
Uzun yıllar dergilerde yayınlanan şiirlerinden tanıdığımız şair Adnan Caymaz’ın da şiir kitabı ([i]) yayınlandı nihayet.
Bu şiir kitabı, şairin ilk kitabı olmasına karşın öyle sıradan bir kitap değil. Günümüzün en önemli şairlerinden Ahmet Telli’nin editörlüğünü yaptığı ve arka kapağına da kitabın tanıtımını yaptığı bir kitap. Ahmet Telli şöyle diyor:
“Yaşamı şiirinin nesnesine dönüştüren Adnan Caymaz, nesneleri de kendi imgeleriyle buluşturarak estetik bir bütünlük sağlamaktadır. Bu edimiyle yaşam gibi kırılgan, tereddüdün örtüsü altındaki devinim aşk, sitem ve inceliktir. Sözcüklerin minör tonları inceliği, anlam arayışındaki gölgelerse sitemi çağrıştırırken, suya inen atların yelesine uzanıp rüzgârlaşmaktır aşk. Bunları dillendirir şair; zamanı gelmiş şiirleriyle kendini ve okurunu iyileştirir. Yinelenen, her yinelenişte yeni bir renge, kokuya bürünen imgeler, sevgilinin saçlarını okşayıştaki yürek atışlarını yaratır. Gölgeler ve Küller lirik şiirler toplamı, lirik ve romantik.”
Elbette Telli bu yorumu; ustalığıyla, deneyimiyle ve birikimiyle yapıyor. Demek istediğim Telli’nin her bir cümlesi kitabın ruhu ve niteliğini anlamamız için bir rehber oluşturuyor. Ben de bu rehberle kitabı inceledim.
Adnan Caymaz’ın şiirinde en belirgin özelliği lirik olması. Ama bunun çok önemli bir nedeni var. Bu neden de dizeyle okurun arasında ortaklığı nesnel imgeler aracılığıyla kurma arzusu.
“sözcüklere tutundun
izini kaybettin
küllerinden okudun aşkı
utandın, iyileştin
….
Her sözcük bir davetti unuttun
aynaların korktuğu soru
yüzüm neden eksik
ve neden bunca sessizlik “ ([ii])
Bu arzu o kadar yoğun ki, yukarıdaki dizelerde olduğu gibi neredeyse tüm şiirlerde lirik anlatım epik boyuta taşındığı izlenimi verir. Bu taşım, şiirin şekline de kalıcı katkı yapma kaygısı kendini son derece belli eder. Bu kaygıya en çok da yinelenmeler aracılık eder. Bu yinelenmelerin başka amacı da vardır. Örneğin yukarıda “Sözcük” sözcüğünün yinelenmesi sözcüklere hem anlam katmanını sağlıyor hem de şiirin karakterini ortaya çıkarıyor.
“benzer bir şeydi biten her şeye
ürkmüş atlar gibi dağı geçmeye hazır” ([iii])
Caymaz’ın tüm şiirlerinde özel bir işçilik hissediliyor. Caymaz, bu çabayla, sadece iç dünyasında değil gerçek dünyadaki gerçekleri de harmanlama fırsatı yakalıyor.
Günümüzde öykü ve roman gibi bazı metinler şiirin büyüsünden faydalanır ve şiirsel bir anlatımla kaleme alınır. Oysa şiirin dili ayrı bir dildir, öykünün de romanın da… Sözcüklerin cümle içinde kullanımı son derece dikkatle yapılması gerekir. Yani öyküde, romanda şiirsel anlatım okurlar tarafından beğenilse de itiraf edeyim, aslında bu iyi bir anlatım değildir. Her güzel cümle, her güzel sözcük edebi değildir, edebi olmadığı gibi kullanımını bilemezseniz anlamsızlaşır da… Metnin türüne, yerine ve anlatımına göre kullanmasanız onun bir değeri olmaz. Caymaz’ın aşağıdaki dizelerini okuduğumda bu düşünce çağrıştırdı. Edebiyatta deneyim işte böyle bir şeydir. Okuya yaza okuya yaza öğreniliyor işte. Nasıl mı?
“içime eğil herkes bir anıya azınlık
aşklar da incinir harap kalbe işlenen
bu biçimsiz ağrı hançer ve figan
suskun bir tanrı ölüyor içimde” ([iv])
Okur, bir öyküyü okur gibi şiiri tamamlıyor ama Caymaz burada “imgelemi” tam da sözcüğün motamot açıklamasıyla yani “Geçmiş yaşantılara özgü ögelerle şimdiki yaşantı arasında bağ kurma gücü”nü ([v]) yeniden inşa ediyor, kendi şiirine çok büyük ama çok zarif katkı sağlayan ve onun estetiğini çoğaltan bir hinterland yaratabiliyor.
“sana yakın bir şey var
bir şey her şekilde sana yakın
kalk gidelim
aşka ve telafi edilmezliğe” ([vi])
Caymaz’ın şiirinin tümündeki örgü, ninelerimizin bize kazak ördüğü gibi ilmekleri bir ters iki düz ör, sırayı tamamla sonra öteki dizeye geç şeklinde de okunabilir. Bu örgü, Caymaz’ın şiir zekâsının bir örneği olarak da algılanabilir.
Caymaz’ın şiirine dair söylemek istediğim son şey, iddialı olduğunu ileri süren şairin bolluğu içinde üretilen kakofoni ve anlam kargaşalığıyla dolu şiirler arasında yalınlığı, duruşu iyi şiir sevenlere nefes aldırıyor. Caymaz, Cemal Süreya’dan başlayarak Ahmet Telli’ye kadar kendisinden önceki kuşağın günümüze geçişinin yatay bir aliterasyon örneğini verme başarısını gösteriyor. Büyük cesaretle eski-yeni kuşak çatışmasına meydan okuyor, geleceğe sarkıyor.
“dili soluyor gecenin
sessizlik içimdeki varış
atlar her gün suya inerler
beni o suya götür” ([vii]) Hadi Adnan, seni atların indiği suya götüren o sessizliğin şiirini daha çok solusun
[i] Gölgeler ve Küller: Adnan Caymaz. Sakin Kitap, 94 sayfa, 2024.
[ii] Sayfa: 74 – “gölgeler ve küller”
[iii] Sayfa: 52 – “temmuz”
[iv] Sayfa : 19 – “neyi var bu sabahların”
[v] bkz: (imgelem) -TDK Sözlüğü
[vi] Sayfa: 79- “kalk gidelim”
[vii] Sayfa: 93- “sudan taşan izler-3.Bap”