Söyleşi serimizin yeni konuğu, Kafka Kitap’tan çıkan, Kafka İlk Kitap Ödülü sahibi “Kuzey Odanın Canavarları” adlı ilk kitabı ile Barış Selim Uzun.
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplarla ve yazmakla olan ilişkiniz nasıl başladı?
1997 Tokat doğumluyum, bugün Ankara ile İstanbul arasında mekik dokuyorum. Edebiyatla, felsefeyle ve hikâye anlatıcılığının çeşitli türleriyle ilgilenmeye çalışıyorum. Kayda değer başkaca bir özelliğe sahip değilim.
Edebi eserler başta olmak üzere hikâye anlatıcılığına olan ilgim despot bir hazzı fark etmemle başladı sanırım. Okuma yazma öğrendiğimi ve kurmaca yazarlığındaki sınırsız kudretten etkilendiğimi hatırlıyorum çocukluğumda. Anımsadığım en eski düşünce bu, zannediyorum başlangıç noktası da budur.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma sürecinde neler yaşadınız?
Kitabımın öyküsü bir başka öykünün nüansı olarak ortaya çıktı. Sonra bu hikâyeyi anlatmaya daha istekli olduğumu gördüm. Kişilik üstüne düşünüyordum, bir çeşit inzivadaydım ve politik olarak gergindim.
Kitabın ismine şu şekilde karar verdim diyebileceğim bir an ya da süreç yok. Anlatmaya karar verdiğimde öyküyü kabaca biliyordum, hikâyenin söyleyeceği her şey de kuzey odada ve canavarlarında düğümleniyordu. Elimde pek seçenek yoktu.
Ben biraz dağınık yazıyorum. Bu kitap için kaleme aldığım ilk pasaj öykünün hayli ileri safhalarındandı mesela. Yazma süreci enteresan bir yolculuk. Coşkunluk oluyor, huzursuzluk oluyor, muktedir bir zevk oluyor, kimsesizlik hissi oluyor… Orada hissedilenler biraz da yazarının mahremidir sanırım.
Kitabınızı tamamladıktan sonra yayınevi bulma süreciniz nasıl geçti? Kitabınızı basmaya karar veren yayıneviyle yaşadığınız süreç nasıldı?
Yayınevi bulma sürecim olmadı. Kitabı tamamladım ve çekmeceye kaldırdım. Herhangi bir girişimde bulunmadım. Başka öyküler üstüne düşünmeye başlamıştım. Tamamlandığını düşündüğüm eser gözümden de düşmeye başlıyor. Fakat bir zaman sonra Kafka İlk Kitap Ödülü’nün jürisi ile karşılaştım. Mahir Ünsal Eriş, Ayfer Tunç, Latife Tekin, Deniz Yüce Başarır ve Sema Kaygusuz’dan oluşuyordu. Malumunuz bu eşine sık rastlanır bir değerlendirme kurulu değil. Edebi saygınlığı böylesine yüksek bir jüriyi bir araya getirmek edebiyatımızda nadir ortaya konabilen bir vizyon. Bende bu büyüye kapıldım. İnsan karşısında böylesi bir jüri görünce çekmecedekileri çıkarıveriyor, hakkında ne söyleyecekler merak ediyor.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Kitapta sizi en çok etkileyen bölüm hangisi?
Kitap mahremiyet alanlarını kaybetmiş kahramanlarımızın dünyasında geçiyor. Kişiliklerini inşa etmeye çalışan karakterlerimizin sırlarına, gölgelerine sahip çıkma mücadelesine tanıklık ediyoruz. On yıl kadar önce gerçekleşmiş bir devrimin iktidarında yaşıyorlar ve devrimciler ile karşı devrimciler arasında gidip geliyoruz. Bu çatışma da gerek topluma gerekse bireye dair büyük sorular barındırıyor.
Benim için mektuplar, özellikle de dördüncü kaset çok dikkat çekici bölümler. Orada daha konsantre bir anlatım var. Kahramanlarımızın yolculuğu gereği kitap giderek yoğunlaşıyor. Dördüncü kasette ulaştığımız boğucu yoğunluğun hissini seviyorum.
İlk kitabı yayımlamanın en büyük heyecanı ve en büyük zorluğu neydi? Kitabınız yayımlandıktan sonra aldığınız tepkiler nasıldı?
İlk romanını yayımlamış olmak daha önce deneyimlemediğiniz bir çıplaklığı ve savunmasızlığı hissettiriyor. Kurmaca dünyasında sahip olduğu egemenlikten bu kadar memnun olan ben gibi birisi için kitabın ve kahramanların üstünde etkimin kalmamış olması ürkütücü bir durum. Geçmişimden bir Barış Selim, ibreti alem olsun diye yine ben tarafından çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum. Garip olan şu ki aynı zamanda insanın hemen başka bir çalışmaya atılası geliyor. Nedendir henüz bilmiyorum.
En büyük heyecanımsa gelen tepkilere karşı. Çok sayıda olumlu geri dönüş aldım. Ödülün kendisi bile böyle bir şey zaten ama az sayıda da olsa olumsuz eleştiriler de oluyor. Bunlardan daha büyük heyecan duyuyorum çünkü ben de kitabın doğrularına karşı bir çeşit körlük yaşıyorum. Tabii genç bir yazar olmanın faydalı tarafları var, çok sıkışırsam yaşımla mazur görülme kartını oynayabilirim ama şimdilik bunu gerektirecek bir tenkit almadım.
İlk kitabınızı yayımladıktan sonra yazarlık konusunda düşünceleriniz değişti mi?
Yazarlığın yalnızlığı güzel. Bugünlerde hareketli bir dönem geçiriyorum doğal olarak. Tekrar oturabildiğim ve yalnız kaldığım ilk zamanda bunun üstüne de düşüneceğim. Henüz kendimi enikonu ele alma fırsatım olmadı. Belki bir şeyler değişmiştir.
Yeni bir kitap için çalışmalarınızı sürdürüyor musunuz? Henüz kitabı yayımlanmamış yazarlara tavsiyeleriniz neler olur?
Ödül açıklanmadan evvel üstüne düşünmeye ve araştırmaya başladığım bir mesele vardı. O hikâyeye dair çalışmalarım sürüyor.
Tavsiye vermek haddim değildir sanırım. Şunu şöyle yapın, böyle yapın diyebileceğim bir konu yok. Kendimi çok da ciddiye almıyorum. Belki bunu söyleyebilirim. Onlar da almasınlar. Kimse almasın. En nihayetinde insanız; payımıza düşen eziyeti çekip gideceğiz. Sadece bazılarımız başkalarına da eziyet etmek isteyecek, onlara da ya sanatçı denecek ya zalim.