Kitap kafelerin ikilemi: Kitap mı, kahve mi? | Metin Celâl

Ağustos 24, 2022

Kitap kafelerin ikilemi: Kitap mı, kahve mi? | Metin Celâl

Kahvenin kitapla birlikteliği tabii ki sosyal medya paylaşımları ile başlamadı. “Kitap kafe” buluşu da çok yeni görünse, 1990’lara, 2000’lerin başına tarihlense de 1500’lerde İstanbul’da ilk kahvehanelerin açılmasına kadar gidiyor kitapla kahvenin birlikteliği.

İstanbul Kitap Kahve

“Yazılı kültürün yaygın olmadığı modernleşme öncesi Osmanlı toplumunda kahvehaneler sözlü kültürün tesis ve devamının en önemli araçlarından biriydi ve ilk kuruldukları zamanlardan itibaren müdavimleri için okuma salonu olarak da hizmet vermişti” diyor Ahmet Yaşar İslam Ansiklopedisi’nin “kahvehane” maddesinde. Kahvehaneler birer kültür merkezi halini almış, toplu halde kitap okuma gelenekselleşmiş, edebiyat sohbetlerine mekan olmuş.

Tanzimat sonrası okuma mekânı şeklinde hizmet veren kahvehaneler kıraathane diye adlandırılmış. İlk örnek Divanyolu üzerinde 1857’de açılan Sarafim Kıraathanesi’ymiş. Burası müşterileri için gazete ve dergi bulunduran, sonraları kitap da satan, hatta kitap, gazete, dergi dağıtımı yapan bir yermiş. Yani ilk kitap kafeyi 1857’ye tarihlendirebiliriz.

Her şeyi olduğu gibi kıraathaneleri de dejenere etmişiz. Çocukluğumda, 1960’larda hâlâ kıraathaneler vardı ama bunlara neden o adın verildiğini anlamak mümkün değildi. Erkeklerin buluşup bol sigara dumanı altında kağıt oyunları, tavla, dama, satranç oynadıkları yerler halini almıştı kıraathaneler. Kıraat etmek yani okumak isteyenler için genellikle patronun masasının arkasında küçük bir kitap rafı ve o rafta birkaç kitap bulunurdu. Sanıyorum kıraathane açmanın kanuni şartı kitap bulundurmaktı. Çoğunluk gazete okurdu ama kitap okuyana hiç rastlanmazdı.

Kitapla kahvenin ayrılığı hayli uzun sürmüş. Yeniden buluşma 1990’larda büyük kitapçıların açılması ile başlıyor. Bunda da tabii AVM’lerin etkisi var. AVM’lerde geniş alanlar çok işlevli  dükkanlar açmaya olanak sağlıyor. 1994 yılının başında Remzi Kitabevi İstanbul’da Akmerkez şubesini açtığında içinde kafe var mıydı anımsamıyorum. Ama en büyük kitapçılarımızdandı ve bir bölümünde oturup kitapları incelemek mümkündü. Daha öncesinde kitabevlerimiz hem dar- küçük mekanlardı hem de kitapçılarımız sattıkları kitapların incelenmesinden, oturup okunmasından hiç hoşlanmazlardı.

Kitap kafelerin en erken, belki de ilk örneği Cağaloğlu meydanındaki Yazko Kitapevi’ydi. Yazko Yazarlar Kooperatifi adı üzerinde yazarların kurduğu bir kooperatifti ve amacı yazarlarının eserlerini yayınlamaktı. Hem kitaplar hem de döneme damgasını vurmuş Yazko Edebiyat, Yazko Çeviri, Somut gibi dergiler yayınlıyorlardı.

Yazko Kitapevi tam meydanda, modern bir yapı olan İstanbul Reklam binasının altında açılmıştı.  Geniş giriş katında bol çeşitli bir kitabevi ve asma katta kafe bölümünden oluşuyordu. Biz de 80 Kuşağı şairler ve yazarlar orada buluşur çay içerdik.

Hyypatia

İstiklal caddesinde açılan en büyük kitapçı Mephisto ve Tünel’deki tarihi Haşet Kitabevi yerine açılan ve Faruk Şüyün’ün yönettiği Dünya Kitabevi’ni kitap kafeler olarak anımsıyorum. İkisi de 90’lı yılların başına rastlıyor. Tabii kafe bölümü olmasa da İbrahim Yılmaz’ın Simurg Kitabevi’nde, Cağaloğlu’nda Mehmet Varış’ın Kitabevi’nde her zaman çay ikramı yapılırdı, üstelik ücretsiz.

Sonra İstanbul’un en büyük ve çeşiti bol kitapevi olan Sabri Kabalcı’nın Beşiktaş Kabalcı Kitabevi’nde de bir kafe bölümü açıldı. Cumartesi günleri öğle saatlerinde gider çay kahve içerken yeni çıkan edebiyat dergilerini incelerdim.

Günümüzde bir kitapçının kafesi olmaması garipsenir oldu. Artık “en güzel kitap kafeler” diye listeler bile yapılıyor. Tabii kitapçıların kafe de açmasındaki temel neden ekonomik. İstiklâl Caddesi, Bağdat Caddesi gibi alışveriş caddelerinde, AVM’lerde açılan kitapçıların sadece kitap satarak yüksek kiraları ödemeleri mümkün değil. Böyle olunca da kitapla en bağdaşan içecek olarak kahveye yöneliniyor.

Geçtiğimiz iki yılda yaşanan Covid salgını kitapçıların bu yönelimini iyice artırdı. Artık açılan her kitapçının mutlaka kafesi var. Çünkü salgın nedeniyle eve kapanan kitap okuru kitaplarını internet kitapçılarından almaya başladı. İnternet kitapçılarının bol çeşit bulundurması, yüksek indirim oranları ve neredeyse 24 saat içinde kitapları teslim etmesi gibi gelişmeler kitapçıların kitap satmasını daha da güçleştiriyor. İnternet kitapçıları ile rekabet edebilmek için onlar gibi çok çeşit bulunduramıyorlar, çünkü normal bir kitabevinin satışta bulunan 125-150 bin çeşit kitabı raflarında bulundurması mümkün değil. Avrupa’nın en büyük kitapçısı olarak sunulan BKM Kitabevi’nin Bursa’da 17 bin m2 alanda 500 bin çeşit, 10 milyon kitap stoğuyla hizmet verdiği söyleniyor ama bu benzersiz bir örnek. BKM’nin de kitap satışında internete ağırlık verdiğini biliyoruz.

Kadıköy’ün eski kitapçılarından Ünal Koçak’ın, İthaki Yayınları’nın hızla büyüyen Penguen Kitabevleri zinciri ise önemli bir örnek oluşturuyor. Hem kitap çeşidini bol tutmaya hem de kahveciliği hakkıyla yapmaya çalışıyorlar.

BKM ve Penguen Kitabevleri olumlu örnekler olarak yayıncılarımıza da ilham kaynağı olmuş. Yeni Şafak Kitap ekinin 15 Ağustos tarihli sayısının kapak konusu kitap kafeler. Kitap kafe konseptine geçiş yapan yayıncılarla görüşmüşler. Yayıncılar gittikçe azalan kitap satışlarının yarattığı ekonomik açmazları kitaplarını kendileri satarak yani kitapçılar açarak gidermeye çalışıyor. Bu kitapçılarda da mutlaka bir kafe bulunuyor.

Yayıncılıkla kitapçılığın birbirine çok yakın meslekler olduğu, kitabı üretenin satabileceği ya da satanın kitap da üretebileceği sanılır ama her mesleğin kendine has incelikleri vardır. Ve 15 yıl kitapçılık yapmış ve kitapçılıkta batmış bir yayıncı olarak biliyorum ki yayıncılıkla kitapçılık çok farklı uzmanlıklar gerektiren meslekler. Tabii kafe işletmeciliği de bambaşka bir alan. Umarım yayıncı dostların hepsi bu yeni işlerinde başarılı olur, kalıcı kitapçılar olarak yaşamlarını sürdürür.

Diğer yandan kitap ve kahve birbirine kardeş görünseler de zamanla birinin diğerine üstünlük sağladığını da kitap okuru olarak biliyorum. Çünkü kitap okuru ve kafe müşterisi aynı kişiler sanılsa da aslında farklı ihtiyaçları olan kişiler. Kitap okuru kitap rafının önünü işgal eden masada oturup hararetli bir sohbete dalmış kafe müşterisini sevmiyor, kafe müşterisi sohbetin en derin anında arkasındaki rafta kitap arayan kitap okurundan rahatsız oluyor, özeline kulak verilmiş gibi hissediyor. Bir kitap kafede hangi tür müşteri çoğunluktaysa zamanla mekan o yöne doğru büyüyor ve diğer yön ihmal edilmeye, ilgi azalmaya başlıyor. Ağırlık kazanan yön de genellikle kafe oluyor, kitap çeşiti ve rafları azalıyor, masalar çoğalıyor, kitaplar dekor halini alıyor. 

edebiyathaber.net (24 Ağustos 2022)

Yorum yapın