Gaye Boralıoğlu: “Gelir uçurumu, çocuklar için yetişkinlerden daha acı belki de”

Kasım 19, 2013

Gaye Boralıoğlu: “Gelir uçurumu, çocuklar için yetişkinlerden daha acı belki de”

Söyleşi: Gaye Dinçel

GAYE BORALIOGLU FOTOGRAF MUHSIN AKGUN RADIKALGaye Boralıoğlu’nun yazdığı ilk gençlik romanı “İçimdeki Ses”, Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar koleksiyonunda yerini aldı. Kitabı çok severek ve coşkuyla okuyunca yazara sorularımı sormak istedim, iyi ki de -yazılı da olsa- söyleştik.

Gençler için yazma fikri nasıl doğdu?

Ergenlik dönemi her zaman ilgimi çekmiştir. İnsanoğlunun yaşam süresi içinde belki de en trajik zaman dilimi. Bedeniniz değişiyor, ruhunuz karmakarışık. Çocukluğunuz çatlıyor ve ortasından bir kadın ya da erkek çıkıyor. Hem keşfediyorsunuz: Cinselliği, arkadaşlığı, yasakları, sınırları… Hem de vazgeçiyorsunuz: Annenizin kucağından, babanızın koruyuculuğundan, çocuk bedeninizden. Hayatla gerçek anlamda ilk çarpışma. Üstelik de son derece hassas bir dönem. O dönemin kötü izlerini pek çok insan hayatı boyunca taşıyor. Hem cinsel hem ruhsal manada bekâreti kaybetme çağı diyebiliriz. Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar Serisi’nin editörleri Semih Gümüş ve Müren Beykan gençler için yazmamı istediklerinde, bunu bir fırsat olarak değerlendirdim.

Yetişkinlere yazmaktan farkı ne?

Aslında temelde şöyle bir karar verdim. Ergenlik dönemini büyükler için yazsaydım herhalde biraz daha karanlık, daha gerilimli bir roman çıkardı ortaya. Gençler için yazınca, o kadar karanlık noktalara gitmeye gönlüm elvermedi, daha mizahi bir dil benimsedim. Ama bunun dışında, basitleştirmek, sadeleştirmek gibi indirgemelere gitmedim. Gençlerin zekâsına, algılama kabiliyetine güvendim. Romanın kahramanı Zeliş’in yaşlarında yani 15-16’sında arkadaşlarım var ve onlarla konuşurken özel bir dikkat göstermiyorum, kendim neysem, yaşıtlarımla nasıl konuşuyorsam aşağı yukarı öyle konuşuyorum ve gayet iyi anlaşıyoruz. Romanı yazarken de aynı duyguyla hareket ettim.

“İçimdeki Ses”in başkahramanı olan Zeliş karakteri nasıl oluştu?

Benim çocuğum yok. Belki de bu sebeple yakınımdaki akrabalarım ya da arkadaşlarımın çocuklarıyla anneleri arasında aracı rolü oynadığım çok olmuştur. Ergenlik döneminde iki taraf da bir yandan birbirini itiyor, bir yandan da bir yerlere tutunmaya çalışıyor. İşte o tutunulan kişi birçok kez ben oldum. O yüzden de iki tarafı da belli bir mesafeden gözlemleyebildim. Zeliş o kızlardan izler taşır ama özellikle de birinden, kitapta kendisine özel olarak teşekkür ettiğim Leyla’dan. Öte yandan tabii ki her yaratıcı yazı faaliyeti bir yandan da insanın kendi geçmişine doğru bir yolculuk hali. Zeliş elbette benim çocukluğumun sorunlarından, isyanlarından, ruhundan da izler taşır.

KK icimdeki Ses kpk ozlc.inddZeliş’in bu kadar inandırıcı olmasını nasıl sağladınız?

Onu tam olarak tarif edebilmem güç. Ancak teknik bazı şeylerden söz edebilirim, ama bence tam olarak sorunuzun cevabı olmaz. Örneğin birinci tekil şahıs kullandım ve romanın tamamına Zeliş’in ruhunu ve bakış açısını hâkim kıldım. Zeliş’in iç sesini kullandım, kafasındaki gelgitleri, fırtınaları, hayata tutunma çabasını bu şekilde ele aldım. Ailesiyle, dedesiyle, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, başına gelen olayları onun karakter özelliklerini ortaya çıkaracak bir şekilde kurguladım. Üslup olarak ironik bir dili seçtim. Bu dil o yaşın ruh halini yansıtmaya çok elverişli. Ama dediğim gibi bunlar teknik açıklamalar. Ötesi için, “içimdeki çocuğu” ortaya çıkardım diyelim. J

Kolejli gençler arasındaki farkları nasıl gözlemlediniz?

Arkadaşlarımın ve akrabalarımın çocukları var kolejlerde okuyan. Onların yaşadıklarını yakinen biliyorum. Türkiye’de gelir uçurumu bizim çocukluğumuzla kıyaslandığında çok daha derinleşti. Kolejlerde özel şoförle dolaşan, bir işçinin asgari ücreti kadar harçlık alan çocuklar var. Bunların yanında da anne babaları kıt kanaat geçinen, burslu okumaya çalışan gençler… Bu karşılaşmada elbette onların bir suçu yok. Ama sonuçlarıyla boğuşmak zorunda kalıyorlar. Gelir uçurumu, aslında çocuklar için yetişkinlerden daha acı belki de. Sonuçta yetişkinler genellikle kendi gelir gruplarından insanlarla yakınlık kuruyorlar çoğunlukla. Ama çocukların böyle bir şansı yok. Sıra arkadaşın kim, babasının aylık geliri nedir bilemiyorsun. Üstelik de yüzlerce çocuk arasından öne çıkmaya, kabul görmeye çalışıyorsun. Çok zor bir durum. Romanın atmosferinde bu tür bir kolej hayatı etkili oldu.

Gençler için başka kitaplar da yazacak mısınız?

Bilemiyorum. Herhalde “İçimdeki Ses”in nasıl algılanacağına da bağlı. Bu kitabı yazarken çok iyi vakit geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Hayatımın birçok sıkıntıyla boğuştuğum döneminde bana yoldaş oldu. Öte yandan önümüzdeki dönemde hızla tamamlamak istediğim bir öykü kitabım var, ardından da planladığım, notlarını aldığım bir roman. Onlardan sonra belki yeniden yazarım gençler için.

Bence çocuklar için de yazmalısınız. Ne dersiniz?

Çocukluğumun en tatlı anılarından biri, ablamın gece yatmadan önce bana masal okumasıdır. Okuma yazma bilmezdim ve uyumadan önce mutlaka onun yatağına girerdim. Ablam bana Andersen’den Masallar okurdu. O masalları bir film gibi gözümde canlandırmaya çalışırdım. Yazarken kurmaya çalıştığım dünyalarda, hep o sıcaklığın arayışını görüyorum. Ablamın adı, Betül Sayın. Türkiye’nin en önemli çocuk kitabı çizerlerinden biri. Hayalim, onun resimlediği, benim yazdığım bir çocuk kitabı yaratmak. “İçimdeki Ses” başarılı olursa belki bunu yapmaya da cesaret edebilirim günün birinde.

edebiyathaber.net (19 Kasım 2013)

Yorum yapın