Gerçek olaylardan yola çıkan iki romanın öyküsü | Murat Erdin

Mayıs 31, 2023

Gerçek olaylardan yola çıkan iki romanın öyküsü | Murat Erdin

Truman Capote  Soğukkanlılıkla romanını yazmasaydı 1959 yılında gerçekleşen katliam Amerika’da her yıl işlenen binlerce cinayetten biri olarak gazete köşelerinde kalacaktı. 

Capote, çok ilgisini çeken bu olayın izini sürdü, cinayetin işlendiği yere gitti, öldürülen ailenin komşularıyla konuştu, katillerle tanıştı. Önce uzun bir gazete yazısı yazmayı planlayan Capote, ulaştığı detaylarla roman yazmaya karar verdi. İki saldırganın olaydan 6 yıl sonra idam edilmesinin ardından romanı yayınladı. Kitap tamamen gerçek olaylara dayanan, röportajlarla beslenen, kurgusal olmayan bir romandı. Anlatılanlar gerçekten yaşanmıştı. Kısa sürede en çok okunan kitaplar listesine girdi ve bir süre sonra sinemaya da uyarlandı.*

Capote’un Soğukkanlılıkla romanı çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın en önemli eserlerinden biri sayılır. Sadece iyi yazılmış olmasıyla değil, gerçeğin romanlaştırılması olarak ifade edebileceğimiz bir türün örneklerinden olduğu için. Bazı eleştirmenler bu türe “belgesel roman” demektedir. 

Capote’un romanı olayın yaşandığı gün başlar. Yazar bize cinayetlerin işlendiği Kansas’ın Holcomb kasabasını, talihsiz Clutter ailesini anlatır. Sonra sıra ailenin dört üyesini hunharca katleden iki saldırgana gelir. Bunlar iki eski mahkum olan Perry Edward Smith ve Richard Eugene Hichcock’tır. İki saldırganın cinayetleri para için işlediğini sanırız ama evde 40-50 dolardan başka para olmadığı ortaya çıkar. İki azılı mahkum aile fertlerini öldürmeye başlamadan önce onlarla uzun uzun konuşurlar, hatta ailenin 17 yaşındaki kızı Nancy, kendisini öldüren Perry ile içtenlikle sohbet eder, gelecek planlarından bahseder. İki katille dört kurbanı arasındaki sıradışı iletişim cinayetlerin işlenmesini engellemez. Clutter ailesi o gün vahşice katledilir.  

Truman Capote’a bu romanı yazdıran asıl neden, cinayetlerin dehşet uyandırması değildir. Capote, iki azılı katilin son derece masum görünümlü, üst düzey zevkleri olan, eğitimli ve iyi konuşan kişiler olduğunu görmüştür. Örneğin Richard iyi bir ailede yetişmiş, sorunsuz bir çocukluk yaşamıştır. Perry ise müziğe ve resme yeteneği olan, insanlarla düzgün konuşan yakışıklı bir çocuktur. Ancak ikisi de dört insanı nedensiz yere öldürmekten zevk almış gibidir. Üstelik cinayetlerden sonra pişman olduklarını gösteren hiçbir emare göstermezler. 

Tıpkı Capote gibi gazetelere yansıyan bir cinayetten yola çıkarak gerçeğin romanını yazan bir başka yazar ise Fransız Andre Gide’dir. 

Türkçeye Mahsur Kadın adıyla kazandırılan roman büyük ölçüde mahkeme kayıtlarından, tanık ifadelerinden derlenmiştir. Gide, romanda Fransa’yı sarsan iki olayı anlatmaktadır. İlk olay ailesi tarafından yıllarca aynı odada kilit altında ve pislik içinde yaşamaya mahkum edilmiş gencecik bir kızın hazin öyküsünü sunar. İkinci öyküde 15 yaşındaki ergen bir çocuğun işlediği acımasız cinayetler anlatılır. Bunlar yaşanmış olaylardır yani tamamen gerçektir. 

30 Eylül 1913’te Fransa’nın Charante-Inferieure kasabasında çiftçilik yapan Mabit ailesinin 6 üyesi ve hizmetçileri Marie Dugast boğazları kesilerek öldürülür. Cinayetleri işleyen kişi ailenin yanında çalışan Marcel Redureau adında gencecik bir çocuktur. Bunu yapması için hiçbir neden yoktur. İyi bir ailede yetişmiştir. Öğretmenleri Marcel’in uyumlu bir öğrenci olduğunu sadece içine kapanık olduğunu söylerler. İş öğrenmesi için Mabit ailesinin yanına verilmiştir. Öyleyse üç ay içinde ne olmuştu da bu utangaç, iyi huylu ve içine kapanık çocuk kana susamış bir caniye dönüşmüştür?

Andre Gide’e bu romanı yazdıran sebeple Truman Capote’a Soğukkanlılıkla’yı yazdıran sebep aynı olabilir. Mabit ailesi 1913’te, Clutter ailesi 1959’da  öldürülmüştür. İki olayda da saldırganlar normal bir ailede büyümüşlerdir ve toplumda saygın bir konuma sahiptirler. Cinayetlerin nedeni ne para, ne aşk acısı, ne nefret, ne intikam, ne de başka bir şeydir. İşlenen cinayetler herhangi bir kategoriye kolayca sokulabilecek özellikler taşımaz. 

Gide romanın bir yerinde şöyle söyler: “İnsan ruhunun haritasında henüz keşfedilmemiş topraklar vardır. Bunu kabul etmek zorundayız. Bu kitap bunlara dikkat çekmeyi ve şüphelendiğimiz insani durumlar üzerinde daha iyi düşünmemize yardımcı olmayı amaçlamaktadır.”**

Her iki roman okura bunu düşündürtür. Andre Gide bu iki gerçek olayı ele alarak romandaki gerçekliği ve gerçeklikteki romanı okurların dikkatine sunmuştur. İnsan doğasının nasıl korkunç olabileceğini düşünürken gerçek olayların bir roman halinde önümüze nasıl serildiğini fark ederiz. Anlatılanlar tamamen gerçektir çünkü zaten romanlar gerçek olayları anlatır.   

Roman sanatının özelliklerini düşündüğümüzde adına “kurgusal gerçeklik” dediğimiz kavramla karşılaşırız. Bu kavram, roman olarak kurgulanan her şeyin aslında gerçek olduğunu söylemektedir. Bir yazarın hayal ederek yazdığı her satır bir zamanlar bir yerlerde yaşanmıştır. Roman tamamen kurgusal da olsa anlatılanlar insan varoluşunun sınırları dahilindedir  ve doğal olarak gerçektir. Bir anlatı sanatı olarak roman, insanın iç dünyasını, onun müthiş değişkenliğini en iyi anlatan sanattır. Yazar gerçeklikle kurmaca arasında bir yerde dursa da daima gerçeğe meyleder, gerçek olayları malzeme olarak kullanır, onları kendince bozar, dönüştürür ve okura kendi yorumuyla sunar. Anlatılan her şey dünyadan, hayattan alınmıştır. Romanlar kurmacadır ve romanlardaki gerçekler kurmacanın yani hayatın gerçekleridir. Her roman hayatın gerçeklerini kendi iç gerçekliği olarak sunar. Okur zaten romanı okurken yazarla bir “kurmaca anlaşması” yapmıştır. Umberto Eco’ya göre okur kendisine anlatılanın hayal ürünü olduğunu bilir ama bu hayal yazarın ona yalan söylediği anlamına gelmez. Kurmaca anlaşmasını kabul etmiş bir okur Capote’un ve Gide’in tamamen gerçek olaylardan örülmüş kitapları karşısında şaşırır. Karşılarında yaşanmış bir olayın failleri vardır. Mahkeme kayıtları, tutanaklar, tanık ifadeleri ve cesetler. Yazar tüm bunlara kendi hayat tecrübesini, yorumunu, bilgi ve görgüsünü katar ve ortaya gerçek bir kurmaca çıkar. Roman bittiğinde gerçekler kurmaca haline gelmiştir. Kurmacanın tamamı ise gerçektir. 

Zaman Sığınağı ile Uluslararası Man Booker ödülünü kazanan Georgi Gospodinov’un romanına başlarken kullandığı cümleyle bitirelim:

“Bu romandaki tüm gerçek kişiler kurmacadır. Sadece kurmaca olanlar gerçektir.”

*  Truman Capote “Soğukkanlılıkla” Çeviren: Ayşe Ece. Sel Yayıncılık. İstanbul. 2019.

**  Andre Gide “Mahsur Kadın” Çeviren: Ozan Kırıcı. Timaş Yayınları. İstanbul. 2023

edebiyathaber.net (31 Mayıs 2023)

Yorum yapın