. Panelin kayıtlarının yapıldığı Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi’de bir de Attilâ İlhan sergisi açılmıştı. Attila İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı İşbirliğiyle hazırlanan sergide şairin fotoğraf ve şiirlerinin yanı sıra özel eşyaları da sergileniyor. Özel bir düzenlemeyle şiirleri de Attilâ İlhan’ın kendi sesinden sesli olarak dinlenebiliyor. Sergi 5 Nisan’a kadar açık.

Attilâ İlhan, tüm eserlerini okuduğum bir şair ve yazar. Şiirlerini sevmiş, şiir üzerine tezlerini tartışılması gerekli görmüşümdür. Hakkında birçok yazı da yazdım. Konuşmalar yaptım. Attilâ İlhan şiirini en derli toplu değerlendirmem Şiir Ustalardan Öğrenilir (2006) adlı kitabımda da yer alan ve ilk kez 1995’de yayımlanmış olan “Attilâ İlhan Şiirinde Bileşimler” başlıklı yazımdır. Pendik’teki bu buluşmada 26 yıl sonra Attilâ İlhan şiirlerine tekrar bakmayı deneyecektim.

Asıl olan eserdir deriz. Şairinin ne adına ne de başka bir şeyine bakılmaz diye iddia ederiz. İdeal olan da buymuş gibi görünür; eseri kendi içinde değerlendirmek. Ama ideal olanın okur nezdinde ne kadar hayata geçtiği tartışmalıdır. Eğer üzerinde biraz düşünürsek okur olarak bir eseri alımlamamıza başta şairin, yazarın kendisi olmak üzere birçok unsurun etkili olduğunu fark ederiz. Eser sahibinin, şairin yaşamı, yaşam biçimi, hayata bakışı, siyasi ve ideolojik duruşu, inançları, başka alanlarda yaptığı işler gibi bir çok olgu onun eserini, şiirini okumamızı etkiler. Bu etkiyi hem onu okumaya karar verip edinmemiz hem de okuma sürecimiz açısından değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Şair hayattayken bu etkiler ölümünden bir süre sonra da devam ederler. Biyografisinin yazılması, yeni eserlerinin bulunması, hakkında anılar yazılması, tanıklıklar… Şairle ilgili faaliyet azaldıkça bu etki azalır ve şiirle baş başa kalmamız daha kolaylaşır, en azından öyle umuyoruz.

Attilâ İlhan 10 Ekim 2005’de vefat etti. Öleli 16 yıl oluyor. Bu söylediklerimi onun özelinde de düşünüyorum. Attilâ İlhan, karizmatik bir kişi, etkileyici bir yazar, tezleri olan bir yorumcu, unutulmaz şiirlerin şairiydi. 80 yıllık verimli yaşamında şiir, roman, eleştiri, köşe yazısı ve sinema ve dizi film senaryolarına imza attı, televizyon programları sundu, gazeteler ve yayınevleri yönetti, editörlük yaptı, dergiler yayımladı. Dolu dolu yaşadı, o doluluğu biz okurlarına da yansıttı. Varlığını sürekli hissettirdi. Eseri kadar kendi de öndeydi. 

Kendine yönelik ilgiyi iyi yönettiğini, hep canlı tuttuğunu düşünüyorum. Hemen her yayınladığı şiiri, şiir kitabı ilgiyle karşılanan bir şairdi. Birçok şiiri ezberlerdeydi. Duvar, Böyle Bir Sevmek, Aysel Git Başımdan, Emperyal Oteli, Ayrılık Sevdaya Dahil, Üçüncü Şahsın Şiiri, Kimi Sevsem Sensin, Yağmur Kaçağı…         

Yayınlanan ilk şiiri “Balıkçı Türküsü”. Yeni Edebiyat dergisinde 1941’de yayınlanmış. 1946’da, lise son sınıf öğrencisiyken “CHP Şiir Armağanı’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” şiiriyle pek çok ünlü şairi geride bırakarak Cahit Sıtkı Tarancı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın arasında ikincilik ödülünü almış.” Yani daha ilk şiirlerini yayınlatmasından itibaren hep süren bir ünü var. İyi şairdi, aynı zamanda popülerdi de.

Attilâ İlhan’ın yayımlanmış 12 şiir kitabı var. Ölümünden sonra, “yayınlanmamış şiirleri”, “dergilerde kalan şiirleri” gibi başlıklarla bunlara herhangi bir katkıda bulunulmadı ki ben bu tavrı şairin yaşarken ve bizzat eserini kendi tamamlamış olması bakımından olumlu buluyorum. Ama bu tür katkılar şairin poetikasını kötü etkilese de ölümden sonra okur ilgisini sürdürmek açısından yeni yayınların olumlu sonuçları olduğunu biliyoruz.

Bestelenen şiirlerinin etkisi ise sürüyor. Timur Selçuk’un besteleyip seslendirdiği Karantinalı Despina, Ergüder Yoldaş’ın bestesi Sultan-ı Yeğah, Vedat Sakman’ın Ayrılık Sevdaya Dahil, Ahmet Kaya’nın Mahur Beste ilk aklıma gelenler. Ahmet Kaya bir albüm dolduracak kadar beste yapmış. Benim tespit edebildiğim 17 beste var Attilâ İlhan’ın şiirlerinden yapılmış. Mutlaka daha fazlası vardır. Bu bestelerin önemli bölümü halen dinleniyor, dillerde. Bu durum da şairin şiirlerinin alımlanmasını belirlemede önemli bir etken. Bir zamanlar şiir kasetleri yapmıştı. Youtube’da kendi sesinden şiirlerini dinlemek de mümkün.

Kendine, yazdıklarına ilgiyi hep besledi dedim. Attilâ İlhan, şiirlerinin kendi istediği biçimde anlaşılması için de çaba gösterdi. Eleştirmenlerin şiirini konumlandırmasını beklemedi, belki de istemedi. Şiir anlayışını her platformda anlattı, tartıştı, azimle kendine Türk Şiiri içinde müstesna bir yer açtı. Sonradan kitaplaşan şiir hakkında yazıları ve söyleşileriyle yetinmedi, her şiir kitabının arkasına “Meraklısı İçin Notlar”, “Meraklısı İçin Ekler” koydu, şiirlerini ne amaçla, nasıl yazdığını, kastının ne olduğunu açıkladı.

Şairin ölümü, ölümden sonraki katkılar da geçtikten sonra şiirle baş başa kalıyoruz demiştim. Bu noktadan sonra şiirler şairi yaşatıyor ki, olması gereken de budur. Attilâ İlhan’a okur ilgisinin arttığını, yeni kuşaklardan okurların da şiirlerini okuduğunu kitaplarının baskı sayılarından çıkarmak mümkün. Kitapları sık sık yeniden baskı yapıyor, hızlıca tükeniyorlar. Bu da günümüz okurunda şiirlerinin karşılık bulduğunun önemli bir göstergesidir.

Tüm bunları düşününce “Şairin kimliği şiire dahil” demeden edemedim. Yaşarken bir şairle şiirini birbirinden ayırıp değerlendiremediğimiz gibi özellikle büyük şairlerin şiirlerini ölümlerinden sonra bile kimliklerinden ayırıp okumak pek mümkün görünmüyor. 

Metin Celâl – edebiyathaber.net (24 Mart 2021)

Yorum yapın