Dedektif Berna’nın izinde | Sitare Kanşay Sarayönlü

Ocak 10, 2022

Dedektif Berna’nın izinde | Sitare Kanşay Sarayönlü

Esra Türkekul’un anısına saygıyla*

Masamın üstünde gri üstüne mor yazılarıyla bana göz kırpan Kapalı Çarşı Cinayeti, hiç tartışmasız şimdiye dek okuduğum en keyifli kitaplardan biri. Son haftalarda yaşadığımız, toplumsal psikolojimizi yerle bir eden bir dizi olaya inat tebessüm etmeme vesile olan bu eğlenceli kitabın yarısına gelmişken,  artık hiçbir zaman bu eseri yazarına imzalatma şansımın olmayacağını öğreniveriyorum. Esra Türkekul, iki sene önce bir Şubat günü sessizce aramızdan ayrılmış meğer. Artık tebessüm etmek de zor.  Nasıl bir seneydin 2021! Yazarın ikinci ve ne yazık ki son eseri Cadıbostanı Cinayeti’ni piyasada bulamayıp storytel’den dinlerken, boğazıma düğümler yuvalanıyor.

Esra Türkekul 1968 İstanbul doğumlu, eserini okurken hemen fark ettiğim üzere, kendi kuşağımdan biri. Boğaziçi Endüstri Mühendisliğinin ardından, bu satırların yazarı gibi, finans sektöründe çalışmış. Ancak, on iki senenin ardından aniden kurumsal hayattan ayrılma kararı almış. Bir süre sivil toplum kuruluşlarında çalışmış, turist rehberliği yapmış. İlk kitabı Kapalı Çarşı Cinayeti’ni kaleme alması da bu zamanlara, 2013 senesine rastlıyor. Bir söyleşisinde “Neden daha önce yazmadınız,” sorusunu şöyle yanıtlamış: “Ben de yaşıtlarımızın çoğu gibi el alem ne der düsturu ile büyütüldüm. Ne zaman yazmaya başlasam, merhametsiz bir yargıcın omuzumun arkasından okuduğunu ve eleştirdiğini hissederdim…” Ne kadar tanıdık, değil mi?

Kapalı Çarşı Cinayeti, acemi dedektifimiz Berna’nın ağzından kaleme alınmış bir polisiye.  Kocasından boşandıktan sonra girdiği depresyonu abur cubur bağımlılığıyla taçlandırarak günden güne şişmanlamış, üstüne bir de optalidon bağımlılığını eklemiş biri Berna. Bu sebepten olsa gerek, kafası hep “güzel.” Kendiyle barışık olmanın ötesinde, başkalarının kendisine bakışıyla dahi dalga geçip, eğlenebilen az sayıda roman kahramanından biri o. Sabah kalkar kalkmaz üstüne geçiriverdiği dizleri çıkmış eşofmanla gezen, fazla koşturduğunda koltuk altında ter lekesi beliren, daralınca dışarı çıkıp sigarasını tüttürmek için fırsat kollayan, acıkınca duble kaymaklı ekmek kadayıfını götürmekten imtina etmeyen şehirli, eğitimli, orta direk bir vatandaş. Brigitte Jones’tan sonra, bu kez coğrafyamızın bağrından kopmuş, en gerçekçi kadın karakter Dedektif Berna. Zaten dedektif filan da değil, düpedüz kendine dedektif rolü biçmeye heves etmiş, zamanı bol, işsiz güçsüz, meraklı bir insan. Ara sıra yaptığı turist rehberliği esnasında, itici müşterisi Andrew’in bir cinayete kurban gitmesiyle, bu esrarengiz olayı çözme işine girişiyor kahramanımız. Onun peşinde, adım adım gelişen olayları okuyoruz Kapalı Çarşı Cinayeti’nde. Bu esnada bir cinayeti çözümlemekten çok Dedektif Berna ile tanış oluyoruz. Berna’nın gözüyle İstanbul’a, insanlara, toplumumuza dair pek çok şeye gerçekçi olduğu kadar esprili bir çerçeveden bakma fırsatımız oluyor böylece. Berna’nın komik ve neşeli gerçekliği okuru öylesine sarıp sarmalıyor ki, polisiye olayların temposu ikinci planda kalıyor. Karakterin gözlemciliği, etrafında olan biten küçük detaylara dahi dokunması, eşitsizliklere yaklaşımı, yazar Türkekul’un hassasiyeti, incelik dolu, duygusal tabiatı hakkında epeyce ipucu veriyor okura.

“…Tod’la Louis Vuitton’un köşesinden, Abdi İpekçi Anıtı’nın oradan sola dönerken kenardaki çöp kutusunu karıştıran bir baba ve kızını gördüm. Dört beş yaşlarındaki kızcağız, az gelişmiş bedenine oranla kocaman duran bir itfaiye arabası ile oynuyordu. Çöp kutusunu karıştıran babası, geri dönüşümcü çingeneler gibi konuya hâkim ve mağrur değil, utangaç tavırlıydı. Nedense adamcağızın tedirginliği bana çok dokundu. Göz pınarlarımdan yukarı çıkan yaşları durdurmak için çenemi kastım. İçine sıçayım! Herkesin bacağına sıçayım. Nişantaşı’nın orta yerine sıçayım!…”

Dedektif Berna karakteri ile yaratıcısı Esra Türkekul arasındaki benzerlikler merak uyandırıcı.  Türkekul ile Berna hemen hemen aynı yaşlarda, ikisi de Kadıköy’de yaşayan eğitimli, orta sınıftan kadınlar. Geçmişteki söyleşilerinde gündeme gelmiş bu konu. ”Romandaki karakter de turist rehberi, siz de,” diyenlere “ Kitabım tamamen kurgu. Kahramanın başına gelenler hayal mahsulü. Ancak kendi yaşanmışlıklarım, gözlemler ve tortulardan soyut değil,” diye cevap vermiş yazar. Bir başka söyleşisinde “Berna benim empati yelpazemin bir ürünü, bir kokteyl. Birey olarak beslendiğim her şeyin içinden çıkan karakter. Hayatım boyunca ciddi bir kilo sorunum olmadı ama yiyeceklerle olan ilişkimin sorunlu olduğu dönemlerden geçtim. Depresyon ve diğer duygu durum bozuklukları ilgi alanıma giriyor, bağımlılıklar da öyle,” demiş. Bir başkasında “Berna’ya müthiş güçlü duygularım yok ama onu seviyorum,” diye açıklamış karakteriyle ilişkisini.

2016 yılında yayınlanan ikinci ve son eseri Cadıbostanı Cinayeti’nde gene Dedektif Berna’nın maceralarının peşine takılıyor okur. Ancak bu kez ilk eserdeki depresif ve kendine güvensiz Berna yerine; depresyonu atlatmış, az da olsa kilo vermiş, kendine güveni ve kapasitesi artmış bir karakter karşılıyor bizi. İlk eserde daha çok karakter ön plandayken ikinci eserde suç ve çözümleme daha baskın. Bundandır ki, Kapalı Çarşı Cinayeti’ni daha çok bir “ilk kitap” olarak başarılı bulan eleştirmenler, ikinci kitabı ustalık dönemi eseri olarak nitelendiriyorlar.

İkinci kitabın giriş kısmında, bugünkü Caddebostan Caddesinin eskiden Cadıbostanı Yolu olarak anıldığını anlatarak eskiye selam çakıyor Türkekul. Olayların geçtiği yer de burası. İstanbul’u tanıyanların hemen aşinalık kuracağı mekânlarda geçiyor her şey. “Neden  Caddebostanı’nı seçtiniz,” sorusunu; “Kadıköy’de yaşıyorum. Bu sahilde yürüyüş yapardım. Benim için tanıdık bir bölge. Ayrıca oldukça steril, durağan ve aşırı olaylarla bağdaştırılmayacak bir yer,” diye yanıtlamış. Mekân kullanımın bilinçli olup olmadığına ilişkin bir soruya ”Ben kendi adıma mekânı şöyle kullanmayı sevmiyorum. Örneğin bir İskandinav polisiyesinde puslu, kasvetli hava ön plana çıkar ve bu polisiyedeki suçun karanlığı ile bağdaştırılır. Oysa hava ile cinayet arasında neden sonuç ilişkisi yok. Hava kapalı diye mi cinayet işlendi? Bence mekân yarattığım tiplerin soluk alıp verdiği arka plan olduğu için önemli,” şeklinde cevap vermiş yazar.

Cadıbostanı Cinayeti’nde, ilk kitaptaki karakterlerin derinleştiğini gözlemliyoruz. Berna’nın aynı çatı altında yaşadığı, babasının vefatının ardından aldatıldığını öğrenip, depresyona girmiş olsa da yaşama bağlanma çabasındaki annesi Süreyya’yı, alt katta oturan meraklı, laikçi teyzesi Nazmiye’yi, kadim dostu Doktor Medoş’u, başkomiserliğe terfi eden İlker Komiser’i yakından tanıyoruz. Dedektiflik işinde daha deneyimli, enerjisi daha yüksek, özgüveni yerinde bir Berna karşılıyor bizi.  Burnunun dibinde, çalılıklarda ölü bulunan talihsiz, yaşlıca bir kurbanın katilinin peşindeki macerasında eşlik ediyoruz kendisine. Yüksek temposu, kurgulanış şekli, yazılış biçimiyle daha “polisiye” bir kitap bu.

Türkekul’un eserlerindeki kadın bakışı özellikle dikkate değer. Erkek egemen toplumun dul bir kadına yaklaşımının ve kadını hep dış görünüşüyle değerlendirmesinin özellikle altı çiziliyor. Berna seküler, eğitimli, orta sınıf, eğlenceli ve cesur bir kadın olarak vücut buluyor.  Girişken, kimseden utanması, çekinmesi olmaya Berna eşitlikçi bir bakışın ürünü  Ayrımcılığa allerjisi olan biri ve bunu sıklıkla dile getirmekten çekinmiyor. Etrafında olan bitene duyarlı olduğu kadar, detaycı, esprili ve zeki bir karakter. Sırf bu özellikleri dahi edebiyatımızda ayakları yere basan, güçlü bir kadın karakter olarak yer etmesi açısından onu önemli kılıyor.

Her iki eseri de okurken, sıklıkla Berna’nın (kim bilir belki de yazarın) iç sesini duyuyor, kah eğleniyor, kah merakta kalıyor, kah üzülüyoruz. Keşke Türkekul aramızda kalsaydı, biz de Dedektif Berna’nın yeni maceralarına eşlik etme şansına sahip olabilseydik.. Ancak kendisi, eserlerini okurken, bizleri daha yükseklerde bir yerlerden izleyerek, eğlenmeyi seçti belki. Kendisini de Dedektif Berna’yı da unutulmayacaklar arasına yazdık. Esprileri, ustalıklı kalemi, neşeli bakış açısıyla Esra Türkekul’a saygıyla.

*Yazarın geçmişte yapılmış ve çeşitli platformlarda yer almış söyleşilerinden faydalanılmıştır.

edebiyathaber.net (10 Ocak 2021)

Yorum yapın