Öykü: Safari Turu | Zeliha Tamer Uçar

Temmuz 25, 2023

Öykü: Safari Turu | Zeliha Tamer Uçar

 

Sabaha kadar döndü durdu. Yüzünü buruşturarak uyandı. Otel odasının kalın gün ışığını sızdırmayan perdelerini çekmeyi unutmuştu. Çöl güneşi ufukta yükselir yükselmez gözlerine saplandı. Kim kalkıp kapatacak perdeleri? Kasıklarımın ağrısı biraz hafiflemiş sanki. Pet şişelere doldurduğum sıcak sular fayda etti demek. Aman Şeytan kulağına kurşun! Tuvalete taşınmaktan helak oldum. Bütün çölü yeşertecek kadar idrar üretir mi vücut! Medeniyetin olmadığı yerde ne işim var? Takatim kalmadı.

Dünden beri otelden dışarı burnumuzu çıkaramadık. Saniyeler içinde nerden havalandığını bilemediğimiz boz bir duman kapaklandı üzerimize. Ağzım kıyır kıyır hâlâ. Gözlerime battı durdu kumlar sabaha kadar. Gökyüzü anında sarıya boyandı. “Çölde ön görülmez bir fırtına koptu,” dediler. Kendimizi dar attık otele. İnsanı da havası da yabani!

Yattığı yerden elini komodinin üzerine uzattı. İşaret parmağını mobilyanın üzerine çöken sarı toz tabakasında gezdirdi. Yamru yumru bir yol açıldı. Kapı pencere boşluklarından tepti demek. Kapı üzerinden üfleyip duran hava kanalına gözü ilişti. Toz bulutu uçuşuyordu odada. Onca parayı rezil olmak için ödemişim! “Şanslıymışız,” öyle dedi rehberimiz. Sıkı sıkı tembihledi: “Kum taneleri bir silahtan fırlatılmış saçmalar kadar tehlikeli olur aman adımınızı otelden dışarı atmayın.” Otel odasında tatil biterse şaşmam. Saat beşi ancak geçiyor olmalı. Kahvaltı yedideydi. İki lokma yesem de şu ilacı içsem.

Odadaki hava akımının savurduğu toz zerrecikleri boğazına yapıştıkça kurumlu bir bacaya dönmüştü. Ağzının içinde biriken tükürüğü yutup yutmamakta tereddüt etti. Bir süre bekletti. Bedenimin bütün dehlizlerinden içeri yürüdü çöl tozu nasıl olsa! Yavaş yavaş indirdi çamurlaşmış tükürüğü boğazından. Zehir yine dilimin üstü! Başucundaki su şişesine uzandı, bir yudum içti.

Uykuya dalmak isteğiyle gözlerini kapattı. Dünden beri yineleyen aynı iğneleyici acı yeniden saplandı kasıklarına. Tuvalete gitmek için ayağa kalktı. Ilımış pet şişelerini topladı. Sol kolunun altına kıstırdı. Bacakları titriyor, içi üşüyordu. Lanet olası! Yine soğuk üflüyor havalandırma. Hava kanallarına çaput mu tıkasam! Dışarısı kırk derece olmuştur çoktan. Morg! Ancak morg bu kadar soğuk olur.

“Kendinizi masallar diyarında hissedeceksiniz. Çölde deve gezintisi, isterseniz cip ile safariye çıkıp akşamları kamp ateşinde leziz yemekler yiyeceksiniz. Bu yaz farklı bir deneyim yaşamak isteyenler için çöl seyahatinde gidilebilecek yerleri belirledik.” Seyahat acentesindeki satış sorumlusunun ikna edici sözleri aklına geldi. Düpedüz kandırıldım. Çöl tozu, ne olacak! Ağzımdan girip burnumdan çıktı!  “Çöl seyahati bu yıl en çok tercih edilen rotalardan biri. Geceleri kumlara uzanıp gökyüzünün o müthiş manzarasını izlerken iyi ki almışım bu seyahati diyeceksiniz.” Satış sorumlusunu dinlerken sihirli halıyla seyahat eden Şehrazat gibi ayakları kuma değmiyordu. Keyifli göründü gözüne uzaktan her şey.

Çölde gezerken ayak tabanlarına işleyen sıcağı hatırladı. Güneşten korunmak için kadınların sarındığı bürgülerden dolamıştı kafasına. Sırtından beline ter damlıyordu otobüse döndüklerinde. İçerinin soğuğu çarptı. Kapattıramadık klimayı şoföre. Tavandaki açma kapama düğmelerini de kırmış yabaniler. Yaz günü tepemden sırtıma kar yağdı. Ayaklarıma ayaklarıma üfledi soğuk hava. Kapısı penceresi açık ev gibi cereyan dolandı bedenimde. Pet şişeleri banyo tezgâhının üzerine dizdi. Kumla çalkalanıyormuş gibi idrar torbası yandı işerken. Klozetten kalkarken başını tuttu. Beynim akacak sanki! Eğildi çamaşırını çekti. Ayaklarının üstüne düşmüş pijamasına baktı. Sol eli alnında bileklerine doğru eğildi.  Pijamayı lastik yerinden tutarak beline çekti. Kafasını doğrulturken çöl kumları beynine ufalanmış cam parçaları gibi saplanıyordu.

  Aynada hortlamış gözlerle karşısında duran anneannesine baktı. “Destur de!” Oralı olmadı. Aynaya doğru eğilerek yorgunluktan incelmiş suratını inceledi bir süre. Gözleri yanıyordu.  Ellerini, yüzünü yıkadı. Sağ avucunu suyla doldurdu. Ağzını çalkalayıp tükürdü birkaç kez. Hâlâ küçük bilyeler dolanıyor hissi vardı avurtlarında. Havluya uzanıp kurulandı. Pet şişeleri tek tek boşalttı. Lise yıllarında arkadaşlarının yatakhanede uyurken yaptıkları eşek şakası geldi aklına. O günkü kadar hiç utanç duymamıştı. Yeniden idrara sıkışıverdi. Sıcak yataktan çıkmayacaktım. Elindeki şişeyi lavaboya atıp hızla klozetin kapağını açtı. Pijamasını indirip darın oturdu halkanın üzerine.

Ellerini yıkarken kendi kendine söyleniyordu: “Yanımda her türlü ilaç var. Bir çöl sıcağında üşüteceğime akıl erdirememişim. Rezillik! Aklıma geldikçe utanıyorum.” Dün mola yerinde karşısına çıkan siyahî adamı hatırladı. Hâlâ o karşılaşmanın tesirindeydi. Gözleri yüzümde geziniyor. Cam gibi parlak! Öfke dolu, hınç dolu bakışları! Kızgın çöl güneşiyle bilenmiş! Masadan su ısıtıcıyı alıp döndü. Çeşme suyuyla doldurdu. Odaya geçti, ısıtıcının fişini prize taktı. Yatağın kenarına ilişti. “Dünkü geziye gitmeyip otelde kalacaktım,” dedi. Onu öyle elinde bıçak karşımda görünce ürktüm. Gözünün akı dışında simsiyah!  Gece siyahı! Yol boyunca idrarını tutabilmek için nasıl da kıvrandığını hatırladı. Rezillik. Ağlayacaktım. Dondurucuya tıkılmış hissettim. Daha beter azdı hastalık.” Isıtıcının düğmesi attı. Pet şişeleri sıcak suyla doldurdu. Yatağa girmeden son kez tuvalete oturdu. “Destur de! Destur!” Omzunu silkti.

Bir an önce yatıp uyumak istiyordu. Yatağa uzandı. Pet şişelerden ikisini ayak tabanlarının altına diğer ikisini kasıklarına yerleştirdi. Pikeyi boğazına kadar çekti. Dünkü mola yerini düşündü. Göz kapakları ağırlaşıyordu. Birkaç barakadan müteşekkil pis bir yerdi. Herkesten önce tuvalete koştuğu o anlar düştü ekrana. Tuvalet kapısının önünde nasıl da karşıma çıkıverdi. Ön yargısından utandı. Sıcak vücudunu gevşetiyordu. Gözleri hemen hemen kapanmak üzereydi. Karanlık bir boşluğa düştü. “Geldik mi?” Otobüsten atladı. “Tuvalet, binaların arkasında, dışarıda,” dedi rehber. Birkaç kişi gülüştü. Güneş tepedeydi. Elli dereceydi sıcaklık ama onun bacakları titriyordu. Daha fazla dayanamayacağını anladı. Külotuna bir damla idrar kaçtı. Contası gevşemişti artık. Bacaklarından ılık ılık akmaya başladı. İnce bir iz oluştu pudralaşmış kumların üzerinde. Kaslarını sıkmaya çalıştı. Kasıklarındaki basınç ve ağrı dayanılacak gibi değildi. “Sana da! Safarine de!” Hırsından ağlamaya başladı. Tuvaletin dış kapısını itti. Tahta kapı ardına kadar açıldı. Gün ışığından sonra içeri adım atar atmaz bir kuyuya düşmüş gibi karardı her yer. Nerden geldiğini anlayamadığı bir su sesi işitmeye başladı. “Uyansana!” Uzaktan gülüşme sesleri geliyordu.

Gözleri karanlığa alışmaya başlayınca içeride bir karartı çakmak taşı gibi parlayıp söndü. Göz yanılması olmalı diye düşündü. En yakındaki tuvalet kapısına yöneldi. Anneannesi önüne dikildi. Omzundan tutup kenara itti yaşlı kadını. “Destur de! Çarpılacaksın.” Hızla kapıyı açtı. Kapatmaya fırsatı olmadığını anladı. Aceleyle pantolonunu, ardından çamaşırını indirmeye çalışırken bacaklarından aşağı baraj kapaklarını deviren tazyikli bir akıntı inmeye başladı. Aceleyle yere çömeldi. Hırsından ağlıyordu. Kafasını kaldırdığında yalnızca gözünün akını görebildiği, havada süzülen, siyah bir karaltının elinde metal bir parıltıyla üzerine geldiğini fark edebildi. Arkasında anneannesinin beyaz tülbendi sallanıyordu. Gözlerini açtı tepesinde arkadaşları gülüşüyorlardı. “Nasıl çıkacaksın o yataktan?”

edebiyathaber.net (25 Temmuz 2023)

Yorum yapın