Osmanlı modernizmini başlatan Şeyh Galib’in ünlü mesnevisi “Hüsn ü Aşk”ı okumayanlar için

Kasım 21, 2017

Osmanlı modernizmini başlatan Şeyh Galib’in ünlü mesnevisi “Hüsn ü Aşk”ı okumayanlar için

Şeyh Galib’in ünlü mesnevisi “Hüsn ü Aşk”, Ahmet Necdet çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Daha yirmi dört yaşındayken Divan’ını tamamlamış olan Şeyh Galip, hemen ardından kaleme aldığı Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) adlı benzersiz mesnevisinde “Hint üslubu” olarak anılan, karmaşık imgelerle örülü anlatı biçeminin tüm öğelerini coşkuyla kullanmış, zengin düşünsel ve kültürel birikimiyle yepyeni bir şiir yaratmıştır. “Divan edebiyatının son büyük şairidir Şeyh Galib, ama onu söylerken unuttuğumuz bir nokta var. Belki de modern Türk şiirinin ilk büyük şairidir. Bence Türk modernizmi, Osmanlı modernizmi, edebiyatta Şeyh Galib’le başlar.” (Talat Sait Halman)

İlk 16 sayfa için>>>

Şeyh Galip

Asıl adı Mehmet Esat olan Şeyh Galip 1757’de İstanbul’da, Yenikapı Mevlevihanesi yakınlarındaki bir evde dünyaya geldi.

Şairin ilk eğitmeni sayılan babası Reşid Efendi tasavvuf öğrenimi görmüş, Mevleviliğin Melamilik koluna bağlı, söz sanatlarına tutkun biriydi. Galip erken yaşlardan itibaren aralarında Süleyman Neşet’in de bulunduğu ünlü hocalardan dil, din, bilim ve edebiyat dersleri aldı. Mevleviliğe bağlılığı tüm yaşam seyrini belirledi. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin güçlü etkisi altında şiirler yazmaya başladı.

Daha yirmi dört yaşındayken Divan’ını tamamlamış, hemen ardından Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) adlı benzersiz mesnevisini kaleme almıştır. Sebk-i Hindi olarak anılan karmaşık ve yoğun imgelerle örülmüş anlatı biçeminin tüm öğelerini coşkuyla kullanmış, zengin düşünsel ve kültürel birikimini yepyeni bir dille şiirine yansıtmıştır.
1784’te, Mevlevilik hakkında görgü ve bilgisini geliştirmek ve Galata Mevlevihanesi’nde başladığı “çile”sini tamamlamak amacıyla Konya’ya gitti. Ailesinin isteği üzerine tekrar İstanbul’a döndü ve çilesini Yenikapı Mevlevihanesi’nde “bin bir gün”de tamamlayarak “dede” ve “hücrenişîn” oldu. Şeyhi olan Ali Nutkî Dede Efendi’den “hilâfet alıp” Mevlevi Şeyhi adayı haline geldi.

Çilesini bitirmesinin ertesinde tekrar şiire dönen Galip dini tasavvufi eserler üzerinde çalışmalarına devam etti. Tarabzonlu Köseç Ahmed Dede’nin Es-Sohbetü’s-Sâfiye adlı eserine yazdığı haşiye ile Mevlevi dervişi ve şairi Yusuf Sineçâk’ın Cezîre-i Mesnevî’sine yazdığı şerh bu dönemin ürünleridir.

Mevleviliğe eğilimi olan III. Selim’in 1789’da tahta çıkması Galip için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Galata Mevlevihanesi postnişîninin şeyhlikten azledilmesini takip eden bir dizi gelişme sonunda 1791’de Galata Mevlevihanesi şeyhliğine tayin edildi. Şeyhliği döneminde padişahın şaire teveccüh gösterdiği, divanını tezhip ettirdiği, talebi üzerine Galata’daki mevlevihaneyi ve Mevlânâ’nın Konya’daki türbesini onarttığı bilinmektedir.
Şeyh Galip 1799 yılında hayatını kaybetti. Annesini ve tüm hayatı boyunca dostu olan mevlevi dervişi Esrar Dede’yi peş peşe kaybetmenin acısının şairi ölüme götüren hastalığın nedenleri arasında olduğu kaydedilmiştir. Mezarı Galata Mevlevihanesi’nin avlusundaki türbededir.

Divan edebiyatının son büyük şairi sayılan Şeyh Galip, şiire getirdiği dil ve biçem yenilikleri, kendi deyimiyle “tekellüm etmiş olduğu bir başka lûgat” dolayısıyla birçok edebiyat tarihçisi ve eleştirmen tarafından “modern Türk şiirinin ilk büyük şairi” olarak anılmaktadır.

edebiyathaber.net (21 Kasım 2017)

Yorum yapın