Roni Nasır Kaya’nın öykü kitabı “Atların Çığlığı” okurla buluştu

Mayıs 21, 2025

Roni Nasır Kaya’nın öykü kitabı “Atların Çığlığı” okurla buluştu

Roni Nasır Kaya’nın Atların Çığlığı adlı öykü kitabı SRC Yayınları’ndan çıktı.

Tanıtım metninden

“Kelebek misali özgür atların anısına…” ithafıyla başlayan Atların Çığlığı, insanın en çıplak haliyle yüzleştiği sekiz öyküden oluşuyor. Yanmaz kefenler, kurşun sesleri, mazot yüklü atların titreyişi, bir kilim motifine işlenen gözyaşları arasında; zulme uğrayanların, susturulanların, görmezden gelinenlerin anlatıldığı çarpıcı hikâyeleri zaman zaman ince bir tebessümle, çoğu kez boğazda düğümlenen bir hüzünle okuyacak, düşünecek ve belki de içinizde siz de bir çığlık duyacaksınız.

Öykülerinde yaşamın yakıcı gerçekliği kurguda kaybolurken, olayları his dünyamıza yerleştirmekle kalmaz, onları kamerasının objektifinden izlettirir gibi kaydeder hafızalara Roni Nasır Kaya. Ne yazık ki feodal ilişkilerin yaşam biçimini belirlediği kader ve kederin ortaklaştırdığı duyguların anlatımında yer yer gülümseten hicivleri bazen acı bir gülümsemeye bırakır kendini. O yazdığı metnin içinde olur okuyucu artık ve oradan sahiplenir öyküleri.

Atların Çığlığı, insan ruhuna dokunan, insanı insanla tanıştıran, doğayla olan ilişkilerini de yumuşak bir dille, görsel bir sunumla anlatan öyküler. Hayatlara yeni hayatlar ekler ve onların hüzün, sevinç, acı, ne varsa yaşanması gereken duygularını da yükler omuzlara. Bir yük gibi, ancak bir sevgi ve sorumluluk deryası daha çok. Severek, bir solukta okunacak küçük bir güldeste Atların Çığlığı. Kitaba adını veren öykü, 13. Şerzan Kurt öykü yarışmasında birinciliğe layık görüldü.

Yazar Roni Nasır Kaya’nın Seccade ve Besna adlı iki öykü kitabı, O Hal’de Gazetecilik adlı bir söyleşi kitabı ve aynı isimde yayımlanmış ve dengbej Mehemedê Beyro’nun hayatını konu alan Çîroka Dengbêjekî “Mihemedê Beyro” (Bir dengbejin hikayesi) adlı belgeselleri bulunuyor.

Atların Çığlığı’ndan tadımlık:

Birkaç saat sonra tekrar yola koyulduk, bu defa zifiri karanlıkta. Tanımadığım bir köye vardığımızda güneş henüz doğmamıştı. Köyün köpekleri bizi ilk karşılayanlardı. Hırlayan köpekler, kişneyen atlar, bağırarak konuşan insanlar, bütün sesler birbirine karışıp boşluğun içinde kayboluyordu. Yavaş yavaş ortalık aydınlanmaya başladığında etraftaki diğer atlar da görünmeye başladı. Bazıları kemikleri dışarıya fırlayacakmış gibi zayıf ve halsiz görünüyorlardı. Evlerin önünde üst üste yığılmış mavi bidonlar duruyordu. Genzimizi yakıp, gözlerimizi yaşartan keskin koku o bidonlardan geliyordu.

Yorum yapın