Lidya Kuyumcu: “Kuşağımın, sınırların ötesinde işler başaracağını düşünüyorum.”

Aralık 15, 2023

Lidya Kuyumcu: “Kuşağımın, sınırların ötesinde işler başaracağını düşünüyorum.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Lidya Kuyumcu, 28 Ağustos 2008 tarihinde İzmir’de doğdu. İzmir’de bir lisede okuyan Kuyumcu, yazarlık dışında tiyatro, resim ve müzikle de ilgileniyor. Geçtiğimiz hafta Kalan Yayınları etiketiyle okurla buluşan AYDA romanı, yazarın ilk basılı eseridir. Lise edebiyatı sevenlerin hiç sıkılmadan okuyacakları bir roman olduğuna en ufak kuşkum yok. Aralık ayına girdiğimiz şu günlerde Lidya Kuyumcu ile bir söyleşi yaptık.

Merhaba Lidya, ilk basılı eseriniz olan AYDA için öncelikle sizi tebrik ederim. Okurunun bol olmasını samimiyetle istiyorum. Çünkü eser bende iyi bir izlenim bıraktı. Sohbet ilerledikçe bunun nedenlerini de açıklayacağım zaten. Güzel bir çalışma olmuş. Okurlar için AYDA kitabının yazarı Lidya Kuyumcu’yu tanıtır mısınız?

Kendimi tanıtmak istersem önce hayallerimden ve hobilerimden söz ederim. Çünkü benim vücudumu olmasa da ruhumu bunlar var ediyor. Tiyatro, roman okumak, roman yazmak, şarkılar, filmler, piyano… Bunlar sayesinde ruhum doyuyor, var olduğumu hissediyorum. Ve kendimle ilgili önemli bir bilgi vermem gerekseydi o bilgi şu olurdu; Ben sadece Lidya değilim. Her yazdığım veya içselleştirerek izlediğim karakter, benim bir yan karakterim. Mesela Ayda. Onu yabancı biri gibi görmek şöyle dursun, sanki benim farklı bir evrenden farklı bir versiyonummuş gibi hissediyorum. Bir olayla yüzleştiğimde hem Lidya’nın hem de Ayda’nın ne yapacağını düşünüyorum. Kendimle alakalı bunları söyleyebilirim.

Einstein “her şey merakla başlar” der. Sizin edebiyat merakınız nereden geliyor?

Roman okumayı her zaman çok severdim. Daha yeni eserler okudukça edebiyata karşı git gide merakım kabardı ve düzenli olarak okumaya devam ettim. Sonrasında da yazmanın çok zevkli olacağını düşündüm. Özetle roman okuma sevdam edebiyatı irdelememe vesile oldu.

Ben AYDA romanını beğendim. Çok emek verdiğinizi tahmin edebiliyorum. AYDA’nın kurmaca kısmını ve yazıya akıtma sürecinizi, belki özellikle yazarken yüzleştiğiniz güçlükleri anlatır mısınız?

Öncelikle kitabın fikri ilk kez kafamda 6. Sınıftayken müzik dinlerken bir anda oluştu. Unutmamak adına hızlı hızlı notlar aldım ve ilerleyen günlerde defterlerimde şablonlar oluşturdum. Kitabın ilk müsveddesini 7. Sınıfta defterime yazdım. Ancak çok alelacele oldu ve memnun kalmadım. Sonrasında 8. Sınıfta ilk kez ciddi olarak yazmaya başladım. Kurgusu kafamda epey mayalanmıştı ve takriben dört ay içinde yazıya döktüm. Yazarken yaşadığım muhtemelen en büyük sorun ise denge kurmaktı. Çoğunlukla yabancı medya tükettiğimden daha çok o kültürler kafamda oturmuştu ama yazarken içinde bulunduğumuz kültürü de göz ardı edemezdim. Tabii bunu da geleneksel olmadan yapmalıydım. Asla geleneksel biri değilimdir.  O yüzden ütopikleşmeden ancak yabancı kültürlerin tarzıyla olaylara yaklaşmanın karşılaştığım bir güçlük olduğunu söyleyebilirim. Bir de şundan bahsetmek istiyorum; Kitabı erken yaşta yazmaya başladığım için fikir dünyam çok hızlı bir şekilde genişliyordu ve yazdıklarımdan asla memnun olamıyordum. Hep yeni şeyler öğrendiğim, deneyimlediğim için sürekli kitapla oynamam gerekiyordu. İlk kitabımı yazdıktan iki yıl sonra bastırmamın temel sebebi de bu.

Roman bölümlerine başlıklar vermenizi sevdim. Kitap kapağını da beğendim, içeriğe iyi bir gönderme yapıyor. İçeriğe gelirsek roman neredeyse bütünüyle liseye giden bir sınıftaki öğrenciler arasında geçiyor. 207 sayfa yekün tutan bir romanda öğretmenler, öğrenciler, ebeveynler, dersler, notlar, duygular, krizler, olaylar olmak üzere acaip bir hareketlilik var. Herkese bir rol verilmiş ve herkes rolünün hakkını veriyor. Başkahraman Ayda, tüm krizleri mıknatıs gibi üstüne çekiyor, her defasında da başarıyla savuşturuyor. 15 yaşında böyle bir roman yazmak bana göre hiç de göründüğü gibi kolay değil. Hatta düpedüz çok çetin bir yola girmek. Fakat samimiyetle söylüyorum ki romanın karanlık dehlizlerinde çıkarttığınız krizler, krizleri çözüm şekliniz bende hayranlık uyandırdı. Bunu nasıl başardığınızı sormadan öteki soruya geçemeyeceğim.

Bunun için daima kullandığım bir yöntemim var. Yazmadan evvel yalnızca çıkacak krizi ve çözümlenmiş olacağını belirledim. Ancak çözümün nasıl olacağını önceden belirlemedim. Ayda bir genç kız olarak kriz gelip onu bulduğunda nasıl ki doğaçlama çözüm buluyorsa ben de bir genç kız olarak yazarken krizi doğaçlama çözüme kavuşturdum. Belki de verdiği doğaçlama, plansızlık hissi bunu daha da gerçekçi kıldı. Ayrıca kendim krizi doğaçlama çözerken de Ayda gibi düşünmeye çalıştım, bu karakteri oyuncular gibi içselleştirdim. Bu yüzden mümkün olabildiğince makul çözümler ortaya çıktı.

Spoisever okurlara romanın konusunu kısaca özetler misiniz?

Roman, temelde Ayda Yaldız’ın hayatını konu alıyor. Pek çok olay var ve konu Ayda’nın düşünceleri ve kaderi etrafında dönüyor. Gizemli bir teması olan romanda epey olay bir bir açığa çıkıyor ve Ayda’nın penceresinde okuyucu da bir bir öğreniyor. Kitap, geçmişi de irdeliyor, geriye dönüşler var. İlerledikçe Ayda gibi okuyucu da gizemlerin aslına adım adım yaklaşıyor.

Romanın başkahramanı Ayda bana göre müthiş güçlü bir karakter. O yaşta hayatın karşısına çıkardığı onca zorluk, onca travma, ihanet, aşağılanmaya karşın hepsinden güçlenerek çıkıyor? Pes etmiyor, vazgeçmiyor, mücadele ediyor. Günümüz kırılgan gençliği için hayran olunası bir rol model. Ayda karakterinin oluşumunu sizden dinlemek isterim.

Karakteri oluştururken güçlü kadın karakterlerden ilham aldım. Jane Eyre, AnnE Shirley Cuthberth, Emily Starr, Maxxxine Minx, Hermione Granger gibi… Ayrıca karakterin davranışlarını veya düşüncelerini yazarken yaşadıklarını da es geçmedim. Bu kadar çok şey yaşamış biri tamamiyle beyaz bir karakter olamazdı, bu da karakteri gerçekçi yaptı. İçindeki masumiyeti yitirmemiş, ancak tamamen beyaz da olamayacak bir karakter inşa ettim. Bir de yaşlarımızın yakın olmasından ötürü o yaşta bir kızın psikolojisini daha rahat kavrayabiliyordum.

Günümüz gençliği arasında en önemli sorunlardan biri de kuşku yok ki akran zorbalığı. Bu yüzden çok gencin canı yanıyor. Gözünden dolayı sınıf arkadaşları tarafından Ayda’ya da yapılmayan kalmıyor. Roman akran zorbalığının acımasız yüzüne parmak basıyor. Mesajınız gençliğe mi?

Mesajım yalnız gençliğe değil. Mutluluğu, başkalarının mutsuzluğunda arayan, acımasızlık yapıp başkalarının acısından beslenen, zehrini saf ruhlara akıtmayı hevesle bekleyen, karakterini güçlü lanse etmeye çalışan ancak aslında herkesten daha güçsüz olan, rezil bir karakteri havalı, ikonik, dirayetli sanan, yaş, cinsiyet fark etmeksizin herkese.

Tıpkı bizim hayatlarımızda olduğu gibi romanda da bir bakıyorsunuz iyiler kötü, kötüler iyi olmuş. İlkokuldan beri Ayda’nın arkadaşı olan Sarp’ın dönüşümü insanda öfke uyandırıyor. Işık’ın dönüşümü ise insanlık ölmemiş dedirtiyor. Gerçek hayat da buna benziyor. Bir yanda Sarplar, diğer yanda Işıklar. Neler söylemek istersiniz?

Kötülerin iyiye dönüşümü bence içlerindeki merhamet potansiyelini keşfetmiş olmalarına bağlıyken iyilerin kötüye “dönüşümü” bence çoğunlukla gerçek değildir. Pek çoğu zaten kötüdür ancak iyi kamufle olurlar. Uzun süre zehirlerini salmayı beklerler. Tıpkı yılan gibi ısırırlar sonra da. Bu ısırık izinden kanlar boşalan kişinin perspektifinden şok edici bir “dönüşüm” olarak algılanır. Ancak bence çoğunlukla ikiyüzlülerdir, dönüşmemişlerdir. Hatta bazenleri sinyallerini verirler -tıslayarak- ancak karşısı bunu kabul edemez, kandırılmış olmayı kendine yediremez ve kendi içinde sineye çeker. Kan kaybından ölmek üzereyken de hala bu “dönüşüme” mana veremiyordur yaralanan kişi. Sözün özü Işıklar bir bakıma doğru yolu bulmuş kimselerken Sarplar kötünün yanında bir de ikiyüzlü kimselerdir.

Ayda, tek başına hayatla göğüs göğüse çarpışan ve önüne çıkan engelleri başarıyla aşan cesur bir kız. Yaşadıklarından çıkardığı derslerle yarına büyüyerek gidenlerden. Nietzche gibi Felsefeciler beni öldürmeyen şey, güçlendirir der, Psikologlar ise olumsuz olaylar, insanda travmaya yol açar, akıl sağlığını bozar diyor. Felsefeciler, Psikologlar yıllarca aynı soruya farklı yanıtlar verdiler. Siz bu tartışmada nerede yer alırsınız?

Bence buna spesifik, net ve tek bir cevap verilemez. Sayısız etken vardır. Olayın ciddiyeti, kişinin karakteri, dirayeti… Öldürmeyen şey elbette ki güçlendirir ama bir raddeye kadar. Hayatı boyunca acı çekmiş bir kişi bu biçimde bir felsefi görüşe sahip olmaz genellikle. Acının her ne kadar güçlendirici bir etkisi olsa da hayatını acı içinde geçirmiş biri için pek de geçerli olmaz. Her olayın farklı bir ciddiyeti, her kişinin farklı bir hassasiyeti, sınırı, dirayeti vardır. Net bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak bence iki görüşün de yarı yarıya doğruluk payı vardır.

Romanınızı başarılı bulduğumu söylemeliyim. Adeta nefes almadan okudum. Özellikle şunu fark ettim ki roman derin anlamlar, uzun analizler, felsefi saptamalar yerine diyaloglar üzerinden yükseliş gösteriyor, zirveye çıkıyor. Yeterli hayal gücü olmadan art arda birbirinden farklı içerikler taşıyan diyaloglar başlatmak, bunları hız kesmeden sürdürmek ve bir mantık dahilinde sonuçlandırmak imkânsız. Hayal gücünün yanında iyi bir söz dağarcığının da olması gerektiğine en ufak kuşkum yok. Romandan edindiğim izlenime dayanarak söyleyebilirim ki bana göre Lidya Kuyumcu bir diyalog sihirbazı. Lidya Kuyumcu bunu nasıl başarıyor?

Bunun bir sebebi; bu kitabı sekizinci sınıfta yazmış olmam, yani o zamanlar söz dağarcığımın diyaloglar boyutundan daha zengin olmasıdır. Diğer ve asıl sebebi ise kitaptaki karakter ve olay bolluğu. Yani bu kadar çok olayın, bu kadar çok karaktere nüfuz etmesi diyalog bolluğu ile mümkün olabilirdi ancak.

Doğruyu söylemek gerekirse kaleminizin lise edebiyatına çok yakıştığını düşünüyorum. Yaratmış olduğunuz Ayda karakterini çok sevdim. Okurun da Ayda üzüldüğünde üzüleceğine, Ayda sevindiğinde mutlu olacağına en ufak kuşkum yok. Açıkçası kitabın sonunda DEVAM EDECEK notunu okuyunca sevindim. Fakat diğer yandan da cesur yürekli Ayda’nın ikinci kitapta nasıl bir dünyaya gözlerini açacağını, yüzleşmek zorunda olacağı krizleri de merak etmeye başladım. Merakımızı dindirin, bize spoiler verin dersek neler söylersiniz?

Normalde bu kitap şu anki kalınlığının iki katında olacaktı, o da devamı niteliğinde. Ancak sonrasında senaryonun devamının içeriğini yetersiz buldum ve ayrı bir kitap konusu olabileceğini düşündüm, bunun üzerine sondan yaklaşık iki yüz elli sayfa kadar çıkarttım ve dosyada sadece temel öyküyü bıraktım. Ana, kemik konuyu bir romanda işledim. Şimdi de şunu belirtmeliyim ki bu serinin devamı için iki kitap gelecek. Birincisinde Ayda’nın lise hayatına devam edeceğimizi söyleyebilirim, 11 ve 12. Sınıfından yani. Hayatını inşa edişini göreceğiz. Genç yaşta atıldığı kariyerini, arkadaşlıklarını, duygusal çalkantılarını, geçmişten gelen başka gizemleri ve daha pek çok şeyi. Şimdi en önemli kısma geliyorum; Ondan da sonra gelecek olan kitap muhtemelen en heyecanlısı ve en soluksuz okunacak olanı olacak. Üçüncü kitap, büyük bir zaman atlamasının ardından, çok daha büyük gizemlerle ve çokça geriye dönüşle dolu olacak. Muhtemelen de en kalını olacak.

Bu eseri okuduğum için mutluyum. Bunun iki sebebi var. Birincisi son dönemde artan; gençler nereye gidiyor, bu gençlikten bir şey olmaz, gençlik zamanı boş geçiriyor şeklindeki olumsuz görüşlere karşı birçok yetişkinin dahi başaramayacağı bir iş çıkarmanız ve bu olumsuz görüşleri eserinizle çürütmüş olmanızı deneyimlemiş oldum. Bunun için size ilk teşekkürümü etmek isterim. Mutluluğumun ikinci sebebine gelirsek Türk Edebiyatı’nın çok genç, yeni bir yazar kazanmış olmasıdır. İkinci teşekkürüm de bunun içindir. Okurlarınızın da eserinizi okuduktan sonra size hayranlık duyacaklarından en ufak kuşkum yok. Söyleşiyi sonlandırırken kendi kuşağınıza özellikle söylemek istediklerinizin olup olmadığını da merak ediyorum.

Ben açıkçası kuşağımın diğer kuşaklardan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ancak belli toplulukların olumsuz düşüncelerinin bazı kişilerin yanlış temsilinden kaynaklı olduğuna inanıyorum. Elbette her kuşakta olduğu gibi bu kuşakta da kötü niyetli, sorun timsali insanlar var. Fakat bu tüm kuşağı etkileyen bir şey değil. Ve şunu da üzülerek belirtmeliyim ki kuşağımdan çoğu kişi ekonomik kaygıyla hayallerinin peşinden koşamıyor. Bu da bu düşüncenin oluşmasında epey etkili bence. Kısacası, kuşağımın imkanlar verilirse sınırların ötesinde işler başaracağını düşünüyorum.

Kitabınız hayırlı olsun, Ayda’nın ikinci dünyasında görüşmek ümidiyle

Güzel sorularınız için teşekkür ediyorum, en kısa sürede tekrardan görüşme ümidiyle.

edebiyathaber.net (15 Aralık 2023)

Yorum yapın