“Önemi yok” mu gerçekten? | Didem Görkay

Mayıs 8, 2024

“Önemi yok” mu gerçekten? | Didem Görkay

1935’te Macaristan’da doğan, 1956’da Stalin karşıtı sosyalist işçilerin rejimi devirmek için çıkardığı ayaklanmanın Sovyet ordusu tarafından bastırılması sonrasında, kocası ve henüz birkaç aylık çocuğuyla Macaristan’dan kaçıp İsviçre’ye yerleşen Ágota Kristóf, 2011’de dünyaya veda ettiğinde geride öteki nesillere aktarılacak etkileyici eserler bıraktı. Ülkesinden zor koşullarda ayrılmasına rağmen İsviçre’ye yerleştikten sonra Fransızcayı ana dili gibi öğrenen, sürekli yazan ve yaşamını sürdürebilecek maddi gereklilikler için saat fabrikasında çalışan Kristóf, çağının çok ötesinde bir edebi yetenekti.
Orijinal adı C’est égal olan ve yirmi beş kısa öyküden oluşan Önemi Yok, yazarın ruhsal dünyasında barındırdığı duyguları okura aktarırken, adeta ritüel gibi çevresinde döndüğü belirli izlekler var, aslında yazarı bu kadar farklı kılan da ele aldığı bu meseleler. Öykülerin genelinde temel izlek mutsuzluk, bunun hayatın her alanında varlığı ve okurun kitabın her sayfasında mutsuzluğu iliklerine kadar hissetmesi. Mutsuzluk, hiçbir insanın önüne gökten üç elma gibi düşmez. Yazar da bu metafordan yola çıkarak mutsuzluğu oluşturan temel nedenleri “terk edilmek, yalnızlık, vicdan azabı yaratan suçlar, ölüm ve öldürmek” olarak somutluyor ve bu izlekleri öykülerinde ilmek ilmek işliyor. Kristóf’un öykülerinde en tekinsiz karakter, baba. Yazar, bu figür üzerinden babalık meselesini sorguluyor ve okura hep sallanan ama ne zaman yıkılacağı bilinmeyen bir köprüden geçiyormuş hissi veriyor.
Geçmişinde aile ve baba travması olan okuru derinden etkileme ihtimali yüksek olan Posta Kutusu öyküsü, çocukluğu olmayan yetişkinlerin kayıp hayatlarına örnek olarak gösterilebilir. Öykü, bir sinek ısırığının insanı uykusunun en derin yerindeyken uyandırıp sinirlerinin boşalması etkisi yaratarak bitiyor. “Bu akşam bir havalimanında oturmuş, Batı Hint Adaları’na gidecek uçağı bekliyorum. Neden mi Batı Hint Adaları? Neresi olsa olurdu, ‘babam’ın beni bulmayacağı kadar uzak olsun yeter.” (s. 46) Ágota Kristóf babası yüzünden çocukluğu yaşayamamış bir yetişkin olduğunda, belki düzgün hayat kurarım umuduyla kendi ailesini yaratıyor ama işler istediği gibi gitmiyor. Henüz birkaç aylık olan bebeğiyle, kocasının siyasi olaylara karışması nedeniyle ülkesinden kaçması yüzünden, kendini ve sürdürmek zorunda olduğu hayatı gözden çıkarıyor. Artık yaşamın her anında karşısına çıkan sorulara verilecek tek bir yanıtı var: “Önemi yok”. Kristóf, vazgeçmenin tatlı sarhoşluğu içinde her şeyi önemsiz buluyor. “Nasıl olursa olsun” artık onun net cevabı, hem de her soruya karşılık.
Kitapta yer alan öykülerin çoğunda ölüm ve öldürmek temel izlek olarak hemen dikkat çekiyor: “Tüm bunlar beni bırakmak istemeyen köpeğimi zehirlediğim zaman yaşandı. Ceketime, pantolonuma asılıyor, trene binmek istediğimde acı acı uluyordu. Ben de onu zehirledim ve heykelin altına gömdüm.” (s. 14) ya da “Edebiyat öğretmenimi çok seviyordum. İşte bu nedenle, öğrencileri tarafından katledilmiş bir şiir yüzünden ne çektiğini görünce acıdım zavallıya, tam öğlen on iki buçukta, okulun yanındaki parkta küçük kızların unuttuğu bir iple acısına son verdim.” (s. 28) Küçük bir çocuğun ailesiyle yaşadığı birkaç dakikalık zaman dilimini anlattığı Çocuk adlı kısa öykü ise şöyle son buluyor: “Hep yalan söylüyorsunuz, iyi biriymiş gibi davranıyorsunuz. Büyüyünce öldüreceğim sizi!” (s. 31)
Kötülük tohumlarının, henüz çocukken insan davranışları sonucunda atıldığını psikoloji ile ilgisi olan herkes bilir. Kristóf da İntikam adını taşıyan öyküsünde şu cümlelere yer veriyor: ”Dayak yiyenler, yumruklara karşılık vermeden boyun eğdiler. Ama kötü insanlar oldular.” (s. 75)
Kitabı okumayı düşünen okurlara naçizâne önerim, huzur veren öyküler okumayacağınızı bilerek kendinizi hazırlayın. Geçmişteki yaralarınız kaşınacak, hep görmezden geldiğiniz can kırıklıklarınızı bu sefer gün yüzüne çıkarmak isteyeceksiniz ve hatta her şeye rağmen bir yerlerde yaşatmaya devam ettiğiniz Pollyanna “Sadece aptallar mutlu olur,” diyerek havlu atacak ama unutmamak gerekir ki: “Yaralarınızla yüzleşmek onları saklamaktan daha kolaydır.”

edebiyathaber.net (8 Mayıs 2024)

Yorum yapın