Öykü: Kırk akıllı | Buse Çetiner Üzer

Ağustos 9, 2022

Öykü: Kırk akıllı | Buse Çetiner Üzer

Kolunun altında bir defter, kulağının arkasında bir kalem. Kılık kıyafetinden mi deli demişler  adama yoksa çok gülüyor diye mi bilmem?

Kahkahası gelirmiş  kendinden önce. 

Yırtık giysileri, biri diğerinden farklı  ayakkabıları, renkli  halleri, uzun  saçlarına karışmış sakallarıyla herkesten farklıymış. Gülünce gözlerinin içi gülermiş. Sandaletine  bağladığı ipleri kısa  elbisesiyle birleştirdiği, jartiyere benzeyen  giysileriyle dönüp  baktırırmış insanları kendine. Gel zaman git zaman alışmış deliye kasabalılar. Ortalarda görünmediği zaman arar olmuşlar.

İki esnaf oturmuş konuşuyormuş bir gün. Biri demiş ki, “Bizim deli doktormuş biliyor musun? Çok okumaktan kafayı sıyırmış diyorlar.” Diğeri, “Doğrudur valla, adam neden delirsin  yoksa?” demiş.

Sonra bir kadın, “Duydun mu? Bizim deli mühendismiş, hem de yüksek mühendis,” demiş. Diğer kadın, “Öyle miymiş gız? Var bişeyle bunda ama bilemediydim ben, demek mühendismiş,” demiş.

Delirmenin şartlarından biri doktor biri mühendis olmakmış.

Ağır ama kocaman adımlarla yürürmüş. Yürürken aynı zamanda defterine bir şeyler karalarmış. Ne bir yere yetişme derdi varmış ne de bir hayat telaşı. Sokak ortasında tek başınıza yürürken kahkahalarla güldüğünüzü bir düşünsenize? “Elalem ne der” mi dediniz?  “Elalem” e yer yokmuş işte onun hayatında.

 Çok yakından tanıdığım biri de  sokakta yaşamak istediğini ama hayatındaki zorunluluklardan dolayı bu hayalini gerçekleştiremediğini söylerdi. Onun kim olduğunu tabii ki söylemeyeceğim. Bizim burun kıvırdığımız bazı şeyler birilerinin hayali olabiliyor işte. Hayallerinin çatısı yok en azından. Kimliğini ağzımdan kaçırmadan  öyküme döneyim en iyisi. Mübaşir beni çağırmasın sonra.

Başka bir yerde  bir adam, “Duydun mu bizim deli neden delirmiş? Askerde teröristlerle çatışmış bu, o gün bu gündür kendine gelememiş,” demiş. Diğer adam, “ Benim de aklıma gelmişti zaten yoksa insan durup dururken  neden delirsin?” demiş.

Delirmenin şartlarına bir madde daha eklenmiş.

Deli gelmiş bir gün kahkahasıyla. Çekmiş bir sandalye oturmuş yol ortasına. Bacak bacak üstüne atmış.  Oradan geçen ergenler, “Parti kur oy verelim! ” diyorlarmış deliye. Bu cümleyi yazarken aklıma “Deli deli küpeli” filmi geldi. Kaymakam olarak köye gelen deli nasıl da her şeyi düzeltmişti.

Biri  demiş ki, “Trafik  polisiymiş, karısı da çocukları da  kazada ölmüş  ondan delirmiş, hiç arabaya binmezmiş, yürürmüş her yere. ”

“Doğru, yoksa neden delirsin? Baksana arabaları durduruyor” demiş diğeri.

Deli bir kahkaha patlatmış. Çekmiş sandalyesini yoldan, arabalara da  geç işareti yapmış. Oturmuş adamların karşısına. Renkli çoraplarını dizine kadar çekmiş. Sonra kolunun altındaki defteri, kulağının arkasındaki kalemi çıkarmış, ortası delik silgisini kalemine geçirmiş, adamların resmini yapmaya başlamış. “Hiç kıpırdamayın haa!” demiş ciddiyetle . Put gibi durmuş onlar da.  Birbirlerine fısıltıyla,

“Bu deli ressam olmasın?” diyorlarmış, dudaklarını kımıldatmamaya özen göstererek . Resmi bitiren delinin çizdiği şeye bakmışlar, bir de ne görsünler? Adamları çıplak çizmiş! Resmi yapılanlardan  biri;

“Bu insanları çıplak görüyor olmasın? Bir yerden alan Allah bir yerden verirmiş derler,” demiş.

“Soldaki şeyi küçük olan sensin” demiş diğeri.

“Hayır! Ne münasebet sensin o! ”

Tartışmaya başlamışlar. Mahalleli toplanmış adamların başına. Herkesin  gözü sehpada duran resimde!

Deli, cebinden kalemtıraşını çıkarmış, ağır ağır kalemini açmış. Sonra kulağının arkasına sıkıştırmış. Bir adamlara bir kalabalığa bakmış. Yavaş  adımlarla oradan uzaklaşırken, yüksek sesle:

“Vaziyet boka sararken dehalara muhtaçsındır” * diyormuş.

*Hakan Han, 1992 Türkiye Satranç Şampiyonu

edebiyathaber.net (9 Ağustos 2022)

Yorum yapın