İrfan Kurudirek’ten, “Deniz Kabuğu” adlı öykü

Ocak 30, 2005

İrfan Kurudirek’ten, “Deniz Kabuğu” adlı öykü

“Dalga gerçekten kumsaldan neleri götürür bilmiyorum. Tolstoy için her zaman cezbedici bir şey olmuştur sahilde yürümek. Bazen onun bu isteğini anlayabiliyorum. Denizyıldızı toplayan bir çocuğun Tolstoy için önemi neyse kumsalda bulduğu her taşı deniz kabuğu zanneden kızın dramı da benim için aynı.”

Deniz rahatlatıyor insanı. Ne kadar rüzgâr alırsa o kadar güçlü olur deniz evet. Rüzgârsız bir denizin durgunluğu dinlendiriyor insanı. Ama bugün deniz dalgalı, güçlü ve asi. Devasa yüklerle nasıl yaşıyor insan gerçekten anlam vermek zor. İnsan beyninde neleri büyütüyor, neleri öldürüyor kim bilir. Kendime bakıyorum beynimde koca bir aşk yapmışım kimsenin haberi olmadan hem de. “Kızım etrafından saklıyorsun kendine itiraf et bari” değil mi? Yok.

Yağmur başlarsa şaşırmam. Ne zaman rahatlamak için bir deniz bulsam kıskanır gökyüzü. Veya da ben böyle kandırıyorum kendimi. Yahu masmavi olsun her yer, hayallerimi yüzdüreyim bu mavilikte. Ben ne kadar düşlersem böyle bir huzur eşiğini mutlaka griye çalıyor hava. Yine öyle bir iklimde buldum denizi ama hayallerimi yüzdürmeden bırakmayacağım.

Hayata çalım atamıyorum, atsam da kaderi geçemiyorum. Bu yüzden bu maç hiç bitmiyor be deniz. Bu maçı kader belirliyor mutlaka ama sürpriz yapmak istiyorum artık. Düşlerimi bir gerçeğin dallarına bağlamak istiyorum. Dalgaların kumsaldan götürdüğü pislikler gibi benim de buna benzer bir arınmaya ihtiyacım var desem gülersin değil mi deniz? Gülme be.

Kabuğu soyulur mu denizin? Dalgaların bırakıp gittiği sen olamaz mısın? Bir günde bu denize senin daha büyük olduğunu söyleyeyim de o da köpürmesin! Mümkün değil. Parmak izlerimi bırakıyorum sahile, bilirsin dalgalarda gelip siliyor. Derler ki dalgalar sahile bırakacaklarını başka yerlerden toplarmış; başka birinin umutları, hayalleriymiş o kırıntılar. Benim kırıntılarımı hangi sahile taşıyor bilmiyorum ama gelen kırıntılar çok içli. 

                                               …

Bir insanın elinden aşkını alamazsın. O seni sevse de avuçlardan sökülüp alınmaz aşk. Bugün bunu öğrendim. Tüm günahlar bana yazılıyor biliyorum. O uzakta kalsaydı, ben ona uzansaydım. O zaman büyüsü bozulmayacaktı aşkın. İnsan ne yaşarsa yaşasın kafasını ilk mutlu olduğu yere çeviriyormuş. Hayallerimi geri sarınca anladım. Topuklarıma kadar titresen de o başka birisine “aşk” demişse sen ona “beyaz” diyemezsin. Kararınca anladım. En zor vazgeçilen hayaller olsa da onun vazgeçilir bir yaratık olduğunu anlamak en zorudur. Onu öldürdüğümde anladım!

Evet, bugün bir kadını öldürüp sahile bıraktım. Ağzına da saçlarını doldurdum bir “sus payı” olarak. Dalgalar onun saçlarını götürecek, sahteliğini götürecek, bedenini temizleyecek ama gözlerine dokunmayacak.

Ben sahile âşık oldum bugün

Sevdiğim kadını benden iyi gömdü!

                                   …

Güneş doğsa gideceğim biliyorum. Ama doğmuyor güneş. Gökyüzü hep gri. Uğruna can verdiğim adam nerede bilmiyorum. Adam mı artık onu da bilmiyorum. Ama ben burada ölüyorum sanırım. Ağzıma dolan saçlar var, konuşamıyorum. 

Ben

ölüyorum.

Yorum yapın