Mitolojinin modern serüveni | Okan Çil

Kasım 3, 2020

Mitolojinin modern serüveni | Okan Çil

1976 yılında doğan Ersun Çıplak, şiir üzerine çok yönlü çalışmalar yapan bir şair. Bugüne kadar Bir Şiirin Söylediği (2007), Eksik Emanet (2009), Fatih Terim (2013), Minima Poetika (2013), Şiir Terapi (2014/çeviri), Sen Anlama (2017) kitaplarını kaleme alan Çıplak, geçtiğimiz günlerde Kaostan Düzen Arayışına – İnsanın Mitolojik Serüveni Üzerine Denemeler adlı kitabıyla okurlarının karşısına çıktı. A7 Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan Kaostan Düzen Arayışına, varoluşa mitoloji penceresinden bakma gayretinin bir ürünü olarak yorumlanabilir.

Bilindiği üzere mitoloji sırtını gerçeküstü karakterlere, mekân ve olaylara dayayarak ortaya çıkan, korku ve arzularla beslenen, dünyayı ve insanı anlama/düşünme çabasının bir ürünü. Pek tabii girişilen bu çaba, toplumların kültür evriminde ve bilimsel gelişmelerde de etkili olmuştur ancak mitoloji, söylenceler ve efsaneler, korku-umut dengesini belirlemeye çabalayan insandaki eksik yönü, anlamdaki boşluğu tamamlamaktadır. Böylelikle insan, aklındaki ve görüp tanımaya gayret gösterdiği doğadaki karmaşayı, iç tutarlılığa sahip bir neden-sonuca oturtarak ruhani anlamda rahata erdiği gibi, eylemlerine da ulvi bir amaç yüklemeye başlar.

Uzak coğrafyalarda ortaya çıkan mitolojilerin birbirine benzemesi biraz da bu yüzden olsa gerek. Hatta bu benzerlik sadece çok tanrılı inanç sistemlerinde değil, tek tanrılı dinlerin mit ve ritüellerini de kapsamakta, arkaik dönemden gelen bazı alışkanlıklar günümüzde dahi sürdürülmektedir.

Mitoloji kendini yeniden üretir

Kaostan Düzen Arayışına, mitolojinin sadece arkaik dönemde ortaya çıkan ve sadece o dönemde üretilen bir şey olduğu fikrine karşı çıkarak başlar ve Çıplak, bu soruyu şöyle cevaplar.

“Eldeki mitolojik metinler, pür bilimsel olduğu iddia edilen ama aslında tek yanlı bir bakış açısını ortaya koyan şekilde incelendiğinde bu soruya verilen yanıt olumlayıcı olacaktır. Oysa toplumsal sistemlerin kendilerini meşrulaştırmak için mit üretme mecburiyeti duymaları ve hatta çocukların gelişim süreci gereği anne-babalarını mitolojik kahramanlar gibi algılayıp bir aile miti oluşturma eğiliminde olmaları gerçeği ortadayken, mitolojinin arkaik ya da gelişmemiş bir bilincin göstergesi olduğunu iddia etmek hiç uygun olmayacaktır.”

Çıplak’ın bu fikri belki de kitabın temel meselesini oluşturur ve bu mesele üstünden mitolojiyle toplumların kültür evrimine dair önemli göstergeler karşı karşıya getirilir.

Belirli temalarla bölümlere ayrılan kitap, önce temaya karşılık gelen mitolojik hikâyeyi okurlarına hatırlatarak, bu temanın farklı dönemlerdeki kültürel, sanatsal, edebî yansımalarıyla beraber yorumlanmasının ardından bir çıkarıma ulaşmaya çalışılır.

Demeter’den Cumartesi Annelerine

Bu çabanın en güzel örneklerinden biriyse “Elem ve Yas” bölümünde karşımıza çıkar: Zeus ve Bereket Tanrıçası Demeter’in dünyalar güzeli bir kızları olur. İsmi Persephone’dur. Çiçeklere zaafı olan Persephone bir gün harika bir çiçek görür ve onu koparmak için eğilince, ona uzun zamandır göz koyan Hades tarafından yer altına çekilir. Diğer tanrılar onu kurtarmak için n’aparlarsa yapsınlar başarılı olamazlar. Demeter olan biteni öğrenip Zeus’un buna göz yumduğunu fark edince Olimpos’a küserek izini kaybettirir ve insanların arasında yaşamaya başlar. Bereket tanrısının ortadan kaybolması, haliyle o günden sonra büyük bir kıtlığın yaşanmasına sebep olur. Araya giren tanrılar Hades’le Demeter için bir orta yol ararlar, sonra şöyle bir çözüm bulunur. Persephone yılın üçte ikisini yeryüzünde, üçte birini yer altında geçirecektir. Demeter böylelikle dünyayı cezalandırmaktan vazgeçer; Persephone her döndüğündü doğa aşka gelir ve bereketlenir; gittiğindeyse her şey solmaya başlar, ortalığı sert rüzgarlar ve soğuklar kaplar.

Mevsimlerin oluşumunun bu şekilde sembolize edildiğini düşünen James Frazer, aynı zamanda ekim ve hasat zamanlarının, ibadet ve kurbanların da bu dönemlere göre şekillendiğinin altını çizer.

Çıplak, daha sonra bu hikâyenin resimdeki izini sürmeye başlar ve karşımıza iki tablo çıkarır. İlki Peter Paul Rubens’in eseri Proserpina’nın (Persephone) Kaçırılışı’dır. 1636-1637 tarihlerinde yapılan bu resimde Hades’in, Persephone’u kaçırdığı anı ve diğer tanrıların onu engellemeye çalışmasını görürüz. FredericLeighton’a ait olan diğer resmin ismi de Persephone’unDönüşü’dür. 1891 tarihli olan bu resimdeyse yer altından yeryüzüne çıkmak üzere olan Persephone’u, annesi Demeter’in kollarını açarak karşıladığını görürüz.

Daha sonra günümüze gelerek, konuyu hem güncel hem de can yakıcı bir yerle ilişkilendiren Çıplak, Cumartesi Annelerinden bahseder.

“Artık Cumartesi Annelerinin evlatlarının akıbetini öğrenmek amacıyla Galatasaray Meydanı’nda eylem yapması yasak! Yaşamı çoğaltan anneler, ellerinden alınan çoğulluklarının yasını tutmaktan alıkonuluyorlar. Onların öfkeleri ve acıları belki Demeter’in öfke ve acısının düzeyine ulaşıp yeryüzünde hayatı durduramayacak, diğer tanrıları arabuluculuk etmeye zorlamayacak. Ama yine de başımıza çokça iş açacak; çünkü Cumartesi Anneleri, yılın bırakalım üçte ikisini, bir saniyeye bile razı. O bir saniye, evladının akıbetiyle ilgili tek kelimeyi duyar duymaz tükenecek olsa da.”

Güncelin Mitolojisi

Yukarıda bir örneğini verdiğimiz Kaostan Düzen Arayışına – İnsanın Mitolojik Serüveni Üzerine Denemeler, bu gibi temalar üzerine oluşturulmuş, sanatın farklı disiplinlerinden verdiği örneklerle zenginleşen bir deneme. Bunu yaparken siyasetten ve sosyal sorunlardan da kaçınmadan ilerleyerek, arkaik hikâyeleri getirip getirip ülkemize, sokağımıza, evimize sokaktan geri durmaz. Böylelikle arkaik dönemin modernle olan ilişkisine küçük de olsa bir katkıda bulunur.

Okan Çil – edebiyathaber.net (3 Kasım 2020)

Yorum yapın