Dikkat! “Efendi Uyanıyor”! | Barış Berhem Acar

Aralık 5, 2013

Dikkat! “Efendi Uyanıyor”! | Barış Berhem Acar

Efendi-Uyaniyor_160226_1Gelecek her zaman güzel şeyler mi getirir? Gelecek hayaline, teknolojinin gelişmesi, temel gereksinimlerin daha kısa sürede halledilme beklentisi mi eşlik eder daima? Gelecek hep olmak istediğimiz yer midir? 

Bu sorulara en güçlü “Hayır” cevabını distopya yazarları vermiştir. Bu yazarlar, geleceğin bizleri uzayda seyahat eden, robotların hizmetimize koştuğu George’lara, Jane’lere dönüştürmeyeceğinin altını çizerler. Onlar, her şeyin toz pembe olduğu bir gelecek hayaline sahip değillerdir. Çünkü onlara göre gelişen teknoloji hayatımızı kolaylaştırmanın ötesinde iktidarların iktidarlarını perçinleyecek, güçlü olanı daha güçlü kılacaktır. Her teknolojik gelişmeyle, daha fazla izlenen, daha fazla kontrol edilen, daha fazla makineleşen bireylere dönüşeceğizdir. Bu yüzden onların geleceğinde hizmetimize koşan robotlar yoktur, iktidarın hizmetine koşan “bizler” vardır. Gelecekte iktidarlar daha otoriterdir. Muhalefeti yok etmek için her yolu denerler. Ben de bu yazıda iktidar mücadelesinin tekinsizliğindeki geleceği anlatan bir kitaptan bahsedeceğim. 1910 yılında Sleeper Awakening adıyla yayımlanan, bu yıl içinde de Maya Kitap’tan “Efendi Uyanıyor (2013) adı ve “Edebiyat tarihinin ilk distopyası” iddiasıyla çıkan H. G. Wells’in romanından. Bu romanın iki temel özelliğine değineceğim. Bunlardan ilki diğer distopyalarda da gördüğümüz iktidar mücadelelerini anlatması, ikincisi ise diğerlerinden farklı bir şekilde kurgulanması olacak.

İlk olarak kitabın konusundan bahsetmekte fayda var: Kitap 19. yüzyılda açılır. Ana karakter Graham, bir 19. yüzyıl beyefendisidir. Nadir görülen bir uykusuzluk hastalığından muzdarip olan Graham, uzun süre uykusuz kaldıktan sonra uyumayı başarır. Ancak uykusu, uykusuzluğundan uzun sürer ve 203 yıllık trans halinde bir uykuya dalar. Uyandığında artık hem bambaşka bir dünyadadır, hem de bambaşka bir konumdadır. İki asırdan fazla süren uykusundan sonra banka hesabına işleyen faizler sayesinde dünyanın en zengin ve en güçlü adamı olmuştur. Artık dünyanın tek efendisi ve sahibi odur. Graham uyandığı sırada servetini idare eden Konsey, tüm gezegende hüküm süren son derece karanlık ve acımasız bir sistem kurmuştur. Bu yönetimden şikâyetçi olan halk da Graham’ı bir kurtarıcı olarak görür ve ondan toplumu bu korkunç despotlardan kurtarmasını bekler.

Görüldüğü gibi kitaptaki ana izlek, diğer distopya romanlarında da karşımıza çıkan iktidar mücadelesidir. Bir tarafta gücünü uyuyan efendi’den (Graham’dan) alan ve onun adına karar verme yetisini kendinde gören Konsey, diğer tarafta bu Konsey’in muktedirleşmesinden rahatsız olan insan yığınları. Graham tam da bu iki kutup arasındaki çekişmenin kızışmaya başladığı zamanda uyanır. Graham’ın bu uyanışı iktidar mücadelesini yakından ilgilendiren üçlü bir etki yaratır. Uyanışının en olumlu etkisi halk üzerinde olur. Çünkü Konsey’in otoritesini güçlendirmek için daha da sertleşmesi, halkta siyasi bir tepkiye yol açmıştır. Örgütlenmeye çalışan halka “efendi”nin uyanması güç verir. Sonuçta iki asırdır her gün ziyaret edilmesiyle anıtlaşan yatağında uyuyan efendi geri dönmüştür. Halk bu geri dönüşü, otoriter Konsey’den kurtulmak için bir işaret olarak görür. Konsey’de ise bu uyanışın karşılığı farklı olur. Hiçbir kararlarına karışmazken güçlerinin kaynağı olan “efendi” artık kanlı-canlı karşılarındadır. Onun adına işleri yürütürken her istediklerini yapmanın özgürlüğünü tadan Konsey, Graham’ı bir tehlike olarak algılar. Kendilerini var eden güç, artık kendilerini yok edebilecek tek güçtür.

Bu uyanış daha bireysel bir sonuç da doğurur: İki asır uyuyan, uyandığında sadece farklı bir yatakta değil, farklı bir dünyada olan Graham’ın hissettikleri. Graham, bir yandan hayal bile edemeyeceği teknolojik gelişmelerin hayretini yaşarken, bir yandan da halkla yönetici sınıf arasındaki iktidar hesaplaşmasının tekinsizliğini deneyimler. Hangi tarafa güveneceğini, kimin kendisi için gerçekten iyi olanı yapmaya çalıştığını bir an önce ayırt etmek zorundadır. Eğer bunu başaramazsa iki asır süren uykusu bu kısa uyanıştan sonra sonsuza kadar geri gelebilir. Bir an önce bu iktidar mücadelesinde taraf olmak zorundadır. Hangi tarafı destekleyeceğine karar vermelidir. Graham, iktidar mücadelesinin yarattığı bu tekinsiz ortamda tercihini halktan yana kullanır. Konsey’e karşı mücadeleye girişen halkın yanında yer alır. Böylece Graham da uyandığı dünyanın siyasi mücadelesinin bir tarafı olur.

Efendi Uyanıyor’un diğer distopyalardan farklı bir kurgu olduğunu söylemiştim. Bu kurguyu Derrida’nın teorisiyle anlamlandırabiliriz.  Derrida, bir eserin içinde bulunduğu türün malı olmadığını, o türe katıldığını söyler. Yani hiçbir eser dahil olduğu türün söylemsel özelliklerini tamamıyla benimsemez. Sadece o türün eseri olmaz. Bir yandan o türün söylemsel özelliklerini alırken bir yandan da o türe katkı sunar. Yani türün diğer metinlerinde görülmeyen, kendi söylemsel özelliklerini de türe katar.* Efendi Uyanıyor, bu teoriyi örnekler. Bu kitap, bir yandan distopya türünün temel izleklerinden biri olan iktidar mücadelesini yansıtırken, bir yandan da türe yeni bir özellik katar. Diğer distopya romanlarda (mesela 1984’te), karakterler baştan itibaren distopyanın içindeyken, bu romanda ana karakter distopyaya sonradan dâhil olur. Önce romanın yazıldığı dönemde doğar, sonra uyku halinde distopyaya gider. Bu sayede ana karakter de romanın yazıldığı zamanın okuyucusuyla aynı düzlemde distopyayı deneyimler. O da en az okuyucu kadar gördükleri karşısında şaşırır, karşılaştığı teknolojiyle büyülenir. Okuyucu gibi o da distopyayı anlamlandırmaya çalışır. Okuyucudan ne bir fazlasını bilir, ne de bir azını. Böylece okuyucunun rehberi değil, psikolojisini paylaşan paydaşı olur.

Toparlamak gerekirse, Efendi Uyanıyor, hem distopyalarda görmeye alıştığımız iktidar mücadelelerini ve distopyanın korunaksızlığını çok iyi yansıtır, hem de karakterini okuyucuyla aynı düzlemde buluşturarak distopya türüne bir özellik katar. Bunlara psikolojik gerilimler, bugünkü okuyucunun bile hayal etmekte zorlanacağı teknolojik gelişmeler ve aksiyonu bol bölümler eşlik eder.  Böylece distopya severlerin keyifle okuyacağı bir roman ortaya çıkar.

* Derrida, Jacques. “The Law of Genre”. Acts of Literature. (New York: Routledge, 1992).

Barış Berhem Acar – edebiyathaber.net (5 Aralık 2013)

Yorum yapın