Karanlık tünelin renkleri/3 | Mehmet Özçataloğlu

Ocak 11, 2021

Karanlık tünelin renkleri/3 | Mehmet Özçataloğlu

Karanlık ve kötü bir yılı geride bıraktık. Kimimiz hasarlı, kimimiz eksik. Yine de bir şekilde tutunuyoruz işte hayata. Umut hepimiz için aynı dozda değil, biliyorum. Az-çok umut etmeden yaşanmıyor işte. Fakat bir gerçek var ki uzun vadeli planlamalar yapmıyoruz bu dönemde. Güne sağlıklı başlayıp, yakın çevremizden olumsuz bir haber almayıp sağlıklı bir şekilde de bitirebiliyorsak ne âlâ… Bir de kitaplar yanı başımızdaysa eğer… Giden yılı uğurlarken yaşamımıza renk katan resimli kitaplardan söz etmiştim bir süre. Karanlığın içinde bir miktar renklendiriyordu yaşamımızı o kitaplar. İstiyorum ki gelen yılı da renkli karşılayalım şimdi. Sonrasında yine diğer kitaplara bakarız.  

Pina, geçen yılın sonunda üzerine çokça konuşulan bir kitap oldu. Raftan bana el sallasa da uzanıp elime alamamıştım. Belki biraz da yeni yıla iyi bir başlangıç olsun diye bıraktım, bilemiyorum. Elif Yemenici yazar-çizer isimlerden. Kitap ise tam anlamıyla görsel bir şölen. Hikâyenin içimi burkan hüznü, Pina’nın bakışlarında anlam kazanıyor. Ya da Pina’nın hüzün dolu bakışları hikâyeyi bu hale getiriyor. Metnin ve görselin bu denli iç içe geçip bütünleştiği kitaplar başka bir anlam kazanıyor. Bunda yazanın ve çizenin aynı kalem olmasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Kitabı okurken Pina kimdir, nedir diye aklımda bir soru dönüp durdu. Yemenici’nin düşünce dünyasıyla görmek istediğimden oldu belki de. Meğer sonunda tanışacakmışım kendisiyle. 2021 yılının ilk gününde karşılaştığımdan geçen yılın listelerine ekleyemediğim kitabı şimdi iliştirmek isterim. Pina, etkileyici bir kitap! Redhouse Kidz’ten…

2020 yılının günahını çıkarırcasına önüme aldığım kitaplardan ikisi de ünü Dünya’ya yayılan resimli kitap ustası Oliver Jeffers’ın ülkemizde ilk kez bizimle buluşan kitapları Kayboldu Bulundu ve Uçtu Uçamadı. Muazzam/ harika/ müthiş/ etkileyici bir arkadaşlık hikâyesi bu kitaplar. Az yazılı çok resimli bir gösterim. Kayboldu Bulundu’nun 2005 yılında yayımlandığını okuyunca bizimle bu denli geç buluşmasına da hayıflandım tabii ki. Kitaplar Can Çocuk etiketiyle bizimle buluştu. Çevirense Celal Üster.

İstanbul’un Şarkısı” özgün adını sözcük sözcük çevirirsek “Eski Kentin Şarkısı” olarak ifade edebileceğimiz bir kitap. Yazarın özgeçmişinde Türkiye’de yaşadığını okumasam bu adın Türkçeleştirme esnasında koyulduğunu düşünebilirdim. Bana bunu hissettirense üzerinde taşıdığı oryantalist çizgiler. Bununla birlikte de girişte yer alan şu satırlar: “Teknelerin, insanların, duaların ve sıcak çayın hiç eksik olmadığı çok eski bir şehirde…” Merve Atılgan’ın çizimlerindeki adamların bıyık şekilleri, el arabası ile nar suyu satan adam ve son bölümdeki hamam bu düşüncelerimi perçinledi. Bunu bir kenara bırakırsak vapurdan Galata Köprüsü’ne, oradan Mısır Çarşısı’na güzel bir şehirle kucaklaşıyoruz. Evlere kapanıp kaldığımız son üç ayı da düşünürsek, yaşadığımız kentlere bu denli yabancılaşmışken hoş bir gezinti oluyor okur için. İstanbul’un ne denli kalabalık olsa da büyüleyici atmosferini de düşününce… Merve Atılgan’ın çizimlerindeki canlılık bunu yaşamamıza katkı sağlıyor.

Bir diğer kitap, “Bu Ne Güzel Hediye.” Seda Akipek yazmış, Sezen Aksu Taşyürek resimlemiş. Abm Yayınları tarafından yayımlanan kitap, sıcak bir dostluk, arkadaşlık öyküsü. Küçük sevimli yarasa Mimi’nin doğum günü yaklaşmakta, en yakın arkadaşı Tavşan Fufu’nun ona ne aldığını merak etmektedir. Günü gelip de hediyesine kavuşunca bir miktar hayal kırıklığı yaşar. Çünkü Fufu ona bir kaşık almıştır. Evet, sıradan bir kaşık. Bir yarasa bir kaşığı ne yapsın ki? Tabi ki işin aslı böyle değil. Bazen öyle anlar, öyle durumlarla karşılaşırız ki, bizim için sıradan olan bir nesne bir başkası için çok derin anlamlar taşıyabilir. Çok fazla değeri olabilir. Seda Akipek buna dikkatimizi çekmiş. Çizimler ise kurguya çizgi film tadı vermiş. 

Sözünü edeceğim renkli kitapların sonuncusu da “GUURRRRR! Bu Ses de Ne?”. Dilhan Hız yazmış, Gözde Eyce resimlemiş. Arden Yayınları da bizimle buluşturmuş. Çocuklara beslenme alışkanlığı kazandırmak zor iş. Her önlerine konulanı kabul edip keyifle yemezler. Yiyen bir çocuksa ne ala! Yemeyen ömür törpüsü… Küçük Mira brokoli çorbasını içmeyi reddederek aç uyumaya da razı gelerek odasına çekilir ve uyur. Karnı aç olduğundan öyle bir guruldar ki gece, uykusundan uyandırır Mira’yı. Sonrasında etraftaki seslere kulak kesiliyoruz onunla birlikte gecenin sessizliğinde. Kedinin mırıltısı, babanın horlaması, musluğun şıpırtısı, bulaşık makinesinin vırrrlaması ve bir takım sesler daha. Hiçbiri bu gurultuyu karşılayan sesler değildi. Sonunda kaynağını bulup çözümünü de babasıyla birlikte üretse de kendini bekleyen sürprizden kaçamamıştı. Ya da makûs talihini değiştirememişti diyebiliriz. Kitabı bitirince şöyle bir slogan geliştirmek de olası. “Brokoli güzeldir.”

Son söz niyetine, yaşasın renkli kitaplar!

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (11 Ocak 2021)

Yorum yapın