Derrida okumaları: Felsefe-edebiyat ilişkisi │ İhsan Kurt

Haziran 6, 2023

Derrida okumaları: Felsefe-edebiyat ilişkisi │ İhsan Kurt

Türkiye’de Derrida ile ilgili yayımlanan kitapların birçoğu çeviri kitaplardır. Oysa bu kitap çeviri olmayan Türkçe yazılmış birkaç kitabın arasında yer alır. Gülay’ın kitabında Derrida düşüncesi üzerinde çalışmanın zorluklarından ve bu düşüncenin çıkarım eğilimleriyle, yazım biçimleriyle daima hesaplaşan bir düşünce olduğundan bahsedilmekte. Bunun için felsefe-edebiyat ilişkisinin daha çok Derrida düşüncesine yaklaşmanın isabetli bir yol olacağı görüşünden hareketle olacak ki yazar kitabın adına “Kurucu Öteki”, alt başlığına da “Jacques Derrida da Felsefe-Edebiyat İlişkisi” adını vermiştir. 

Derrida okumalarımdan birini oluşturan bu kitap edebiyatla felsefeyi ilişkilendirdiğini düşündüğüm Mme de Stael’in edebiyat yüzyılı olmadan felsefe yüzyılına geçilemeyeceği görüşünü hatırlatmakta veya bu mesajın yazılı bir tanığı olmaktadır. Çünkü Peyami Safa Gülay’ın kitabı felsefe-edebiyat ilişkisine yazı, metin, edebiyat, yapısöküm, différance, mimesis, metafor ve benzeri kavramlara yüklenen anlamlar içerisinde açıklamalar yapılmış, genellikle şimdiye kadar alışılagelen klasik felsefe edebiyat ilişkilerinin dışında Derrida’nın özgün anlayışına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Bir anlamda felsefenin edebiyattan, edebiyatın felsefeden kesin sınırlarla ayrılamayacağının nedenlerine ve örneklerine yer verilmiştir. Zaten bütün bilimlerin felsefeden doğduğu yönündeki tez hatırlanırsa felsefe-edebiyat ilişkisi konusunda yazılanlar daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca Derrida’nın nasıl okunması ile ilgili bir kitap yazan Penelope Deutscher’ın da dediği gibi, Varoluşçuluktan bu yana felsefede hiç kimse Derrida kadar disiplinlerarası (ben bilimlerin evlendirilmesi diyorum) ve popüler eserler vermemiş.

Yazar kitabın bir bölümünde doğrudan “edebiyat nedir?” sorusunu soruyor. Dikkat edilirse bu soru bile “felsefeden bir alıntıdır ve edebiyatın var sayılan varlığının tamamını kapsamaya niyet eder” Kitap yazı, metin konularını işledikten sonra “nihayet edebiyat” diyor. Ancak bu sorunun cevaplanması mümkün olmayan bir soru olduğu işaret edilir. Çünkü bu sorunun “edebiyat ve felsefenin birbirine girdiği bir hareketi bünyesinde barındırdığı” da vurgulanır. Derrida’nın felsefe ve edebiyat arasında seyreden performanslarının odaklarından biri sorudaki felsefi bir rejim yönetimidir. Bu yönetim de “Derrida’nın  tartışmaya açarak yerinden edeceği şekilde her zaman bir hakikat rejiminin, hakikat ile donanmış  bir felsefi rejimin güdümünde tasnif edilen edebiyat anlayışı” olarak açıklanır. Derrida bu soruya cevap alınamamasının sebebini, edebiyatın kendisinde, herhangi bir tematik tanıma karşı çıkan, direnen bir giz barındırıyor olmasına bağlar. 

Gülay’a göre Derrida’nın anladığı haliyle edebiyat şiir, roman ya da tiyatro olarak işaret edilen yazım tarzlarından başka bir şeydir. Derrida’ya göre edebiyat, yazı ilişkisinden hareketle düşünülürse, çok yakın zamanlı bir icattır.

Birçok tartışmalardan, örneklerden ve açıklayıcı alıntılardan sonra Gülay bir hükme ulaşmaya çalışır ve kitabında der ki “Derridacı anlamda edebiyat, yazı ve metin hareketleriyle iş birliği yaparak yapısökümle uzlaşır, onun edebiyatı bir uzlaşı olarak görmesi anlaşılır bir durumdur… Yazı ve dolayısıyla metin ile edebiyat arasındaki ilişkilerin içiçe geçtiğini görürüz. Edebiyat bir yazma pratiği, bir edim olma nitelikleriyle, différance, yinelenebilirlik ve iz gibi bütün yazı koşullarıyla yönetilecektir.” Bu kitapta Derrida’nın, Edebiyat Edimleri’nden yapılan alıntılardan hareketle edebiyatın ne olup olmadığı ile ilgili açıklamalar getirilirken yazma pratiği, yazının işleyişi, edebi metinler edebiyatı sorgulayan, çözümleyen, dönüştüren ve bizzat edebiyatı üreten edimler, performanslar olarak açıklanır.

Yazara göre Derrida’nın eserlerinde edebiyatın oynadığı özgül roller her defasında farklı bir rolde ve oyundadır. Bunun için metinlerde ve bir sonraki edebi metinin ne türden bir çağrı yapacağını öngörme olanaksızlığı, Derridacı söylemiyle edebiyatın anlamının ve gücünün bir parçasıdır. 

Doğrudan Derrida’nın kitaplarından yapılan alıntılarda onun edebiyata yönelik ilgilerinin, felsefe ya da metafiziğe olan ilgilerini katladığı belirtilir. Derrida’nın felsefe yapma biçimlerinin yapısökümü aracılığıyla bazı radikal eleştirilere  yöneldiği, bu eleştirel güçlerini edebi bir işleyişten aldığı da işaret edilir.

Derrida ile ilgili yazılmış diğer kitaplarda olduğu gibi bu kitapta da Derrida metinlerine getirilen eleştirilere de işaret edilmiş. Derrida’nın edebiyat-felsefe ilişkisinde bazı yazarların onu edebiyatla felsefe arasında yazdığı, bazıları da edebiyatın Derrida yazımının her yerinde bulunduğu görüşünde oldukları ifade edilmiş. Buradan da Derrida’nın bu iki disiplin arasındaki ilişkilerden ne anladığını ortaya koymak için çok dikkatli olunması gerektiği de hatırlatılmakta. Çünkü edebiyatı, çeşitli yazı ve metin hareketleri olarak gören Derrida’da yazı, metin ve edebiyat alanlarının geleneksel içeriklerinden değil onlara yüklediği özgün anlamlar, felsefe ve edebiyatın birbirleri üzerindeki kurucu etkilerinin dikkate alındığı bir ilişki söz konusudur. 

Kitapta felsefe-edebiyat ilişkisi mimesis ve metafor kavramları etrafında açıklanırken felsefenin; içi ve asli olanı, edebiyatın dışı ve ikincil olanı temsil ettiği görüşünden hareket edilerek yorumlar yapılır. Mimesis gibi metaforun da asli olana, asli olanın doğasına uygun olması gerekir. Çünkü metafor asli olanı dışa vurur. Derrida’ya göre mimesis gibi metafor da hakikatin emrinde çalışmalıdır. Felsefe metaforu hakikat aracılığıyla edebiyat alanına ait görür. Ayrıca felsefenin metafor aracılığıyla kurulduğu tezini savunur. Bu durum da felsefenin edebiyatı kendisinden bütünüyle uzaklaştıramayacağı anlamına gelir. Derrida’nın felsefe edebiyat ilişkisi ile ilgili görüşlerinin özellikle bu düşünceler etrafında şekillendiği vurgulanmaya çalışılmıştır. Neticede eğer böyle düşünülürse felsefenin edebiyatı dışlama girişimi, edebiyatın yazı ve metin hareketlerine eklemlenip bunlardaki potansiyeli harekete geçirmesiyle karşı gelindiği söylenebilir. Bu karşı geliş, edebi metaforun felsefi kavramı takip etmesi, ona bulaşması ve böylece edebiyat-felsefe ilişkisini ikisinden herhangi birinin üstün olduğu hiyerarşik bir ilişkiye indirgenemeyeceği şeklinde açıklanır.

Kitapta Derrida’nın edebiyat-felsefe ilişkisini daha çok anlamak için onun her iki disipline yüklediği anlamını da dikkate almak gerektiği yapılan açıklamalarla vurgulanır. Edebiyat, Derrida için her şeyden önce verili bir öz değil yazma pratikleriyle üretilen bir hareket, bir işleyiş olarak anlaşılması gerekir. Asıl olan felsefedir. Çünkü Felsefe birincil ve asli olanı hakikat olarak konumlandırarak içine alır, oysa edebiyat kurgu statüsündedir. Fakat edebiyatın bu anlayışı kabul etmeyeceği, felsefe-edebiyat arasındaki ilişkilerin yeniden düşünülmesi gerektiği, sebebinin de bu iki disiplinin birbirine geçen türevleri olmasıdır. Bu bakımdan kitap Yazı, Metin, Edebiyat adıyla üç ana başlık altında yazılmış ve bu başlıkların da kapsadığı alt başlıklar içindeki konular irdelenmiş, varsa yapılan eleştiri ve tartışmalara Derrida düşüncesi bağlamında açıklık getirmeye çalışmıştır. Bütün bunlar yapılırken “Derridacı anlayış” hep dikkate alınmıştır. Çünkü yazara göre “Derrida’yı okuyan okurun tıpkı klasik yazı fikrinden farklı bir yazı fikrine hazırlıklı olması, gerektiği gibi, klasik metin fikrinden farklı bir metin fikrine de hazırlıklı olması gerekmektedir.”

Kitabın YAZI ana bölümünün altında önce Derrida’nın görüşleri verilirken onun da etkilendiği ve aynı zamanda eleştirdiği Platon, Rousseau, Saussure’ün görüşleri bazen karşılaştırarak aktarılmıştır. Kitabın değişik sayfalarında söz/konuşma ve yazı karşılaştırılmasında Saussure de başvurularak yazının bastırılması sözün öne çıkarılması Batı metafiziğinde temel problem olarak işaret edilmiştir. Derrida’nın önemli eseri Gramatoloji ’den aktarılan bilgilere göre sözü hakikatin kökenine yerleştiren metafizik tarihi her zaman yazının aşağılanması ve sözün dışına itilmesi şeklinde gelişmiştir. Yazı, sözden sonra gelen asıl olanın yerini tutan ve “babası olmayan bir işaret”, bir işaretin işaretidir. Kitapta sözün öne çıkarılması ve yüceltilmesi, yazının bastırılması anlatılmıştır. Derrida’nın ifadesiyle “logosmerkezcilik” (sözmerkezcilik) anlayışı, sözün neden yazıdan üstün olduğu açıklanmış. Örneğin “ses söze bir imtiyaz verir ve bu imtiyaz aracılığıyla söz yazıdan üstün olma payesini kazanır” denmiştir. Yani sözün önceliğini sesle temasından aldığı da belirtilir. Fakat sadece bunlardan dolayı sözün yazıdan üstün olduğu işaret edilmemiş daha birçok örnekler de sıralanarak üstünlük vurgulaması yapılmıştır. Derrida’ya göre Platon’un Phaidros diyalogunda söz/yazı karşıtlığını kurar. Burada çizdiği çerçeveye göre yazı, canlı ve hakikatle temas halindeki söze nispetle aşağı bir seviyeyi ifade eder. Yazı sözün düşmüş bir halini temsil eder.

Yazar kitabında Derrida’nın Platon’da yakaladığı Üç Gedikten bahseder. Pharmakon, Supplement, Fark kavramlarına yer verir ve bunları Derrida’nın bakışıyla açıklamaya çalışır. Örneğin Derrida’nın Platon’a yönelik itirazında “pharmakon” kelimesinin geniş anlam sahasından yararlanarak bu kavramın hem “zehir” hem de “deva” anlamlarına gelmesinin üzerinde durduğu ifade edilir. Örneğin yazı, kendilerine ait olmayan bir şeyi kullandıkları için insanları zihinsel olarak tembelleştirir ama diğer yandan “bir şeyleri hatırlamak ya da kaydetmek” için yazıya başvurulur. Derrida’nın Platon’da böyle bir gediği yakaladığının geniş açıklamasına kitapta yer verilmiştir. 

Kitapta “Edebiyat ve Demokrasi”, “Yazı Edimleri Olarak Edebiyat” alt başlıklarında da edebiyatın demokrasi ve yazı edimleriyle ilişkileri örnek metinlerden hareketle tartışma ve açıklamalar yapılmıştır. Ancak Felsefe-Edebiyat İlişkisine sondan bir önceki bölümde yer verilmiştir. Kitabın alt başlığını da oluşturan “Jacques Derrida’da Felsefe-Edebiyat İlişkisi” aynı zamanda kitabın özü de bu sayfalarda, derli toplu olarak aktarılmıştır. Felsefe-Edebiyat ilişkisi “mimesis” ve “metafor” kavramları altında ama yeri geldiğinde başka kavramlara da başvurularak işaret edilmiştir. Gülay, kitabında Derrida’nın ifadesiyle edebiyat ve felsefe arasında bir “bulaşma” olduğundan hareketle bu kavramlara açıklamalar getirmiştir. Nitekim Derrida’ya göre mimesis ve metaforun dolayısıyla edebiyat ve felsefe arasında olan ilişkilerin bir ihtiyacın örtülmesine yönelik hamlelerden oluştuğu belirtilir.

Bu kitap kısaca Jacques Derrida’nın önemli, üzerinde daha çok durulan fikirlerine ve fikirlerinin yayıldığı çok geniş kaynakların /ki başta Derrida’nın da kitapları olmak üzere değişik literatüre başvurulmuş/ bir kısmının verdiği bilgilerden faydalanarak ve edebiyat kavramını “yazı”, “metin” bağlamında çözümleyerek felsefe-edebiyat ilişkisini merkezine alan bir çalışmadır. En önemlisi bu kitapta aktarılan bilgilerden ve çözümlemelerden edebiyat metinlerini alışılagelmişin dışında daha farklı, daha geliştirici ve zenginleştirici nasıl okuruz sorusuna verilecek yanıtlara göre keşifler yapılabileceğinin ipuçları /zihinsel çağrışımları/ söz konusudur. Ayrıca bu kitabı okuyan meraklı okurların edebiyat adına Derrida’dan farklı ve özgün çıkarımlara ulaşacağı, doğrudan onun eserlerine yöneleceğini söylemek de mümkündür.

Kaynak: Peyami Safa Gülay. Kurucu Öteki -Jacques Derrida’da Felsefe-Edebiyat İlişkisi. Ketebe Y. 2021

edebiyathaber.net (6 Haziran 2023)

Yorum yapın