İstanbul Gezi Rehberi: Bir kitap değil sadece

Temmuz 4, 2012

İstanbul Gezi Rehberi: Bir kitap değil sadece

İstanbul’da ilk yılım. Marmara Üniversitesi’ni kazanmışım: Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler. Dersimiz sosyoloji ve kürsüde Prof. Dr. Ayhan Aktar. Elinde sigarası, kendinden emin ifadesiyle her zamanki Ayhan Hoca (imiş), ben tabii bunu daha yeni öğreniyordum. Sınıf en az altmış kişi, fazlası var, eksiği yok. Sorular sormaya başladı. Cevapsız sorular. Çok iyi hatırlıyorum da ilki Rüstem Paşa Camisi’ni biliyor muyuzdu? Ben kendimden emindim, bilmiyordum. Sınıf sessizdi. O da kendinden emin (bilemeyeceğimizden galiba) devam ediyordu. Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi’ni görmüş müydük? Kadırga’da olanını (bir diğeri de Azepkapı’dadır, bunu sonradan öğrendim). Sonra İstanbullu kaç kişi varız, onu sordu. Bir hayli çoktu(lar), onlar da bilmiyordu hani, akabinde hafızamdan hiç çıkmayan ünlü konuşmasını yaptı. İstanbul’u anlamanın bir sosyal bilimci (hangi disiplininden olursanız olun) için ne kadar önemli ve ufuk açıcı olduğundan bahsetti. O gün bugündür (on yıldır) de İstanbul kazan ben kepçe geziyorum bu kenti, burada yaşamanın zekâtını da vermek istercesine gezdirerek. Okurgezerlik dediğim bu şeyi aşılamaya çalışıyorum tanıdık tanımadık tüm herkese. Fısıldayan, konuşan ve hatta bazı zamanlar bağıran bu şehre kulak kabartmak adına on yıldır emek veriyorum.

İster rastlantı deyin ister tevafuk, Ayhan Hocamın sözlerinden sonra İstanbul’u gezmek için kaynak arayışına girdiğimde, ilk olarak elime Murat Belge’nin İstanbul Gezi Rehberi geçti. O zamanlar Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan çıkıyordu kitap. (1993-2004 yılları arasında Tarih Vakfı 10 baskı yapmıştı; 2007 yılından itibaren de İletişim Yayınları’ndan çıkmaya başladı.) Sizlere bu hafta elimden hiç düşürmediğim bu başucu kitabından bahsetmek istiyorum; ancak her hafta olduğu gibi kitabın yazarıyla başlamak en doğrusu. Medyatik mi (bence) değil, popüler mi (yanılmıyorsam) hayır, mücadeleci mi (kesinlikle) evet, saygın mı (tartışmasız) öyle. Tabii bunlar benim kişisel görüşlerim. 1943 yılında Ankara’da doğan Murat Belge, bahsettiğim. İstanbul Üniversitesi mezunu. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden.12 Mart darbesinden sonra iki yıl tutuklu kaldığı ceza evinden 1974’te üniversiteye tekrar dönüş. Doçentliği esnasında istifa. 1983’te kurduğu İletişim Yayınları. Çeşitli gazete ve dergilerde yüzlerce yazı. 1997’de profesörlük. Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevliliği. Bir düzine kitap, bazıları çeviri. En son Taraf gazetesinde köşe yazarlığı ve televizyon programlarındaki (düzeyli) tartışma programlarında konuşmacı. Hem solcu hem düşünür. Siyasetten sosyolojiye, edebiyattan felsefeye pek çok alanda yıllarca kafa patlatmış bir isim. İster sevin ister sevmeyin, Türkiye’nin yetiştirdiği büyük (aktivist) yazar ve akademisyenlerden.

Kitaba gelince Murat Belge’nin 1994’te yazdığı bir eser. Konu İstanbul olunca (hemen hemen) 400 sayfalık bir eser az bile geliyor. (Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde “G” harfine Beşinci Cilt’te gelebildiği ve bitirmeye ömrü yetmediği hesaba katıldığında bu anlaşılır bir şey.) Ancak Murat Hoca, başlangıç düzeyi, (beginner ve elementary), orta düzey (pre-intermediate, intermediate ve upper intermediate) ve ileri düzey (advance) okuyucunun aradığını tek bir kitapta bulabildiği bir eseri ortaya koyabilmiş. Bu da kitabın başarısında gizli. Her okuyuşunuzda farklı bir yönüyle karşılaşıyorsunuz kitabın ve dolayısıyla İstanbul’un. Bu çok eğlenceli bir süreç. Diyelim ki kitabı bir çırpıda okumayıp (en doğrusu da bu), kitap eşliğinde gezmeye karar verdiniz, eğlence bir kat daha artıyor. Merakınız her geçen gün artıyor ve bir müddet sonra kitabı aşmak gerektiğine karar veriyorsunuz ve başka kitapları karıştırmaya başlıyorsunuz. (Belge’nin önemli bir yayın evinin sahibi olduğunu da düşünürsek, bu kitap kurdunun bu işten iyi anladığı besbelli.)

İstanbul Gezi Rehberi ismi her şeyi açıklıyor zaten. Bu kitap İstanbul’u anlatıyor, semt semt, Murat Hoca gibi interdisipliner, size İslam felsefesinden Hristiyan teolojiye, politikadan sanat tarihine kadar nerede neyle karşılaşacağınızın belli olmadığı bir serüvene davet ediyor, tıpkı İstanbul gibi (herhalde İstanbul böyle bir yer olduğu için Murat Belge de bu şekilde yazmayı yeğlemiş olmalı). Ayrıca bir gezi kitabı, aralarda verdiği detaylı haritalarla güzergâhlar da sunuyor okuyucuya. Kitap bu şekilde dizayn edilmiş. Kendi içinde anlamlı (daha çok coğrafi bütünlük içeresinde) bir bölümlemeye gidilmiş. Aynı zamanda bir rehber, Murat Hoca yazıyor gibi değil de sanki sizinle konuşuyor gibi, gezilerde size eşlik ediyor. Sanki o önde siz arkada, peşine takılmışsınız da birlikte keşfediyorsunuz İstanbul’u. Sizinle birlikte kitap da şaşırıyor gördüklerine, ancak sürpriz yok yazar için, anlamlı bir şaşırma söz konusu, arka planı verdiğinden (ister istemez) hazırlıklısınız buna, çoğu zaman kendinizi tutamıyor kitaptan daha çok şaşıyorsunuz, bu da ek parantez.

 Şöyle bir piyasayı gezdiğinizde bu tarz gezi kitaplarının ya kuşe kağıda basılmış, prestij boy, içerisi fotoğraflarla dolu ve çok da bir şey anlatmayan kalın kitaplar olduğunu ya da gene kuşe kağıda basılmış ama bu sefer broşür büyüklüğünde, içerisi küçük fotoğraflarla dolu ve gene neredeyse hiçbir şey anlatmayan el kitapları olduğunu görürsünüz. (Bunların sayısı da zannettiğiniz kadar da çok değil.) Bu arada bir de ansiklopediler var, yanınızda taşıması imkansız, sayfalar dolusu ansiklepedik bilgi içeren ve (ortalama bir okuyucunun ilgisinin ötesinde bir bilgi kalabalığı içermesi bakımından) hani insanın okuduktan sonra aklında pek kalmayacağı kuru ve akademik eserler. Aralarda Murat Hoca gibi yazarlar var ama onların sorunu da (fazla) duyarlı olmaları şehre. (O kadar duyarlılar ki metnin ve içeriğin önüne geçen bir sızlanma hali var, bu da hiç hoş değil. Gözünüzle gördüğünüz çirkinlikleri kitabın emme basma tulumba gibi tekrarlaması da can sıkıcı.) Pekiyi Murat Belge’yi diğerlerinden ayırt eden ne? Bence hocamız güzel bir denge yakalamış. Sizi zihinsel bir aktiviteye davet ediyor. Okurken geziyor, gezerken düşünüyor ve düşünürken de buluyorsunuz. Neyi bulduğunuzla ilgilenmiyor kitap, aramanızı teşvik ediyor. Şaşırma ediminin ne kadar değerli olduğunu söylüyor. Düşünebiliyor musunuz gezerken felsefe yapabiliyorsunuz. Mesaj kaygısı çok sınırlı ve bu daha çok okuyucuya bırakılmış.

Belge kitabın taşıabilir olmasını istemiş olmalı, böylece gezerken yanınızda taşınabiliyor. Ayrıca ne kuşe kağıda basılmış ne de fotoğraflar var kitapta. Bu da kitabı (ortalama bütçeli bir okuyucu için) alınabilir kılıyor. Bu bilinçli tercihin bir diğer nedeni anlamlı. Murat Hoca görmek isteyen gitsin, yerinde görsün diyor. Artık internet sayesinde (nedeniyle) bir çok şeyi oturduğumuz yerden tükettiğimiz için, bundan özellikle kaçınılmış. Hatta kitap yaya olarak gezildiği düşünülerek tasarlanmış (gerçi bazı bölümler coğrafi yakınlığın olmaması hasebiyle araba gezileriyle mümkün ama bunların metindeki ağırlığı da çok yok). Zaten İstanbul’un gezilesi kısımları (istisnalar kaideyi bozmaz yanılgısına bel bağlıyorum, yanlış olduğunu bile bile bu tavrı takınıyorum) yayan olarak tamamlanabilecek şekilde birbirine yakın.

Kitapta anlatılan bazı eserlerin planlarına yer verilmiş, böylece bir yandan haritalar diğer yandan da bu planlar sayesinde analitik bir bakış da kazanıyorsunuz şehre (bakın tüm bu anlattıklarım okurlar için değil okurgezerler için). Size bu hafta sadece bir kitabı değil bir gezi kitabını anlatıyorum. Size yalnızca okumanızı değil, okurken gezmenizi tavsiye ediyorum. Bu da kesinlikle masa başında, bir koltuk tepesinde ya da uyumadan biraz önce yatağınızda okuyabileceğiniz bir kitap değil. Ondan biraz daha (hatta çok daha) fazlası gerekli. O yüzden bu kitabı bitirmek diye bir şey yok (en azından benim açımdan). Çünkü Murat Belge bir bitmemişlik ve eksiklik hissini kazandırıyor (bazen de bu durum kaybettiriyor, olumlu anlamda) insana. Çünkü anlatılan eserleri, sokakları, caddeleri görmedikçe sanki kitapta anlatılanlar muallakta kalıyor. Gitmeden duramıyorsuzun. Bu iptidailik (İletişim yayınlarının sloganından hareketle) sadece kitaba dair değil İstanbul’a dair.

Özcan Garan – Medhal Dergi (2 Temmuz 2012)

edebiyathaber.net (4 Temmuz 2012)

Yorum yapın