“Önce Dağlar Kar Tutacak” mı dersin? | Merve Koçak Kurt

Kasım 5, 2018

“Önce Dağlar Kar Tutacak” mı dersin? | Merve Koçak Kurt

Yağmura benzer kelimeler/iyle yağar Sevgili Okur önce! Sonbahardır. “Karın cümleleri” ile birlikte olmak için, kışı beklemek gerekecektir. “Kar iyice çoğaldı. Bütün boşlukları doldurdu. Cam yeniden buğulandı.” denecektir, öyküdeki gibi. Lakin henüz erkendir. Okumak için ayırdığınız vakitler çoğalmaya başlamıştır. Sırasını bekleyen onca kitabın yanında yeni kitapların yolunu gözlersiniz. Adıyla çarpar sizi biri: “Önce Dağlar Kar Tutacak”tır. Hayalinizde bir dağın zirvesi canlanır ve onun beyaz dorukları… Açıp bakarsınız içini. Dalın Ağrısı’dır öykü. Yazarı da Semih Öztürk. “…Hiç kimse hesaba katmaz, dalın ağrısı salıncak yarasındandır.”

İlk öykü kitabıdır; “Önce Dağlar Kar Tutacak”tır. Son dönemde gördüğünüz en güzel kitap girişlerinden biriyle karşılaşırsınız. Olduğu gibi not düşersiniz: “Dörtnala koşan atlar değil, rediflermiş aslında. İnsan sadece baktığı boşluklarda asılı kalırmış. Hevesle kursak arasında toza dumana kim karıştıysa yediği ömrün helali hoş olurmuş. Topraktan gelenin çamura kesmesi hayırdanmış. Bir gün nasılsın diye soracak olurlarsa iyiyim demeyecekmişsin, ayıpmış. Yarım olmak ödevmiş. Tam bile olsan yarım durmak lazımmış. Dünya herkese yetecek kadar bir yer kaplarmış. Dağın suyu, ormanın ağacı, sofranın tuzu, gecenin gündüzü eninde sonunda birbirine karışırmış. İnsan, asıl eksildikçe tamamlanırmış. Öğrendim.”

Mevsim kış, insan karlı…

2018 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü alan Öztürk, 1989 Giresun doğumlu. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü’nden mezun. Çeşitli dergiler, gazeteler ve internet sayfaları için söyleşiler yapıyor, öyküler/ yazılar yazıyor ve edebiyat içerikleri hazırlıyor. “Ecevit Kitap Kırtasiye”, “Hamal Aranıyor”, “Kamyon”, “Nahide’nin Saçları”, “Önce Dağlar Kar Tutacak”, “Sevgili Ayten”, “Küf” ve “Yarı Tahliye” kitaptaki diğer öyküler…

Öykülerdeki anlatıcılar ağırlıklı olarak “ben-anlatıcı”.  Yer yer diyalog, yer yer betimlemelerle zenginleştirilmiş konular ise çeşitlilik arz ediyor. Bariz bir taşra sıkıntısı da dikkati çekiyor. Mevsim genelde kış. İnsanlar ıssız. İçler gelgitli ve karanlık… Karakterler oldukça renkli bir yelpazede. “Parmak uçları yangın yeri, Nahide içinde hapis.” Okurken öyküler gözünüzde canlanıveriyor. “Vadinin karşı yamacındaki tek gözlü evden bir şarkı yükseldi. Boşluğa doğru uzun uzun yankılandı ses. Önce derenin suyuna çarptı, sonra Nahide’nin yüzüne.”

Bir erkek mahkûmun da sözleri değiyor dilimize, kurbağaları susturmaya çalışan Nahide’nin de. Masalsı bir dilin arzıendam ettiği de oluyor bazen: “Uzak köylerde karanlığın kuytuları sahiplidir. İnsanlar çekilir, onlar gelir. Ola ki isimleri zikredilmeye görsün; kulakları göğe doğru dikilir, koklaya koklaya bulup insan çalarlar. Ev, orman, dere dinlemezler. Orduları büyük mü büyük, çukurları derin mi derindir. Yılan yuvalarında gizlenirler.”

Yalnızlık nerede başlar?

Okumanın da yazmanın da bin bir türlü hâli var Sevgili Okur! “Yaşam zamanımızı alır. Yaşam hepimiz için benzeri deneyimlerden oluşur. Yaşamın içindeyken yalnız değilizdir, başkalarıyla birlikte bir şeyler yapmaktayızdır. Ama iki kişi tam tamına aynı şeyleri yaparken bile aynı şeyi yaşamaz. Deneyim başkalarıyla birlikte edinilebilir ama paylaşılmaz. Yalnızlık orada başlar. Deneyimi aynısıyla aktaramayışımızda…. Edebiyat da o yalnızlıkta o tortudan açıklanması imkânsız bir denklem aracılığıyla süzülerek başlar ve asla yaşamın kendisini anlatmaz, yaşam üzerine bir hikâye anlatır.”  demiş ya Sırma Köksal Okumanın Hâlleri’nde. Okurken, yazarken… Yalnızlık nereden başlar, diye düşündürüyor kitap: Kelimelerimizin bittiği yerde/n belki…

“Nahide’nin Saçları”ndaki gibi “Kendi çukurundaydı, kimsenin bundan haberi yoktu.” Yaşantıların birbirine bu kadar benzediği, davranışların klişeleştiği, tutumların tekdüzeleştiği şu zamanda “hikâyelerimizin” de aynı’laşması söz konusu olabilir. Kurduğumuz cümlelerin grileşmesini engellemek için, bakış açımızı geliştirmek, dağarcığımızı genişletmek ve okumalarımızı çeşitlendirmek gerek. Biraz eskilerden, biraz yenilerden… Okumak gerek.

“Herkes şaşkın, boş boş bakıyor. Düştüğü yer çukurdu. Kar, o çukuru da kapattı yavaş yavaş.” diyor Semih Öztürk. Ne dersin, Sevgili Okur! Önce dağlar -mı- kar tutacak? Okurken. Yazarken.

Merve Koçak Kurt – edebiyathaber.net (5 Kasım 2018)

Yorum yapın