Kuzey polisiyelerinin öncüsü: Martin Beck polisiyeleri | Serkan Parlak

Haziran 3, 2020

Kuzey polisiyelerinin öncüsü: Martin Beck polisiyeleri | Serkan Parlak

“Ölünün arkasından kötü konuşulmaz.”

Martin Beck serisinin ilk kitabı olan “Kanaldaki Kadın” geçtiğimiz günlerde Ayrıksı Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı. Geçmiş yıllarda Milliyet Yayınları ve İnkılap Yayınevi tarafından kitapların bir kısmı yayımlanmış ancak seri tamamlanamamıştı. Ayrıksı Kitap tarafından serinin öteki dokuz kitabının da orijinal sırasına sadık kalınarak yayımlanacağını belirtelim. Seri 1960 ve 70’lerde İsveçli çift Maj Sjöwall ve Per Wahlöö tarafından yazıldı, birçok dile çevrildi ve Edgar Allan Poe ve İsveç Akademisi başta olmak üzere çok sayıda ödül aldı. Sinemaya aktarıldı, televizyon dizisi çekildi. 1975’te Wahlöö’nün ölümü sonrası eşi Sjöwall tarafından yeni bir Martin Beck kitabı yazılmadı.

Polisiye klasiklerinden kabul edilen seri İsveç özelinde modern kapitalist toplumun yapısal özelliklerine daha derinlikli bakılmasına aracılık yaptı. Sjöwall ve Wahlöö modern İskandinav polisiyesinin oluşumuna öncülük ettiler. Kuzey polisiyesine kazandırdıkları saygınlık başta olmak üzere bütün dünyada çok sayıda polisiye yazarına da ilham kaynağı oldular. Mayıs 2013 tarihli Sabit Fikir dergisinin “ Yükselen İskandinav Fenomeni Kuzey Karası” temalı özel sayısında Aysu Önen’in belirttiği gibi (s.26) “ Kitaplar, yaşadıkları toplumun Marksist bir eleştirisiydi, dünyayı değiştireceklerini düşünüyorlardı. Maj ve Per o dönemde farkında olmasalar da, ‘Martin Beck serisi’, suçun arka planındaki politik tavrıyla, sevimsiz ve asosyal dedektif tiplemesiyle, eşit ağırlıklı kadın ve erkek yazar sesiyle bugünün İskandinav polisiyesine ilham verecekti.”

Gelelim ilk romanın hikâyesine… İsveç’te bir kanalda kadın cesedi bulunur. Kadına tecavüz edilmiş ve boğularak öldürülmüştür. Komiser Beck işin başına geçer. Başlangıçta ortada ne şüpheli, ne de tanık vardır. Kısa süre içinde soruşturma tıkanır. Ancak dosya rafa kaldırılacakken iyi haberler gelmeye başlar. Karakol polislerinden biri o yaz kanaldan çok büyük bir yolcu gemisi geçtiğini hatırlar. Gemi, cesedin bulunmasından dört gün önce geçmiştir. Elçilikten Amerikalı bir kızın seyahat amacıyla geldiğini, arkadaşına attığı karttan ise yolcu gemisine bineceğini öğrenirler. Nebraska’dan Komiser Kafka’yla temasa geçilir, kız hakkındaki bilgilere ulaşılır. Martin Beck ekibini yorucu ve soru işaretleriyle dolu bir soruşturma beklemektedir. Katil gemideki yolcu veya mürettebattan kim olabilir?

Seriye adını veren başkahraman Komiser Martin Beck’e bakalım şimdi de… Beck, bir polisin sahip olabileceği en önemli erdemlerden üçüne sahiptir: inatçı, mantıklı ve çok sakin… Duruşunu değiştirmez ve hangi dava olursa olsun profesyonelce davranır. Hırslı olmadığından Cinayet Masası şefi olamaz ama bunu dert etmez. O çok sağlam bir adli soruşturma ustasıdır, hatta ülkenin en iyisidir. Öte taraftan mutsuz ve içine kapanık bir kişiliktir. Karısıyla iyi anlaşamaz, sıkıcı rutinler yüzünden mutsuz bir evlilik hayatı vardır. İlişkilerinde kayıtsızlık ve ilgisizlik had safhadadır. Belki de birbirleriyle gerçek anlamda konuşmayalı yıllar olmuştur. Çocuklar büyümeye başladığından, karısı büyük bir heves ve kararlılıkla evdeki bakıcı rolünü üstlenmiştir. Beck, vaktinin çoğunu işine ayırır. Evde rahatlamak için uğraşıp durduğu bir gemi maketi vardır sadece.

Üstat Erol Üyepazarcı 221B’nin Kuzey Polisiyeleri temalı sayısında (Ocak-Şubat 2018, sayı 13, s.29) Martin Beck öykülerinin temel niteliklerini şöyle özetliyor: “ Martin Beck öyküleri, polisiye kurgu içinde çok kuvvetli toplumsal eleştirilerin yer aldığı yapıtlardır. On Martin Beck öyküsünde de cinayetin toplumsal nedenleri araştırılır. Yazarlarımız için cinayet bir kişinin fevri bir davranışı değildir, her cinayetin bir toplumsal alt yapısı vardır. Polis güçleri de suçlular da refah toplumu diye göklere çıkarılan İsveç toplumunun birer aynasıdır. Wahlöö-Sjöwall çifti başta siyasi güç olmak üzere her türlü gücün kötüye kullanılmasını ve toplumda sistematik biçimde beyinlerin yıkanmasıyla değer yargıları oluşturulmasını şiddetle eleştirirler.”

Son olarak da üsluba bakalım. Yoğun ve tok bir anlatım, geçişler çok iyi, tutumlu anlatım ve işlevsel diyaloglar çok iyi seçilmiş. Ana olay örgüsünü besleyen yan olaylara dair ayrıntılar da iyi işlenmiş. Ayrıntılı soruşturma süreci ve iki ayrı raporun dökümü bazen okuru yorabilir. Takıntı derecesinde kontrollü yapı; belirsizliğe, boşluğa yer yok. Şaşırtmalar ve yön değişimleri söz konusu ama çözüme doğru gidiş hep var. Katilin dışında bütün şüphelilerin sorgulanması, elenmesi, Komiser Beck’in kurduğu tehlikeli plan sayesinde katilin yakalanması, sonuçta bütün olasılıklar sorgulanıyor. Bu tarz bir metni okur neden okuyabilir? Belirsizlikleri en aza indirmeye ve suçluya ulaşmaya koşullanmış bu kontrollü modern yapının verdiği tatmin duygusu olabilir mi?

Kaynak: Kanaldaki Kadın, Martin Beck Serisi 01, Maj  Sjöwall*Per Wahlöö, Ayrıksı Kitap, Çeviren: Bilge Turan Zourbakis, 330 s.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (3 Haziran 2020)

Yorum yapın