Çiziyorsam Sebebi Var: Vaghar Aghaei | Ayşe Yazar

Şubat 27, 2021

Çiziyorsam Sebebi Var: Vaghar Aghaei | Ayşe Yazar

Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?

Genelde bir ressamın çizimle ilişkisi çocukluk yıllarında başlar. Benim de öyle oldu. Annem, daha üç dört yaşımdayken bile resim yaptığımı anlatıyor. Çizdiğim resimleri başucuma koyup uyurmuşum. Hatta bazen gece yarısı kalkıp onlara bir şeyler eklermişim. Lisede matematik bölümünde okudum. Sonra Tahran Güzel Sanatlar Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümünü bitirdim.  Ardından yine aynı üniversitenin İllüstrasyon Bölümünde yüksek lisans yaptım. 

Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümünde doktora yapmak için 2009 yılında Türkiye’ye taşındım.  IBBY’nin İran şubesi, ben Türkiye’ye gelirken Can Çocuk yayınlarından Samiye Öz hanıma benim hakkımda bilgi vermişti. Taşındıktan üç ay sonra Samiye hanımla randevulaşıp ziyaretine gittim. Yanımda da birkaç tane işimi götürmüştüm. Aralık ayıydı, hiç unutmuyorum.  Ailemden uzaktım, yeni bir coğrafyadaydım, benim için hâlâ çoğu şey belirsizdi, işin kötüsü gün geçtikçe de karamsarlığa kapılıyordum. Samiye Hanım işlerimi görür görmez bana resimlemem için bir kitap teklif etti. İşte bu teklif beni öyle mutlu etti ki benim için bir umut oldu. Bu yüzden Samiye Hanımın bendeki yeri her zaman çok özeldir.

Çizer kitaba nasıl hazırlanır?

 Mutlaka her çizerin kendine göre bir rutini, çalışma yöntemi vardır. Bana göre çizim sürecinin en önemli noktası hikâyenin ruhunu anlamaktır. Dikkat ederseniz sadece metni anlamaktan söz etmiyorum. Metnin alt ve üst anlamlarını, açık veya gizlice söylediklerini, metnin bende çağrıştırdıklarını, okuyucuda metnin neler çağrıştırabileceğini özetle ruhunu anlamaya çalışırım. Tabii yapacağım resimlerin metne katacağı çoğul anlamların da neler olabileceğini düşünürüm. Bunların dışında çizeceğim hikayeyle ilgili her zaman araştırmalar yaparım.

Çizmeye nasıl hazırlandığıma örnek olarak Can Çocuk yayınlarından 2019 yılında çıkan, Doğan Gündüz’ün yazdığı Rengarenk Bir Ses adlı kitabı vermek istiyorum. Bu kitap benim çalıştığım, en zorlandığım kitaplardan biridir. Hikâyenin gerçekten çok derin bir mevzusu var ve o duyguları kendim de bir şekilde yaşadığım için metnin hakkını vermek istiyordum. Tabii bir de hikâyenin fonunda çok sevdiğim İstanbul şehri var. Çizmeye başlamadan aylar önce ben İstanbul’un fotoğraflarına bakmaya, seslerini dinlemeye başladım. Seslerle bir şehri anlatmak, bir şehrin sesini, sesin çağrıştırdığı göçmen olma, özlem duygusunu renklerle, resimlerle anlatmak kolay değildi.

Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?

 İdeali tabii ki ressamın önündeki metni istediği gibi resimleyebilmesi. Ancak çocuk kitapları ortak bir üretim olduğu için yazar ve editörlerin ressamlardan çeşitli talepleri olabiliyor. Bazıları sanatçıyı tamamen özgür bırakıp sadece resmin içindeki ufak tefek, metinle uyumsuz olduğunu düşündüğü bir iki noktaya dikkat çekerken bazıları da hangi sayfada nasıl bir resim istediğine kadar tek tek yazıp talepte bulunabiliyor. Ben sanatımdan ödün vermeden, yazarın yazarken hayal ettiği dünyayı kendi hayalimdekine yakınlaştırıp bir yerlerde buluşmayı daha doğru buluyorum.

Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?

Gezdiğimiz yerler, gördüğümüz her görsel eser (Resim, fotoğraf, film…), okuduğumuz kitaplar ve hatta bazen haber izlemek bile bizim bilinçaltı hazinemizi zenginleştiriyor. Bunun dışında resimlerimden de tahmin edeceğiniz gibi ben doğayı çok seven ve doğadan çok ilham alan bir çizerim. Bu yüzden çoğunlukla sulu boyayla çalışıyorum. Doğada sınır yoktur… aynen sulu boyada birbirine karışan renkler gibi…

Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?

Çoğu zaman yayınevleri bazen de yazarlar resimlememi istedikleri metni bana gönderiyor. Resimlemeye karar verebilmem için metinle duygusal ilişki kurabilmem ve onun ruhunu anlayabilmem çok önemli. Eğer bu yönüyle beni sarıp sarmalıyorsa kararım olumlu oluyor. Sonrasında karşılıklı sözleşme yapıyoruz.  Metni okurken o hikâyeyi en iyi hangi malzemeyle aktarabileceğimi de düşünüyorum. Zaten hikâye de bana bunu söylüyor. Örneğin doğada geçen bir hikayeyse suluboyayı tercih ederim ya da elemanlarla dolu bir hikayeyse  mutlaka kolaj çalışırım. Resimler ortaya çıktıkça yazar veya editörle paylaşır, yorumunu alarak ilerlerim. Çalışmam, yazarın resimlerimi görüp kabul etmesiyle biter. Sonrası yeni bir kitap yeni bir heyecan…

edebiyathaber.net (27 Şubat 2021)

Yorum yapın